2019 yılı bütçesinin 80.6 milyar lira açık vereceği planlanmıştı. Gelin görün ki, ilk 9 ay sonunda bütçe 85.8 milyar TL açık verdi, üstelik Merkez Bankası’nın temettü ve yedek akçelerinden aktarılan 78.1 milyar liralık bir defalık gelirlere rağmen. Yeni ekonomi programında 2019 yılı bütçesinin açık rakamı yıl sonunda 125 milyar TL olarak revize edildi.

2019 yılı için bütçeye 756 milyar lira vergi geliri hedefi konulmuştu. İlk 9 ayın sonunda bu hedefin 485.2 milyar liralık kısmı gerçekleşti. 9 ayda vergi gelirlerinin %5.6, bütçe giderlerinin %22.5 arttığı gerçeği karşısında bu tablo malumun ilanıdır. Bütçe açığını borçlanma yoluyla kapatmayı tercih ettiğimiz için, geçen yılın ilk 9 aylık dönemine göre bu yılın ilk 9 aylık döneminde faiz giderlerimiz %34.9 oranında artış gösterdi.

Borçlanmanın maliyeti olan faiz giderlerinin katlanıyor olmasından tedirgin olan iktidar, tekrar vergilere sarıldı ve ilave vergiler getiren teklifi Meclis’e sundu.

Bu teklifin önümüzdeki hafta içinde bütçe görüşmelerinden önce yasalaşmasını bekliyoruz.

TEKLİFİ HAZIRLAYANLAR DERSLERİNE HİÇ ÇALIŞMAMIŞ!

Dijital hizmet vergisi getirilmesi olumlu olmakla birlikte, uygulamada çok ciddi problemler yaşanacağı şimdiden görülmektedir.

Kanun teklifinin Gelir Vergisi ve Kurumlar Vergisi’ne ilişkin yapmış olduğu düzenlemeler, gerçekten de Türk vergi sistemini hiç tanımayan insanların gündeme getirebileceği hükümleri içeriyor.

Dar anlamda gelir tanımını benimseyen gelir vergi sistemimizi “net artış kuramına” dayandırmak yerine, bir kısım yüksek maaşlı beyaz yakalının ya da futbolcunun vergisini artırarak geliri artıracağını düşünmek, basit usulde vergilendirilenler dahil yaklaşık 4.900.000 gelir vergisi mükellefinin toplam Gelir Vergisi’nin yüzde 5’ini ödediği gerçeğini görmezden gelmektir.

Türkiye’de toplanan her 100 liralık verginin 21 lirası Gelir Vergisi olarak toplanmaktadır. Bu 21 TL’nin 14 lirasını da “bordro mahkumu” olarak tanımladığımız ücretliler ödemektedir. Beyan esasına dayanan bir vergi sisteminde, beyannameli Gelir Vergisi mükelleflerinin verginin sadece yüzde 5’ini ödediği gerçeği Maliye Bakanlığı’nın varlığını sorgulamayı gerektirir.

Telif kazançları istisnasına sınır getirerek, spor müsabakalarını yöneten hakemlere ödenen ücretlere uygulanan istisna kaldırılarak Gelir Vergisi sorunu çözülemez.

VERGİ ÖDEYEN CEZALANDIRILIYOR

Kanun teklifi ile Kurumlar Vergisi mükellefi olan; bankalar, sigorta şirketleri, faktoring, leasing şirketleri ve yetkili müesseseler finans sektörü olarak tanımlanarak, bu sektörün Kurumlar Vergisi oranı, şu anki oran olan %22 olarak uygulanmaya devam ediliyor. Diğer Kurumlar Vergisi mükelleflerinin Kurumlar Vergisi oranı ise önümüzdeki yıl %20’ye, 2021 yılında ise %18’e indiriliyor.

Bu düzenlemenin amacı nedir? Biri bize bunu anlatsın. Finans sektörü olarak tanımladığımız şirketler, en çok vergi ödeyen kurumlar vergisi mükellefleri listesinde ilk onda dokuz temsilci ile, ilk yüzde 60 kuruluş ile temsil ediliyor. Kurumlar Vergisi’nin çok büyük bir bölümünü zaten bu finans şirketleri ödüyor iken, bu sektörün Kurumlar Vergisi oranını indirmeyip, çok az ödeyenlerin oranını indirmek, finans sektörününe “Burası Türkiye, buradan çıkış yok” mesajı mı?

Ülkemizde geçen yıl 806.000 Kurumlar Vergisi mükellefi beyanname verdi. Kurumlar Vergisi tahsilatının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı sadece %1.7. Kurumlar Vergisi ödeyen Kurumlar Vergisi mükellefi sayısı 6.000 civarında. Mükelleflerin yüzde 60’lık bölümü zarar beyan etti, kalan %39’luk kısım ise yanında çalıştırdığı asgari ücretlinin bir yılda ödediği vergi kadar bile vergi ödemedi. Kurumlar vergisi oranı %22 iken vergi ödemeyen şirketlerin, %20’ye indirildiğinde ya da 2021 yılında %18’e indirildiğinde vergi ödeyeceğini umut etmek saflıktır.

Vergi, devletin ülkesi üzerindeki egemenlik hakkına dayanarak kamu giderlerini karşılamak üzere karşılıksız ve zorla aldığı ekonomik değerdir. Türk vergi sistemini adaletsiz dolaylı vergiler üzerine kurmak kolaycılığını bir yana bırakıp; mali güce göre vergilemeyi esas alan, dolaysız vergiler (Gelir ve Kurumlar Vergisi) üzerine sistemi kurup,ödemeyenden bağırta bağırta vergi almaktan başka da seçenek yoktur.

Fütursuz ve hoyratça harca, dolaylı vergilerle tüketiciye finanse ettir. Oh ne ala memleket!

Vergi kelimesini lügattan çıkartıp, unuttuğumuz “tasarruf” kelimesini “besmele” haline getirmek şart.