Köşemde, “Karşılıksız çekte hapis dalgası’’ ve “Tek karşılıksız çeke 3 yıl hapis” başlıklı iki yazı kaleme aldım. Bu iki yazımda, ekonomik koşulların bozulması nedeniyle çeklerini ödeyemeyen ve ödenmeyen çek nedeniyle adli para cezasına çarptırılıp, adli para cezası ödenmediği için cezanın hapis cezasına dönüşmesi nedeniyle fiilen hapis yatacak 200 bin esnaftan bahsetmiştim.

Okurlarım haklı olarak karşılıksız çek olayının çeki düzenleyenden çok alanı mağdur ettiğine ilişkin oldukça fazla mail gönderdiler. Bu mailler gelmese de ben köşemde olayların etkilediği bütün tarafları dikkate alarak, zaten konuyu gündeme getirecektim.

Bugünkü yazımda kendilerini asıl mağdur olarak nitelendiren çek alacaklısı okuyucularımın görüşlerine yer verip, sorunun nasıl çözüleceğine ilişkin görüşümü sizlerle paylaşmak istiyorum.

SÖZ SİZDE

Çeki tanzim eden değil, çekin alıcısı olan kişi ve kurumlar, gerçek mağdurun kendileri olduğunu ifade ederek aşağıda kısaca özetlediğim görüşleri aktarıyorlar.

Mersin’den yazan Avukat Ö.B. adlı okurum: “Sizin mağdur dediğiniz, bizim ise borçlu dediğimiz bu kişiler, sebepsiz yere zenginleşen kişilerdir. Çekin bir ödeme aracı olduğu hususu sanırım sizce de tartışmasızdır. Bu çekleri keşide eden kişilerin, bir mal karşılığı bu çekleri keşide ettiğini ve bu malları teslim aldığı gerçeğini neden gözardı ediyorsunuz? Mallarını çeke güvenerek teslim eden ve bu bedeli tahsil edemeyen, alacaklıların haklarını nasıl güvence altına alacağız? Bu konuda da düşüncelerinizi paylaşmanızı bekliyoruz. Keşideciler genelde şirket yetkilisidir ve icraen kişisel borç sorumlulukları olmayanlardır. Sahibi oldukları şirketlerin de mal varlığı genelde yoktur. Bu nedenle piyasaya borçlu olan kişiler, sürekli yeni şirket kurarak, piyasadan mal çekerler. Sıkışınca yeni şirket kurarlar ve siz verdiğiniz malın bedelini tahsil edemezsiniz. Bu defa siz borçlanırsınız ve üretim yapamazsınız. Üreten kişiler de sizin mağdur dediğiniz tüketenler nedeniyle batarlar.

Bakın ben size gerçek piyasa koşullarını anlatayım. Biz çek şikayetini yaptıktan sonra, verilen adli para cezasının ödeme emri borçluya gittiğinde borçlu arar ve ‘Avukat bey, sen bana ceza çıkartmışsın. Bak ceza 150 bin TL ama ben sana 80 bin TL vereyim, gel vazgeç. Yoksa gider devlete yatırırım, sen de bir şey alamazsın’ der. Adamın şirketi boş. İcraen yapacak bir şey yok. Müvekkil ne yapsın? Hiç alamamaktansa çoğu zaman bu teklifleri kabul ediyor.’’

Yine İzmir Ödemiş’ten C.P. adlı okurum: “Bugüne kadar boyumu aşacak hiçbir işe girişmedim. Param kadar iş yaptım. Şu anda elimde bulunan karşılıksız çekler  karşılığında kendi taahhütlerimi yerine getirmek için tüm nakitlerimi harcadım. Ayrıca bir daire ve işyerimi sattım. Taahhütlerimi kesintisiz ve eksiksiz yerine getirmeye çalışıyorum. Alacakla borç ödenmeyeceğini gayet iyi biliyorum. Bundan sonra da böyle olacak. Kimseyi mağdur etme hakkım olmadığını düşünüyorum. Çekleri keşide eden tek kişilik bir limited şirket. Şirket müdürü çek cezası aldı. Salt süre kazanmak için istinaf mahkemesine itiraz etti. Çünkü yıllık yüzde 9.5 faizle para kullanmak gayet kârlı iş. Şirket müdürünün üzerinde hiçbir mal mülk yok ancak ailesi gayrimenkul zengini. Benim 140 yıl daha çalışsam edinemeyeceğim kadar varlıklı insanlar.”

Yukarıda yer verdiğimiz görüşleri uzatmak mümkün ama ben hem çek düzenleyen hem de çekleri alanlar açısından konunun hakkaniyete uygun bir çözüme kavuşturulabileceğini düşünüyorum.

ÇEKTE VADE OLMAZ

Çek bir ödeme aracıdır. Çekte vade olmaz, görüldüğü anda ödenir. Ancak Türkiye’de finans ve finansa erişim problemi olması nedeniyle çek kullanılarak önemli bir kredi hacmi yaratılmaktadır. “Hatır çeki” denen olguya ülkemiz dışında dünyanın hiçbir yerinde rastlayamazsınız. Bankaların, karşılıksız çıkan her çek yaprağı ile ilgili sorumluluğunun sadece 2.030 TL olduğu dikkate alındığında, karşılıksız çek sürecinin buradan başladığını hemen tespit edebiliriz. Bankalar çek karnesi verirken çok titiz araştırmalar yapmadıkları için, eline çek gibi bir atom bombası geçmemesi gereken birçok kişi ya da kurumun eline geçmektedir. Bu kişi ve kurumlar tarafından çekler pırasa gibi piyasaya doğranmaktadır. Ülkemizde karşılıksız çek ve buna bağlı adli para cezası ve hapis cezası tartışmalarının son bulması için çekte vade olayının kaldırılması ve çekin sadece ödeme aracı vasfını taşıması bir zorunluluktur. Bu yapılmayacak ise bankaların her önüne gelene çek vermesinin önüne geçmek için, çek verdikleri kişi ve kurumlara limit tahsisi yapmaları ve çekin karşılığının çıkmaması halinde yüzde 50’sinden sorumlu olmaları sağlanmalıdır. Ekonomik suça ekonomik ceza ilkesinden uzaklaşmadan, sorunu çözmek mümkündür.