Herkes aptal, onlar akıllı!

Millete bakış açıları bu!

“Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!” atasözünü bile bilmiyorlar anlaşılan...

Hep yalan, hep yalan...

Milleti kandırıp koltuklarını kurtaracaklarını sanıyorlar!

Oysa hiçbir şey sonsuza kadar devam etmez!

Canlı varlıkların da, cansız cisimlerin de, her şeyin bir sonu vardır.

Bunlar da yalanlarıyla birlikte gidecekler ama bu topluma verdikleri zararlar hafızalardan silinmeyecek ve bunu tarih kaydedecek.

Tarihin kayıt altına aldığı hiçbir olay unutulmaz! Hayırla yad edilmeyecekleri kesin!

Açıklanan enflasyon rakamları bana bunları düşündürdü!

Elektriğe, doğalgaza, akaryakıta, çarşı-pazar fiyatlarına yapılan müthiş zamlar ortada... Fakat ne olmuş?

Şans oyunlarında azalma olmuş, kablolu özel yayın hizmetleri ucuzlamış, leblebinin, bal kabağının, at nalı çivisinin fiyatları düşmüş... Eee, sonra? Enflasyon da böylece yüzde 9,26 olmuş!

Gülmek mi lâzım, ağlamak mı?



Geçen yıl bu sütunda Türkiye’nin ilk doktor terzisi Yusuf Kenan’ın hayat öyküsünü yazmıştım.

1936 yılında Malatya’da bir kabak tarlasında doğan ve 6 aylık bebek iken babasını kaybeden yetim bir gencin ibret verici yaşamıydı bu...

O yetim genç dişiyle-tırnağıyla mücadele edip, yıllarca gece-gündüz çalışarak “Doktor Terzi” unvanını kazanıp Bakanların, Başbakanların terzisi olmuştu.

Yusuf Kenan, hayatını yazdığı “İğne ile İpliğin Dansı” kitabının tüm gelirini Malatya Eğitim Vakfı’na bağışladı.

Yaptığı bağışlar ona yeterli gelmedi. Şimdi, doğduğu kent olan Malatya’da annesi-babası adına okul inşa ettiriyor. Daha önce de kendi adına bir okul yaptırmış olan Yusuf Kenan hafta içinde Malatya Valisi Aydın Barus’la bu konuda anlaşma imzaladı.

“Nazire-Mustafa Küçükaslan Anadolu Lisesi” adını taşıyacak okulun yapımında, maliyetin “3 milyon lirasını” karşılayacak olan Yusuf Kenan “Ben çok zengin bir insan değilim. Hatta zengin de değilim. Ailemin rahat geçineceği kadar parayı ayırdıktan sonra kalan birikimimi Milli Eğitim’e bağışladım” diyor.

★★★

Yusuf Kenan’ın da, ona büyük destek veren eşi Filiz Hanım’ın da gönülleri zengin...

Yusuf Kenan artık kendisini emekliye ayırmış bulunuyor. Yaz aylarını Bodrum’da çocukları ve torunlarıyla geçiriyor, denize giriyor ve dostlarıyla bol bol tavla oynuyor.

Tavla oyununu çok seven Yusuf Kenan, kazandığı zaman şaka yollu “Bilen kazanır. Bilenle bilmeyen hiç aynı olur mu birader?” diyerek arkadaşlarını kızdırıyor.

Bu tür hayırsever insanları gördükçe, ülkemin geleceği için umutlarım artıyor. Keşke her varlık sahibi böyle olsa...

Milli marşımız ve futbol!


Ben gazetecilik mesleğine spor yazarı olarak başlamıştım. 10 yıl boyunca spor servislerini yönettim, yurt dışında milli maçları izledim, Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş arasında olağanüstü heyecanlı maçları yazdım.

Fakat şimdi... Milli maçlar hariç, hiçbir maçı izlemiyorum. Beni heyecanlandırmıyor ve hiçbir maç ilgimi çekmiyor. Neden?

Neredeyse otuz ayrı milletten gelen Afrikalı, Asyalı, Avrupalı, Arjantinli, Şilili futbolcuların doldurduğu lig takımları beni maçlardan soğuttu. Yabancı baldırı çıplakların sahada koşuşmalarından bana ne?

★★★

Eski yıllarda Sarıyer Belediye Başkanlığı ve Sarıyer Kulübü Başkanlığı yapan İhsan Yalçın’dan bir mektup aldım. Şöyle diyor:

“Liglerde maç başlarken söylenen milli marşımız, gerçek vatansever, milliyetçi, Atatürkçü kişilerin yüzlerini, kızartmaktadır. Tüylerimizi diken diken eden İstiklâl Marşımız sadece milli maçlarda Türk futbolcular tarafından okunmalıdır.

Neredeyse tamamı devşirme (yabancı) olan takımların milli marşımızı söylerken tavırları, sakız çiğnemeleri, saygısız hareketleri, başta şehitlerimize, gazilerimize ve milli mücadele ruhumuza saygısızlıktır. Bunun neresi milliyetçiliktir? Utanıyorum!

(İhsan Yalçın, E. Mülkî amir ve eski Sarıyer Belediye ve Kulüp Başkanı)

TEBESSÜM

Zengin adam ve çocukları!


Zengin adam hastalanmış, ölüm döşeğinde... Doktorlar umutsuz, ha bugün, ha yarın...

Çocuklar başucunda cenazenin pazarlığına tutuşmuşlar:

“Sekiz-on araba tutarız, yeter.”

“Yok canım, bir otobüs tutalım, herkes binsin. Fazla masrafa gerek yok, arabadan ucuza gelir.”

“Ne araba, ne otobüs, bir kamyonet tutarız, tabutu arkaya koyar, şoförün yanına da biz otururuz.”

“Bütün bunlara hiç gerek yok, isteyen mezarlığa kadar gelir!”

Hasta adam birden yatağından doğrulmuş:

“Ne zahmet çocuklar, verin şu pantolonla ceketi, ben giyinip mezarlığa giderim.”

GÜNÜN SÖZÜ

Doğruyu konuşan az, hep yalan, hep yalan, fili yuttu bir yılan!