Görüşler ikiye ayrıldı.
“Umuttur”  diyenler.
“Boştur”  diyenler.
Umuttur diyenler, “açıklanan yargı reformu strateji paketinin öncülüğünü ve sahipliğini bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olmasını” önemli buluyorlar.
Neden?
Çünkü yargı bağımlı hale geldi. Savcılar, iddianameleri hazırlarken iktidarın ağzına bakar oldular.
Mahkemeler adalet sunmuyor.
Yargıçlar vicdanlarından koptu.
İktidar partisi, rakiplerini geçmek, sindirmek ve eleştiri yazıları yazan yazarları susturup, muhalefet yapan gazeteleri korkutmak isteyince savcıyı, hakimi, avukatı, mahkemeyi alet etti.
Halk bu sözlere inanıyor.
İşte anketler ortada.
Adalete güven dipte.
Yargıca inanç kalmadı.
Bu yüzden “mahkemelerin gerçekten adalet sunabileceği ve yargıçlar ile savcıların da sürülmekten korkmayıp bağımsız olarak vicdanlarıyla karar alabilecekleri” bir yeni adalet yapısı isteniyorsa Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın da fikrini somut davalara bakarak samimi olarak açıklamasına ihtiyaç var.

★★★

Örnek!
Cumhuriyet yazarları!
Musa, Hakan, Güray!
Öner, Bülent, Emre.
Mustafa Kemal.
Eleştiri yazıları yazdılar.
Karikatür çizdiler.
Yargıç önüne çıkarıldılar ve somut bilgi, belge, kanıt olmadan hapse girdiler.
Bayramı hapiste geçirdiler.
Cumhurbaşkanı, öncülük yaptığı “Yargı Reformu Strateji Paketi” ile Türkiye’de halkın yeniden “adalete güvenmesini” sağlamayı hedefliyorsa Cumhuriyet yazar ve çizerlerinin bayramı hapiste geçirmiş olmaları konusundaki düşüncelerini de açıklamalıydı.

★★★

Adalet Bakanı açıkladı.
Reform paketi çıkacak.
Cumhuriyet yazarları da hapisten çıkacak. Necmettin Erbakan’ı hapiste yatmak yerine cezasını “evinde tamamlaması” kararını bir günde çıkarılabilen Türkiye’de, karikatürist Musa, Yazar Hakan ile Güray ve diğer gazeteciler bayramı hapiste geçirdiler. Buna bakarak, “paket boştur” estirilen sadece rüzgardır diyenler, aynı anda bizim “SÖZCÜ davasına” da haklı olarak işaret ediyorlar.
SÖZCÜ!
Şu ihtiyaçtan doğdu:
Yazarları özgür yazı yazan.
Manşetleri muhalefet yapan.
Demokrasilerde ekmek gibi, su gibi, hava gibi “muhalefet ihtiyacı” vardır, bu ihtiyaç olmasaydı bir apartman dairesinde bir avuç çalışanı ile yayın hayatına başlayan SÖZCÜ, bu kısıtlı imkanları ile her türlü kamu desteğinden, devlet müteahhidi para havuzlarından, devlet bankaları kredilerinden, belediye fonları ve şirket reklamlarından beslenmeye alınmış iktidar yanlısı gazetelerin hepsini geçip bugün Türkiye’nin en çok satan gazetesi olamazdı.
Bizi okusun, okumasın.
Halk şuna inanıyor:
SÖZCÜ’yü susturmak istediler.

★★★

Gökmen Ulu’nun  “Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bayram günü tatil yaptığı oteli” sadece gazetecilik heyecanıyla haber yapması ile SÖZCÜ davası başladı. SÖZCÜ, bu masum haberi yayınlayarak dünyanın en adi ve en hain darbe girişimcisi FETÖ’ye Cumhurbaşkanı’nın yerini ihbar etmiş saydılar. Oysa Cumhurbaşkanı’nın yaveri FETÖ’cü çıktı. SÖZCÜ’nün kurucusu Burak Akbay’ın, öğrenci iken Fetullah’ın okulunda okuduğu, cemaat korumasında olduğu kara iftirasını da yalancı şahitler bularak iddianameye koydular. SÖZCÜ davası, 6 savcı değiştirdikten sonra bu korkunç yalanlarla “FETÖ örgütü üyesi değiller ama ona yardımcı oldular modası” uyarınca ve kifayetsiz bilirkişi raporlarına dayalı zorlama ve “kasıt unsuru olsa olsa diye geçiştirilmiş” iddianameler ile bugüne geldi.
Davamız devam ediyor.
14 Haziran’da görülecek.

★★★

Cumhurbaşkanı’nın kendisi FETÖ’yü “3 gövdeli” olarak şöyle tarif etmişti.
Altı: İbadet.
Ortası: Ticaret.
Yukarısı: İhanet.
SÖZCÜ bu 3 gövdeli yapının hiçbir yerinde yok. Yazılan zorlama iddianamelerde Fetulah’ın geçtiği
yerlerden SÖZCÜ’nün sahibinin, genel yayın müdürünün, yazarlarının, yazı işleri editörlerinin de geçtiğini gösteren
somut bir kanıt, tereddütsüz bir delil, şerefli bir şahit bulunamadı.
Bu yüzden “SÖZCÜ davası varken yargı reformu yapıyoruz lafı boştur” diyenler haklılar.
Tayyip Bey!
Siz de fikrinizi söyleyin!