Yine bir bayram…

Hayat keşke böyle hızlı akıp gitmese…

Bayramları çok severim. Bana küçüklüğümü, anneannemi hatırlatır. Pişirdiği o leziz yemekleri… Bize aldığı o küçük hediyeleri… Giymek için sabırsızlandığım yeni elbiseleri…

O zamanlar biz de kurban keserdik. Üstelik mahalledeki çocuklar toplanıp zavallı hayvanı önce beslerdik, sonra kesilmesini seyrederdik.

Kimse de ‘‘Çocuğum bakma psikolojin bozulur!’’ demezdi.

Zavallı hayvanın gözlerini bağlayıp, önümüzde kurban ederlerdi. Akan kanından da alnımıza sürerlerdi.

Şimdi ne ben böyle bir şeye bakmak isliyorum ne de çocuklarım görsün.

Hatta internette kaçıp, canını kurtarmaya çalışan, zorla sürüklenen hayvancıkları gördükçe içim parçalanıyor.

Kurban paramı doğrudan çocuklar yararına olan bir kuruluşa bağışlıyorum.

Hayvan kestirtmiyorum.

Başka bir canlıyı öldürmenin benim için sevap olacağına da inanmıyorum.

İnsanların ilaç almaya, ev kirası ödemeye, okul parası biriktirmeye ihtiyacı varken, burunlarına et uzatıp ‘‘İşte üzerime düşeni yaptım! Onlara yardım ettim.’’ diye düşünmesi size mantıklı geliyor mu? Belli ki birçok kişiye mantıklı geliyor ve aynen böyle yapıyorlar. Yardımın yarısı da kendi evlerine giriyor.

İlle de kan akıtmak hem insanlığın vahşetini hem de ne kadar gelişirse gelişsin içindeki ilkellikten kurtulamadığını gösteriyor.

Şimdi bazı okurlarım bana kızacaklar biliyorum ama ne demişler ‘‘Her koyun kendi bacağından asılır’’.

***


Yazıyoruz, konuşuyoruz, anlatıyoruz ama birçok kişiyle yine de anlaşamıyoruz. Bazen ne kendimizi ifade edebiliyoruz ne de karşımızdakini tam anlayabiliyoruz.

Kültür dersiniz, eğitim yetersizliği dersiniz… Kuşkusuz bunun birden fazla sebebi var.

Mesela günlük dilde yanlışlığından dolayı anlamsızlaşan ama yine de kullanımda olan birçok deyim, atasözü ve kelime var.

İşte biz de bu yanlışlarla doğruya ulaşmaya çalışıyoruz.

Amerikalı dilbilimciler, dilin yaşayan ve değişen bir şey olduğunu, onu kurallara bağlayarak dondurmaya çalışmanın anlamsız olduğunu savunuyorlar.

Belki de İngilizceyi katledip yeni melez bir dil oluşturdukları için kendilerini savunuyorlar.

Sokak dilinin kullanılan dilden ayrı bir şeymiş gibi dışlanamayacağını söylüyorlar. Bu bağlamdan bakarsak artık sözlüğümüze ‘şarz’ kelimesini de eklemek zorunda kalacağız. Çünkü sokaktaki her on kişiden yedisi ‘şarj’ yerine ‘şarz’ diyor.

Nedense ben bu tür şeylere pek bir takılıyorum.

Yanlış kullanılan bir kelime duyduğum zaman içimdeki bir şey alev alıp yanlışı düzeltmek için yanıp tutuşmaya başlıyor.

Çoğu zaman karşımdakini kırmamak ya da yanlış anlaşılmamak adına susuyorum ama içimdeki alev hiç sönmüyor.

Mesela ‘‘Zürefanın düşkünü beyaz giyer kış günü’’ atasözünün nasıl kullanıldığını çoğu kişi bilir ama oradaki ‘zürefa’ kelimesinin; kibar, zarif insanlar anlamına geldiğini bilmez. Afrika’da yaşayan uzun boyunlu hayvan anlamına gelen ‘zürafa’ kelimesinin farklı olduğunu da bilmez ve ‘‘Bu zavallı hayvan kış günü neden beyaz giyer?’’ diye düşünmez, sorgulamaz ama yine de kullanır.

Tüm okurlarıma hayırlı, sağlıklı, mutlu bayramlar diliyorum.