‘‘Ülkemiz hem tarihi hem doğal güzellikleri açısından o kadar güzel, o kadar zengin ki…’’

Bu ve buna benzer sözleri her gün etrafımızda birçok kez duyuyoruz. Sohbetlerimizde biz de kullanıyoruz.

Peki o kadar güzel ve tarihi açıdan zengin ülkemizi ne kadar tanıyıp ne kadar sahip çıkabiliyoruz acaba?

Doğrusu kulaktan dolma sözlerle biz de günü geçiriyoruz!

Gerçekte durum çok vahim!

Ülkemizin doğasına ihanet ettik zaten! Etmeye de devam ediyoruz!

Ormanlarımız, sahillerimiz, topraklarımız, ağaçlarımız, derelerimiz ve havamız neredeyse geriye dönüşü imkânsız bir şekilde tahrip edildi.

Türkiye’nin inşaat sektörüne dayalı ekonomik büyüme politikaları sayesinde tabiat alanları ve 1’inci dereceden sit alanları çıkartılan kanunlar ve yönetmeliklerle rant amaçlı imara açıldı.

Ulaşım, madencilik, turizm ve konut imarı için doğa, yani geleceğimiz hiçe sayıldı.

Kısacası doğamıza sahip çıkamadık! İhanete biz de dahiliz!

***

Ya tarihimiz?

Konuşurken “Ülkemiz tarih kaynıyor…” diye övünüyoruz!

Mesela en son keşfedilen Göbeklitepe… Ben gittim gördüm. Muazzam bir yer! Önemi; arkeoloji tarihinde bugüne kadar var olan bütün teorileri kökünden değiştirmesi.

Göbeklitepe 12 bin yıl öncesinde kurulmuş bir yer. Dünya tarihinin en eski uygarlık yapısı. Bilinen bütün medeniyetlerden, piramitlerden bile binlerce yıl eski.

Bunun diğer bir önemi de Tevrat, İncil ve Kuran gibi bilinen tek tanrılı dinlerin kutsal kitapların anlattığından çok daha eski tarihlerde dünyada bir uygarlığın hatta başka bir inancın olduğunu kanıtlamasıdır.

Esas bulunuş hikayesi çok güzel! Tam bizi anlatıyor!

Ben kazı yerinin sahibi Mahmut Bey’den dinledim hikâyesini.

Mahmut beyin amcası 86 yılında bir gün tarlasını sürerken bir iki heykelcik bulur. Bulduğu heykelleri müzeye götürür. Müzenin müdürü “Amca bunlar için buraya kadar ne yoruldun! Kireç taşı bunlar, değersiz! Etraf bunlarla kaynıyor” der ve atılmasınlar diye heykelleri alıp depoya koydurur.

Mahmut Bey’in söylediğine göre o zaman müzenin başındaki kişi tarih öğretmenidir ve arkeolojik kalıntıların değerini anlayabilecek kapasitede biri değildir.

Tam bize göre! Hiç yadırgamadım bunları dinlerken! Aklıma Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu’na (TÜBİTAK) müdür olarak atanan Ankara Hayvanat Bahçesi Müdürü geldi.

Neyse yıllar sonra 92 yılında bölgede çalışma yapan Alman arkeolog Prof. Dr. Klaus Schmidt şansa müzenin deposunda bu heykelcikleri görür de bu saklı muhteşem tarih gün yüzüne çıkar.

Adamların araştırma yapsın diye yolladıkları adamın titrine bir bakın, bir de bizim arkeoloji müzesine müdür diye koyduğumuz adama! Müze müdürünün suçu yok tabi… Suçlu o yıllarda onu oraya koyanlar!

İşte gelişmiş ülkelerle aramızdaki fark burada!

Allahtan Göbeklitepe 2018 yılında UNESCO Kalıcı Miraslar Listesine kabul edildi. Yoksa bizim elimize kalsa hali nice olurdu kim bilir!

Tarihi yapılara koruma amaçlı yapmış olduğumuz restorasyon çalışmalarımız ortada!

Yüzlerce, binlerce yıl tarihe meydan okuyarak ayakta kalmış yapıları nasıl da harap edip ucubeye çeviriyoruz!

Bu zavallı tarihi yapılar kendi dönemine uygun bir şekilde restore edileceğine, sanattan, tarihten anlamayan niteliksiz kişilerin elinde günümüzün malzemeleriyle katledilerek neredeyse yeniden inşa ediliyor.

Örnek mi?

Cenevizlilerden kalma Ocaklı Ada Kalesi. 2000 yıllık bir geçmişe sahip ama yapılan restorasyon sonrasını görmeniz lazım! Bu yazının altında resimlerini görebilirsiniz!

1591 yılında, Beyoğlu Fındıklı'da, Süheyl Bey tarafından Mimar Sinan'a inşa ettirilen Süheyl Bey Cami sekizgen planlı ve kubbeliymiş. Restorasyonda cam kaplanan ve sekizgen yapısı bozulan camii artık daha çok bir AVM görünümünde.

12. yüzyılda Bizanslılar tarafından Edirnekapı’da inşa edilen Blaherna Sarayı kompleksinden (Blakhernai Sarayı) günümüze kalan tek saray olma niteliğini taşıyordu. Restorasyon sırasında maalesef o dönemde olması imkânsız olan, ahşap pencereler ve parlak korkuluklar konularak tahrip edildi.

Resimlere bakarken insanın içi acıyor gerçekten!

Örnekler saymakla bitmez!

Sonuç; ehil kişiler yetiştirip, işi o ehil kişilere vermediğin sürece tarihine de sahip çıkamazsın, doğana da!