Amerika’nın birçok güzel yanı var ama yöneticileri berbat!
Sokaktaki Amerikan vatandaşına sözüm yok. Onları severim. Fakat ABD’yi yöneten zevata sözüm çok.
Nereden çıkıyor bu sersem herifler? Hele o Mike Pompeo denilen adam... ABD Dışişleri Bakanı...
Bu adam, haddini bilmez bir küstah!
Pompeo’nun şu sözleri, suratının değil ama ruhunun meymenetsizliğini ortaya koyuyor:
“Türklerin Kürtleri katletmemesi için bu konunun güvence altına alınması, Amerikan misyonunun hâlâ önemli bir parçası...”
Vay vay! Utanmaz, arsız adam ne diyor? Dünyanın her tarafında kendilerinin gaddarca katlettiği yüzbinlerce insanı unutuyor “Türklerin Kürtleri katletmesinden” bahsediyor.
Türk askeri insandır, vicdanlıdır, hiç kimseyi katletmez, yurdu savunmak için teröristlerle vuruşur.
Türk askeri, Amerikan askerleri gibi işgalci katil sürüsü değildir, sadece hain ve kalleş teröristlerin düşmanıdır.
Gerçek bu iken Pompeo denilen zerzevat, PKK/PYD/YPG’li militanları masum insanlar gibi gösterip “Onların katledilmesini önleyeceğiz!” diyor.
Teröristin dostu olan da teröristtir!

icimiz-karardi

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli “Bizim birlikteliğimiz sadece seçim için değil, BEKA içindir” diyorlar ya...
Önceki Sağlık Bakanlarından Rifat Serdaroğlu, AKP-MHP’ye ilginç bir ortak isim önererek:
“Bu partiler birleşsin; BEKAA Partisi olsun. Bekaa Partisi sayesinde içimiz, eskiden odun ateşinde pişirilen tencerenin dibi gibi kapkara olmuş durumda” dedi.
Bu görüşünü şöyle özetledi:
Bizim bildiğimize göre Başbakan’ın Bakanları (mesela 4 Bakan) rüşvet olayları ortaya çıkınca yargıya götürülür, gereken ceza verilirdi. Başbakan da istifa ederdi.
Meğer biz yanlış biliyormuşuz!
Bizler Yüksek Seçim Kurulu bağımsız ve tarafsızdır, yasaya aykırı iş yapmaz, diye biliyorduk. Bunu da yanlış biliyormuşuz.
Doğrusu şu şekilde imiş:
Kim güçlü ise onun emrinde olurmuş!
- Bizler, demokrasi, açık, şeffaf ve hesap veren bir rejimdir. Koltuklara seçimle gelinir, seçimle gidilir diye biliyorduk.
Meğerse doğrusu şu şekilde imiş;
Rakibinin bir açığını yakala, mümkünse görüntülü, olmazsa sesli bir kasetini çektir ve onu kendine köle et.
Kanla, irfanla kurulan bu Cumhuriyet, her gün biraz daha hırpalanırken, ekonomimiz her gün biraz daha çökerken, Türk aydınlarının sessizliği içimizi daha da karartıyor!”

★★★

Yukarıdaki son cümlede Rifat Serdaroğlu’na itirazım var.
Aydınların değil, kuzuların sessizliği bu... Türkiye’de aydın mı kaldı ki? Çoğu kuzu oldu... Son aydınlar da mahkeme kapılarında süründürülüyor.
Yüreksiz insanlara ben zaten aydın demem! Aydın kişi cesur olur!
Atalarımız ne demiş?
“Mahkeme kadıya mülk değil” demiş... Bu devran da geçer...
Bir söz daha vardır:
Mal sahibi, mülk sahibi, hani bunun ilk sahibi?
Bu da “Dünya Sultan Süleyman’a kalmamış!” demek.
Önemli olan ülkeye yararlı olup hayırla, sevgiyle anılmak.
Ben Türk seçmeninin çoğunun ferasetine (zihin uyanıklığı ve anlama yeteneğine)  inananlardanım... Yeter ki düzgün seçimler olsun!

25 kuruşun cazibesi!


İnsanlarımızın yapısı mı değişti, nedir? İlginç bir toplum olduk!
Ülkede bu güne kadar yapılmadık zam kalmadı...
Deli Dumrul öyküsündeki gibi, köprülerden geçenden de, geçmeyenden de para aldılar. Kimsenin gıkı çıkmadı... Aynı köprülere yüzde 45 zam yapıldı. Yine aldırış eden olmadı.
Alkollü içeceklere dünyanın en ağır zamları bindirildi. Ses yok!
Suya, elektriğe, doğalgaz ve akaryakıta zam... Yine sessizlik!
“Vur tokadı, al ağzından lokmayı” misali sessizlik devam ederken “25 kuruşluk bir olay” binlerce liranın yapamadığını yaptı.
Evvelce bedava verilen market poşetleri yılbaşından itibaren 25 kuruş oldu.
Oldu da ne oldu?
Yağmur gibi şikâyet yağdı, naylon poşet tüketimi bıçakla kesilmiş gibi yarı yarıya azaldı.
İnsanların hâlâ homurdandıklarını duyuyorum. “Bu ne rezalet? Bizden haraç alınıyor!” diyorlar.
İster misiniz, büyük zam fırtınalarını atlatan bu iktidarı 25 kuruşluk poşetler yıksın?
Ne matrak olur, değil mi?
Poşetlere ödenen 25 kuruşun 15 kuruşunu devletin aldığını belirtelim. İktidar, 25 kuruşluk poşete bile gelir kaynağı olarak bakıyor. “Ekonomi çok iyi gidiyor” diyorlar ya... Belki ondandır!

TEBESSÜM

Gardiyan Temel...


Bir hapishanede şef gardiyan olarak göreve başlayan Temel, aradan birkaç gün geçmeden telaş içinde Cezaevi Müdürü’nün odasına koşmuş:
“Müdürüm, müdürüm...”
“Ne oldu? Bu ne telaş?”
“Felâket müdürüm, mahkûmların hepsi kaçmış!”
“Ne? Nasıl olur? Ben size bütün çıkışları tutun, demedim mi?”
“Evet, bütün çıkışları tuttuk müdürüm...”
“Eee?”
“Girişten kaçmışlar!”

GÜNÜN SÖZÜ


Eğitimle olacak şeyi, yasa ile yapmaya kalkarsanız o ülkeyi mahvedersiniz!

rahmi-turan