Mukhit Birdkhan, Boğaziçi Üniversitesi Elektrik Elektronik Fakültesi mezunu. Ülkesi Moğolistan’da en büyük yabancı yatırım olan Oyutolgoi altın ve bakır madeni şirketinde yeraltı maden projesi bilgi işlem departmanında proje koordinatörü olarak çalışıyor. Son dönemde Kaz Dağları’nda, Kirazlı’da yaşanan doğa katliamı ile ilgili fotoğrafları içi acıyarak görüyor, yazılanları içi acıyarak okuyor. Kanada şirketinin vahşice altın arama çalışması, yaptığı tahribat, Çanakkale’nin tek içme suyu barajının dibinde altın arandığı Kanada kamuoyuna anlatılabilse, inanıyorum bu şirket bir daha bu cesareti kendi kamuoyundan çekineceği için asla yapamaz.

Aralarında çok sayıda CHP’li milletvekili doğa katliamını yerinde gördü. Önce belirtelim tabii ki doğal kaynaklarımızdan yararlanılacak, kıymetli madenlerimiz çıkarılacak. Ama bunun usulüne göre yapılması, çalışmaların tamamlanmasından sonra aynı bölgenin yeşillendirilmesi esas olmalı. Biz de başta taş ocakları olmak üzere alınan alınıyor, tahribat yapılıyor, sonra o haliyle bırakıp gidiliyor.

ONLARA BAKALIM

Biz yine Moğolistan’da altın arayan şirkette çalışan okuyucumuzun, kendi ülkesindeki altın aramasıyla ülkemizdekini karşılaştırırken yazdığı şaşırtıcı bilgileri okuyalım:

“Biraz da Moğolistan’daki durumları anlatayım. Benim çalıştığım maden çölde. Etrafında ağaç, su, nehir, göl namına hiçbir şey yok. Madende kullanılacak suyu 100 küsur kilometreden ve içmeye uygun olmayan yeraltı kaynağından alıyoruz. Bununla ilgili İngilizce olarak tüm bilgilere OT.mn sitesinden bakabilirsiniz.

Sırf hükümetten ve kamuoyundan onay alabilmek için yüz milyonlarca doları şimdiden çevre düzenlenmesine harcıyorlar ve sürekli olarak her ay yüzlerce kişiye maden sahasını gezdiriyorlar. Sorumlu madencilik konusunda gösterdiği çabalar için çalıştığım şirkete gerçekten minnettarım ve gurur duyuyorum. Şirket de Avustralya menşeli Rio Tinto şirketi.”

CENGİZ HAN’IN SÖZÜ

“Sadece OT (Oyutolgoı) değil diğer madenler de Moğol kamuoyu tarafından sürekli denetleniyor, kontrol ediliyor. 1990’lardan beri bizde madenler bütçe gelirinin en büyük kalemini oluşturuyor. Ve bu süre içinde tabii ki tahribatlar da oldu ve bunları önlemek için yüzlerce kanun ve yargı kararları çıktı. Birçok kişi ve kuruma milyonlarca dolarlık cezalar kesildi.”

“Cengiz Han’ın ünlü bir sözü var: ‘Tanrı yalvarsa da memleketin tek karış toprağını verme’ diye. O yüzden biz tabiata, su kaynaklarımıza ve az olan ormanlarımıza çok önem veririz. Türkiye, talan edilen doğasına karşı bu kadar nasıl tepkisiz kalıyor aklım almıyor. Türkiye böyle olmamalı. Orta Asya’daki kardeşlerine örnek olmalı. Simdi biz Türkiye’nin neyini örnek alalım? Benim, Türk Milleti’ne borcum çok. Bunun için maddi-manevi üzerime düşeni de ödemeyi hep isterim.”

Türkçe, Rusca, İngilizce, Moğolca ve Kazakça akıcı konuşup yazabilen Türkiye sevdalısı Mukhit Birdkhan’dan doğanın korunması için başka neler yapıldığını öğrenmek isterseniz https://www.facebook.com/mukhit.birdkhan ve https://www.linkedin.com/in/mukhit-birdkhan-7355a348/ linkedIN hesabından bağlantı kurabilirsiniz.

Sinan Aygün 14 yıl önce söylemişti


Ankara Ticaret Odası (ATO) Başkanlığı döneminde Sinan Aygün, tek başına muhalefet partisi gibiydi. Hükümetin yanlışlıklarını her fırsatta rakamlarla, grafiklerle, belgelerle ortaya koyuyordu. O zaman, Aygün’ün başına bir şeyler geleceğini söyleyenlerde çoktu.

Oldu da. Aygün, “Ergenekon Terör Örgütü”nün üyesi olduğu gerekçesiyle gözaltına alındı. Kandıra F Tipi Cezaevi’ne konuldu. Jandarma eski Genel Komutanı Şener Eruygur ve emekli Orgeneral Hurşit Tolon’la aynı odaya yattı.

Aygün, emekli komutanları önceki görevlerinden de tanıyordu. Yaşça kendisinden büyük olan emekli komutanları cezaevinde rahat ettirmek için çaba gösterdi. Çaylarını o yaptı, bulaşıklarını o yıkadı. Başta Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu olmak üzere iş çevreleri devreye girdi. İnanılmaz bir sahiplenme oldu. Aygün’ün cezaevi süreci 14 gün sürdü. El konulan paraları faiziyle iade edildi.

7 Ağustos 2005 tarihli bazı gazetelerde Sinan Aygün’ün “Kıbrıs’ta 400 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz olduğu ve bunun zaman geçirilmeden araştırılmasına ilişkin” sözleri vardı. Aygün, “ABD ve İngiltere’nin Kıbrıs sorununa müdahil olmasının ve Güney Kıbrıs’ın apar-topar AB üyeliğine kabul edilmesinin altında petrolün yattığı kuşkusunu taşıyorum” diyordu.

O günlerde Aygün’ün bu sözlerine gülümseyip geçildi. Dünya gözünü Kıbrıs’a çevirmişken Türkiye, Aygün’ün açıklamalarından tam 14 yıl sonra Akdeniz’de petrol arıyor.