Anayasamızın 73. maddesinde herkesin, kamu giderlerini karşılamak üzere mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü olduğu ve vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımının, maliye politikasının sosyal amacı olduğu belirlemesi yapılmıştır.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımını sağlamak; dolaysız vergiler olan gelir ve Kurumlar Vergisi almakla gerçekleşebilecek bir sonuçtur. Oysaki; ülkemizde vergi sistemi adaletsiz dolaylı vergiler üzerine kurulmuş bir düzen olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ülkemizde toplanan her 100 liralık verginin 20 lirası gelir vergisinden, 9.5 lirası ise Kurumlar Vergisi’nden oluşmaktadır.
Bugün sizlere, şirketleri ilgilendiren ve şirketlerin kazançları üzerinden alınan kurumlar vergisindeki dramatik durumumuzu anlatmaya çalışacağım.

ORAN ARTTI TAHSİLAT ARTTI

Ülkemizde 655.000 limited şirket, 125.000 anonim şirket, 34.000 kooperatif, 4.500 iş ortaklığı ve diğer kurumları ilgilendiren Kurumlar Vergisi’nde matrah; bir hesap döneminde elde edilen kurum kazancından oluşuyor.
Kurumlar Vergisi oranı 2017 yılı hesap döneminin vergilendirilmesinde yüzde 20 olarak uygulandı. Bu hesap dönemine ilişkin olarak 721.524 Kurumlar Vergisi mükellefi 52.9 milyar liralık Kurumlar Vergisi ödemesinde bulundu. Kurumlar Vergisi oranının yüzde 20’den daha aşağı rakamlara hatta yüzde 16’lara indirileceği konuşulurken, birden bire 7061 Sayılı Kanun’la 2018, 2019 ve 2020 hesap dönemlerinde uygulanmak üzere Kurumlar Vergisi oranı yüzde 20’den 22’ye çıkartıldı. Bu oran artışı hemen etkisini gösterdi. 2018 yılı hesap dönemine ilişkin beyanname veren 759.242 Kurumlar Vergisi mükellefi, bütçe hedefi 65.8 milyar olmasına rağmen,78 milyar 672 milyon lira Kurumlar Vergisi ödemesinde bulundu. 2019 yılı Bütçe Kanunu’nda 806.622 Kurumlar Vergisi mükellefi ile ilgili olarak bütçeye konulmuş olan Kurumlar Vergisi hedefi 74 milyar 190 milyon liradır.

BİRİ ÖDÜYOR, 99’U İZLİYOR!

Maliye Bakanlığı,2018 yılı gelirleri ile ilgili olarak 2019 yılı Mart ve Nisan aylarında verilen yıllık gelir ve Kurumlar Vergisi beyanname sonuçlarını ve dolayısıyla en çok gelir ve Kurumlar Vergisi ödeyen rekortmenleri, haziran ayının ortalarına gelmemize rağmen halen açıklamadı. Geçen yıl rekortmenler kasım ayında açıklanmıştı. Gerçi açıklama yapılmış olsaydı da, her yıl yaşanan tablo tekrar karşımıza çıkacaktı. Şöyle ki; gelir vergisi rekortmenleri genellikle Türkiye’nin en büyük holdinglerinden ortak sıfatı ile temettü geliri elde edenler, Kurumlar Vergisi’nde rekortmen olanlar ise ilk onda mutlaka sekiz banka, Merkez Bankası ve BOTAŞ gibi kuruluşlardan oluşacaktı. Son yıllarda vergi rekortmeni listelerinde yer alan kişi ve kuruluşların adlarının açıklanmasını istememe eğilimlerinin arttığını görmekteyiz. Bu konunun nedenlerinin de ayrıca irdelenmesinde büyük fayda olduğunu düşünüyorum.

Şimdi sıkı durun!

Türkiye’de Kurumlar Vergisi’ne ilişkin acı gerçekleri bir bir sıralıyorum:

- Devlete ait kuruluşlar, yabancı ortaklı şirketler, halka açık şirketler ve kurumsal olup kayıt dışına çıkma imkanı olmayan kuruluşlar, bunların sayısı 6.000 civarındadır. Kurumlar Vergisi’nin neredeyse tamamını ödemektedirler.
- Büyük Mükellefler Vergi Dairesi’ne bağlı olan toplam 800 mükellef, Kurumlar Vergisi’nin yüzde 30-35’ini ödemektedir.
- İstanbul, İzmir, Ankara ve Kocaeli şehrinde bulunan Kurumlar Vergisi mükellefleri; Türkiye’de ödenen Kurumlar Vergisi’nin yüzde 82-84 ödemektedirler.
- Vergi ödeyen yukarıda saydığım Kurumlar Vergisi mükellefleri dışında kalan yaklaşık 800.000 mükellefin, yüzde 60’ı zarar beyan etmekte, yüzde 40’lık bölüm ise yanlarında çalıştırdıkları asgari ücretlinin bir yılda ödediği verginin bile altında kalan vergi ödemelerini sağlayan matrahlar beyan etmektedirler.

Bu tablodan rahatsız olan var mı?