Yedi ay gibi bir süreden sonra yeni baştan merhaba demek ne güzel…
Gerçekten özlemişim yazmayı…
Zaten kendi kendime hep yazıyorum da size yazmayı özlemişim. Bu kısa ayrılık süresinde bana sosyal medyadan ya da e-mail yoluyla ulaşıp yazılarımı nereden okuyabileceklerini soran okurlarıma çok teşekkür ediyorum.
Hatta yazılarımı eleştirmek için bana yazan okurlarıma da içtenlikle teşekkür ediyorum. Bazıları çok kibar olmasa da her türlü okunmaya değer bulunmak beni gerçekten mutlu ediyor.
Tekrardan merhabalar diyerek başlayalım bakalım.
Nerede kalmıştık…

***

Bu kış da amma uzadı değil mi?
Zaten ben yaz çocuğuyum.
Ruhum da öyle… Bahar da idare eder hani. Güneşi biraz göreyim saatler uzasın bana yetiyor.
Kalbim sevinçle dolup, kıpraşmaya başlıyor.
Hemen ne yapsam moduna giriyorum.
Yeter artık hava muhalefeti nedeniyle evden çıkmak istememe, boş işlerle tüm günü evde geçirme halleri. Bünyamin Sürmeli’nin ağzının içine bakıyorum iyi bir şeyler söylesin diye.
Hadi bahar, gel artık da pikniğe gidelim!

***

Piknik derken…
İstanbul’da bırak pikniği gezilecek yeşil alan kaldı mı?
Bir iki park ve boğaz dışında benim bildiğim bir yer yok.
E hava da güzel olunca yirmi milyonluk İstanbul’da nüfusun onda da biri benim gibi kendini sokağa atsa trafikten ilerleyemiyorsun zaten!
Çıktığına çıkacağına pişman oluyorsun.
Peki çözüm ne? Çözümü yeni belediye başkanımız getirecek diye umuyorum.
Kim olur bilmem ama kifayetli biri olmalı ki bu İstanbul biraz nefes alsın.
Gelen kişinin İstanbul için biraz cesur olmalı, marjinal tedbirler almalı. İstanbul normal değil ki önlemleri normal olsun. Yoksa bize eski İstanbul’un ardından ağlamaktan başka yapacak bir şey kalmayacak.
Sizce var mı vizyon sahibi, kafası iyiye çalışan, yürekli bir başkan adayı? Yoksa her zamanki gibi kötünün iyisine mi razı olacağız?
Ne derler ‘Herkes hak ettiğini yaşar’.
Ben bu söze yürekten katılıyorum.
Bazı durumlarda, yani seçim hakkınızın olmadığı şartlarda tabii ki kadere boyun eğmek kaçınılmaz. O zaman ‘kısmet’ deyip geçeceksin.
Ama seçim hakkının olduğu her olayda dönüp bir öncesine bir de sonrasına bakacaksın. Yaşadığın ve yaşayacağın her şey tamamen senin seçimlerinin sonucu.
O an gözüne, gönlüne, kulağına hoş gelen lafların arkasından gidiyorsan ya da anlık çıkarların için hesap yapıyorsan, önünü, üç beş adım sonrasını göremiyorsan, sonradan ‘Saçmalamışım! Ah, aptal kafam!’ demenin anlamı yok!
Evet aptal kafan!
Şimdi yaşadıkların iki üç adım öncesinde seçtiklerin yüzünden!
Yoksa kimse sana kamera şakası yapmak ya da ebedi sınava tabi tutmak için peşinde dolanmıyor.
Şunu unutmamak lazım her ne kadar dünya bizim etrafımızda dönmüyorsa da dünyanın şu anki durumunda hepimizin payı var!