Olana bak. Olacağı bekle. Olanlara bakıyorum “kimin başına ne gelebilir” diye tahmin yapıyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu:
Dokunulmazlığı kaldırılır.
Hapse koyulur.
Meral Akşener.
Dokunulmazlığı zaten yok.
Kolayca dava açılır.
Kadınlar Cezaevi’ne atılır.
Temel Karamollaoğlu:
İftara çağırılır.
Çorbasına zehir konur.
Ekrem İmamoğlu:
Bir inek hırsızı bulunur.
Yüzüne yumruk atılır.
Kemikleri kırılır.
Hastanelik edilir.
Hatta bir suç uydurulur hastaneden sonra hapishaneye bile gönderilir.
SÖZCÜ Gazetesi:
Kayyuma verilir.
Yazarları hapse sokulur.
Ali Babacan.
Saray’a çağırılır.
“Parti kurarsan anandan doğduğuna pişman olursun” diye korkutulur.
Abdullah Gül:
Evine Milli Savunma Bakanı gönderilir; “Kendine gel Abdullah, birlikte yürüdük bu yolları unutma” diye tehdit edilir.
Ahmet Davutoğlu:
Makama çağırılır; “Seni trenden attık, akıllanmadın. Bu kez tren raylarına bağlarız, üstünden yük treni geçiririz” diye stratejik derinlik verilir.

★★★

TÜSİAD Başkanı:
Haber gönderilir.
Haddini bil denir.
TÜSİAD’ı fesh edin ve MÜSİAD’ın içinde kendinizi eriten yapısal reformumuza ayak uydurun emri verilir.
İstanbul seçmeni:
(Sayısı 10.5 milyon)
Tek tek ev adresi bulunur.
Kapı, kapı evine gidilir, “Gözümüz senin üzerinde oyunu Ekrem’e atarsan başına geleceği düşün” diye uyarılır.
Sandığa gitmemiş seçmen.
(Sayısı 1.7 milyon)
Tek tek evlerine gidilir, bir kutu hurma ve bir paket çay hediye götürülür, “Başkanımız sizin için gönderdi, özel selamı var” diye gönül alınır. 31 Mart’ta sandığa gitmedin 23 Haziran’da mutlaka git Binali Bey’i seç denilir.
İstanbullu Kürt Seçmen:
(Sayısı 2- 3 milyon)
İstanbul 3 bölgedeki evlere tek tek gidilir. Abdullah Öcal’ın son görüşleri aktarılır, “aynı kitaba inanıyoruz, kardeşiz, analar ağlamasın” tekrarı yapılır.

★★★

Geriye kim kaldı?
Unutmuş olabilirim.
Eksiği siz tamamlayın.
Yukarıda sayıp sıraladıklarımın hepsi olabilir. Çünkü 31 Mart gecesi Anadolu Ajansı kullanılarak Binali Yıldırım’a “seçimi ben kazandım” dedirtildi ve veri akışı 26 saat kesildi. Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı ortaya çıkınca da adalet, hukuk, yargıçlar alet edildi. Sandığa atılan aynı zarfın içindeki 4 pusuladan 3’ü temiz sayıldı, sadece Ekrem İmamoğlu’nu seçen pusula “kirli” denildi. “Organize Hile...” diye iptal başvurusu yapıldı fakat “sandık kurullarının oluşumundaki usul hatası” gerekçe gösterildi. Oysa bu usul hatasını yapan da Yüksek Seçim Kurulu’nun kendisiydi. Yüksek Seçim Kurulu kendi hatasını gerekçe gösterip Ekrem İmamoğlu’nun hakkını elinden aldı. Hukuk büyük yara aldı. Sandığa güven çökertilmek istendi. İktidarlar seçimle gelir, seçimle değişir ilkesi yok edildi.

★★★

Son 36 gün içinde bunlar olduğuna ve iktidarı elinde tutanlarca kabul görüp alkışlandığına göre benim yazdıklarım da olur.
Ama Türkiye ayağa kalktı.
Türkiye’nin bütün şehirlerinde İstanbul ağızlara dil, kulaklara ses, gözlere bakış oldu ve “23 Haziran’da sakın İstanbul’dan ayrılma Ekrem’i yalnız bırakma. Her şey güzel olacak” diye destekler yağmur oldu.
Türkiye karar aldı.
Göreceğiz.
23 Haziran’da İstanbul’da Ekrem İmamoğlu yeniden çok daha yüksek oy farkıyla seçilecek ve bütün Türkiye  23 Haziran’ı “Demokrasi Bayramı” ilan edip, kutlayacak.
Kibir yenildi.
Tek adamlık.
Otorite aşkı.
Biat ettirme.
Yenildi.
Şifa bulamaz!