Biri üniversitede hoca, diğeri üniversite öğrencisiydi. Kitap fuarında dolaşırken çarpıştılar. Birbirlerine “pardon” dediler. İşte o gün birlikte oturup çay içtiler... Aralarındaki 11 yaş farkını ise hiç önemsemediler... Sonra evlendiler. Tam 17 yıl aynı yastığa baş koydular. Kızlarına Kanije, ve Uyvar adını verdiler.

Tam 17 yıl önce bugün (18 Aralık 2002) Doç. Dr. Necip Hablemitoğlu, aracını park edip evine giderken silah sesleri duyuldu. İşte o silah sesleri Kanije ve Uyvar’a “oyun arkadaşlarını”, Şengül Hanım’a ise “yol arkadaşını” kaybettirmişti. Bu haberi aldığımda hemen olay yerine gittim. Bir kadın, “Ağlamayacağım, seni öldürenleri sevindirmeyeceğim” diye çırpınıyordu. Hablemitoğlu’nun kanı, karlar üzerine akıyordu.

İFADEDE GEÇEN AYRINTI

FETÖ Çatı İddianamesi’nin ekinde yer alan gazeteci Zihni Çakır’ın ifadesinde, Necip Hablemitoğlu’nu, asker olan T.M’nin öldürdüğü, tabancasını da Ankara-Gölbaşı’nda bulunan Mogan gölüne attığı belirtiliyordu. Ancak, tüm girişimlere rağmen T.M’nin ifadesinin alınması mümkün olmadı. Zihni Çakır, yine ifadeye çağrıldı, “Bu bilgiyi kimden öğrendiği” soruldu. Bunu, Nuri Gökhan Bozkır’ın kendisine anlattığını, o kişinin de halen Ukrayna’da olduğunu belirtti. Savcılık, geçmişe dönük HTS kayıtlarını yani Bozkır’ın o gün nerede olduğunu baz istasyonu sinyallerinden öğrenmeye çalıştı. İlginçtir, Bozkır, Saat 18.12’de telefonunun sim kartını çıkarmıştı.

Yeni gelişmeler ışığında 11 Temmuz 2019’dan bu yana soruşturma sürdürülüyordu. Nuri Gökhan Bozkır’ın iadesi için en üst düzeyde girişimlerde bulunuldu. Ancak, adi suçlular iade edilirken, Bozkır’ın iadesi bir türlü gerçekleşmedi. Bozkır’ın sığınma başvurusu, ev hapsi derken olay patladı. Hep sessiz kalmayı tercih eden Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde bir fakültenin dekanlığını yürüten Prof.Dr. Şengül Hablemitoğlu, bugün avukatı Ersan Barkın ile birlikte gelişmeleri anlatacak.

ÖLDÜRÜLÜNCE RAHATLADILAR

Şengül Hablemitoğlu ile Doğan kitaptan çıkan “Okyanus Ötesindeki Vaiz” isimli kitabım için konuşmuştum. Eşinin “iyi bir vatansever” olduğunu belirtiyor, sohbetimizde şunları söylüyordu:

“Onun şu sözü, tüm çabasını çok iyi anlatıyor: ‘Türküm ve başka Türkiye yok.’ Necip’in, kendisinden önce susturulan aydınlarımız gibi, bugün anlatamıyor ve yazamıyor olması, pek çok kesimin işine yaradı. Ayrıca Necip’in eleştirdiği bazı devlet kurumları vardı. Sanıyorum onlar da Necip’in susturulmasıyla çok rahatladılar. Çünkü, Necip gibi bu kurumları bilgiye dayanarak eleştiren kimse yok.”

“Eşinizi kim öldürmüş olabilir?” dediğimde Şengül Hanım şunları anlatıyor: “Cesaretini hiç kimseyle tartışmam. Hiçbir şeyden ve hiç kimseden korkmuyordu. Çünkü, özgüveni çok yüksek bir insandı. Hiç kompleksi yoktu. Yaptığı çalışmalar konusunda herkesin düştüğü çok önemli bir yanılgı var. Hep, ‘Bu kadar farklı alanlarda çalışmasının onu farklı kesimlerin hedefi yaptığı’ söylendi. Ben bu farklı alan sözüne hiç katılmıyorum. Bütün çalışmalarının tek bir amacı vardı. O da bağımsız ve dimdik bir Türkiye. Ama bu artık hayal diye düşünüyorum. Üzerinde çalıştığı, bilgi edinerek, fikir ürettiği ve topluma aktardığı her şeyi bu amaç için yaptı. Dolayısıyla adres bellidir diye düşünüyorum.”

ÇÖZÜLÜR MÜ?

Şengül Hablemitoğlu’na “Cinayetin aydınlanacağına inanıyor musunuz?” diye sorduğumda da cevabı şöyle olmuştu:

Şimdi benim bu soruya ‘inanmayı istiyorum’ diye yanıt vermem gerekiyor. Çünkü ‘Hayır inanmıyorum, hiçbir şey çözülmüyor, istenirse aydınlatılabilir’ dersem, zaten söyletilmek istenen ve yılgınlık yaratılmak istenen nokta budur, oyuna gelirim.

Olayın üzerinden onca yıl geçmişse, ortada hiçbir şey yoksa, bir de size ‘...bu olay çözülmez, aradan 10 yıl 20 yıl geçer, zaten zaman aşımına uğrar, faili meçhul olarak kalır...’ diye sorumsuzca ve saygısızca mesajlar gönderildi. Onların, benim yerime kendi eşlerini koyarak görevlerini yapmaları gerektiğini düşünüyorum. Ancak bakış açısı ve yaklaşım buysa zaten kimse ümitlenmemelidir.”

O SÖZ NEREDE?

AKP döneminin ilk siyasi suikastı olarak kabul edilen Hablemitoğlu suikastından sonra, Şengül Hanım, dönemin Başbakanı Abdullah Gül tarafından makamında kabul edilmiş, katillerinin bulunmasının “Devletin namus borcu” olduğunu söylemişti.

17 yıldır karanlıkta olan bu suikastın aydınlatılması için bir ışık yandı. Soruşturmayı sabırla yürüten Cumhuriyet Savcısı Zafer Ergün, her gelişmeden bilgisi olmasına rağmen gizliliğe uyan Şengül Hablemitoğlu, Avukat Ersan Barkın, Ukrayna’dan gelecek bilgilere kilitlenmiş durumda. Dileriz, devletimiz namus borcunu 17 yıl sonra da olsa öder. Peki bu namus borcu ödenmezse ne olacak?