Saygı ÖZTÜRK, Kaz Dağları'ndaki katliamı yerinde inceledi, yazdı...



Kaz Dağları’ndaki manzarayı görmeye yürek dayanmıyor. Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Ünüvar “40’a yakın şirket ruhsatlandırılmış durumda. Onlar da katliama başlayacak” uyarısını yapıyor. ‘Su ve Vicdan Nöbetleri’ ise giderek büyüyor. Pazar günkü nöbete herkesi çağırıyorlar.

Edremitli Akın Andıç’ı hemşerileri “Kaz Dağları sevdalısı”, o ise kendisini “Kaz Dağları delisi” olarak tanımlar. Ormanına, havasına, suyuna sahip çıkar, yeri gelince tek kişilik eylemini başlatır. Birlikte ormanların katledildiği bölgeye giderken, “Hepimiz iyiliğimiz kadar aydınlatıyoruz dünyayı. Kimimiz fener, kimimiz mum kadar ” diyor.

Bir çeşme başında duruyoruz. 24 Haziran 1934’te Atatürk, İran Şahı Rıza Pehlevi’ye modern Türkiye’nin simgesi olarak göstereceği Balıkesir-Çanakkale yolunda, bu çeşme başında dinleniyorlar. Kirazlı Yayla Balaban tepesinde kahve içiyorlar. Gölgesinde kahve içilen ağaç kurumuş olsa da, sarmaşıklar o ağacı canlı gibi gösteriyor. İşte, orada, o bölgede şimdi kıyamet kopuyor, yürekler yanıyor.



VİCDAN GÖREVİ

Önce üç kişiydiler. “Su ve vicdan görevi” için gelmişlerdi. Ormanların altın çıkarmak adına nasıl talan edildiğini ilk onlar anlatmaya çalıştı. Bu doğa ve yurt sevdalılarına yeni katılımlar oldu. Şimdi küçük çadırlarında, eski odun deposu alanında nöbet tutuyorlar. Ne olduğunu göstermek için araçlarla götürüldüklerinde, gördükleri manzara karşısında çığlık atıyorlar, beddua ediyorlar. Sesleri gece-gündüz çalışan iş makinelerini durdurmaya yetmiyor. O ormanlar, o güzelim ormanlar, illerin, İlçelerin su kaynakları altın için yok ediliyor. Orada insanlar altın aranmasına değil, kontrolsüz, vahşice aranmasına karşı çıkıyor.

Çadırı kuran gençlerin yanına doğru yaklaşırken, kartona yazılmış “Altını olan giremez” yazısını görüyorum. “Yüzüğümden başka altınım yok” deyip yaklaşıyorum. Orada bulunanların toprağını, suyunu, havasını korumak dışında başka bir amacı yok. Her geçen gün sayıları artan değişik görüşe mensup insanların burada bulunmalarının siyasi bir amacı da bulunmuyor. Hepsi de “Orman, toprak, hava, su, vicdan” diyor.

[caption id="attachment_5261695" align="alignnone" width="880"] Kamp alanına bu tabela asıldı.[/caption]

KADINLAR ÖN SAFTA

Çadırların bulunduğu alana geldiğimizde, çadır nöbetini başlatan  Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı Rebiye Ünüvar,  orada neler yapıldığını yeni gelenlere anlatıyor, “Az sonra sizi araçlarla göndereceğiz. Gidin, bölgeyi görün. Ama orada kimseyle tartışmayın” diyordu. Çanakkale Kent Konseyi Çevre Meclisi Başkanı Pınar Bilir, bir ağaç gölgesine kurduğu masada, yapılacak basın bildirisine son şeklini vermeye çalışıyordu.

Şimdi gölgesinde oturdukları ağaçların da yarın yok edileceğini konuşan kadınlardan emekli hemşire Aysun Erenalın, “Kaz Dağları can çekişiyor. Şimdi direniş için birlik olma zamanı. Kanadalı siyanür canavarlarının kendi altın madenleri dururken ülkemizde yaptıkları bu katliama ‘Dur’, ardından da ‘Git yolcu’ diyelim. Geldikleri gibi gitsinler” diyordu.

[caption id="attachment_5261702" align="alignnone" width="660"] Burası Kazdağları’ndaki maden sahası... Binlerce ağaç katledilmiş[/caption]

Tülay Aygün, “Burada suyumuza, havamıza, doğamıza sahip çıkmaya çalışıyoruz. Az sonra göreceğiniz katliam, daha katledilecek alanların dörtte biri bile değil” sözlerinin ardından gözleri doluyor. Akademisyen Zerrin Mersin, ev kadını Türkan Şen ve diğerleri de aynı şeyleri söylüyor. Öğretmen Tümer Yazgan’ın sesi ormanda yankılanıyor: “Biz yangınlardayız, yüreğimiz yangınlarda…”

Başkan Yardımcısı Rebiye Ünüvar, orada ne yapılmak istendiğine ilişkin geniş bilgiye sahip. Kanada şirketi ve Doğu Biga Madencilik’in ormanları yok etmesi şimdiki yerle sınırlı değil. Valiliğin gayrisıhhi müessese işletme ruhsatı verdiği 613 hektarlık alanın ÇED raporu var. Siyanür liçi yöntemiyle arama yapılacak. Ünüvar “Bununla kalmayacak. 40’a yakın şirket ruhsatlandırılmış durumda. Burada ki durumu gördükten sonra onlar da katliama başlayacak. Artık buralar tamamen elden çıkacak” diyor.

[caption id="attachment_5261696" align="alignnone" width="880"] ‘Su ve Vicdan Nöbeti’ büyüyor.[/caption]

 AMAN ALLAHIM!

Bu güzelliklerin, ormanın arkasında neler oluyor? Ağaçların arasından geçip tel örgüyle kapatılmış bir alana geldiğimde “Aman Allahım!” diyebildim. Bu ne böyle? Nerede ormanlarımız? Bırakın on binleri,  yüz binlerce  ağaç kesilmiş. Bir kadın gördüğü manzara karşısında kendisini kaybediyor, bağırıyor, beddualar ediyor.  Tel örgünün ötesinde ise yoğun bir çalışma var. İş makineleri, kepçeler, dozerler, kazıyor kamyonlar toprak taşıyor.

Çanakkale’nin tek içme ve kullanma su kaynağı olan Atikhisar Barajı ile Çan ve Bayramiç ilçelerinin su kaynaklarını besleyen havzalarda, Kanadalı Alamos Gold ve Doğu Biga şirketlerinin Kirazlı Balaban’da doğal yaşam alanları üzerindeki çalışması tüm hızıyla devam ederken tepkiler de giderek artıyor. Çevre Meclisi Başkanı Pınar Bilir, “Afrika ve Amerika kıtasını çöle çeviren, ardında kan, gözyaşı, yoksulluk ve doğa felaketi dışında hiçbir şey bırakmayan bu emperyalist şirket ve yerli görünümlü taşeronlarının, ormanlarımız, topraklarımız, su kaynaklarımız üzerindeki katliamlarına ‘Dur’ demek ve yaşam hakkımızı savunmak için 26 Temmuz’da başlattığımız ‘Su ve Vicdan Nöbeti’mizin halkaları her geçen gün genişliyor” diyor.

BÜYÜK BULUŞMA

Kirazlı Balaban eski orman deposu sahasında, 5 Ağustos Pazartesi günü toplanılacak. Çok sayıda CHP milletvekili de bulunacak. Bu işin siyasi bir yanı yok. “Su ve Vicdan Nöbetimiz çeşmemizden akmasını istediğimiz su gibi duru ve berraktır” diyorlar. Haklı mücadelelerine destek veren tüm yaşam savunucularına Bin Pınarlı İda’dan selam ve sevgi gönderiyorlar. “Su ve Vicdan Nöbeti” için hiçbir siyasi düşünce, sivil toplum kuruluşu, kurum ayırt etmeksizin 5 Ağustos’ta herkesi ‘Büyük Su ve Vicdan Nöbeti’nde  buluşmaya davet ediyorlar.

Oradaki manzara öyle gazetelerde gördüğünüz fotoğraftaki gibi değil. Görmek gerekiyor. Ama manzarayı görmeye gerçekten yürek dayanmıyor ve yürekler yangın yerine dönüyor…