Fetullahçı Terör Örgütü (FETÖ) tarafından, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ilk darbe, “Şemdinli yalanı”yla başlamıştı. Ergenekon, Balyoz, Poyrazköy, İstanbul ve Ankara Casusluk davalarıyla devam etti. Bu davalara konu edilip ifadelerine başvurulan, gözaltına alınan, cezaevine giren 1200 civarında subay ve astsubay oldu. Hukuk tamamen belli bir amacın aracı olarak kullanılıyordu. Poliste hazırlanan, savcıda olgunlaştırılan, bilirkişide yoğunlaştırılan, mahkemede hükümlendirilen, Yargıtay’da taçlandırılan bir kumpas vardı.

Fetullah Gülen “Yargıyı, mülkiyeyi, emniyeti ele geçirin” demişti. FETÖ’cü olduğu gerekçesiyle 4 bin 342 hakim ve savcı meslekten çıkarıldı. Bunun tüm çalışanlara göre oranı yüzde 27.3’ü buluyor. Toplam 2 bin 181 olan mülki idare mensubundan 441’i ihraç edildi, ihraç oranı yüzde 20.2’yi buluyor. 259 bin polisten 32 bini ihraç edildi. Tüm çalışanlara göre ihraç oranı yüzde 12.3’dür. TSK’da 17 bin 757 ihracın oranı yüzde 7.35 olarak saptandı. Peki bunca FETÖ’cüyü devlete alan, yerleştiren siyasilerden hesap veren oldu mu? Ne gezer...

EN BÜYÜK KAYIP

Kumpaslar sonucu açılan davalarda, devlet askerlere tazminat ödemeye mahkum edildi. Hani davalar sonuçlandığında, “Vayyy, Engin Alan’a 1 milyon 363 bin lira, Ali Türkşen’e 800 bin lira, Yarbay Oğuz Türksoyu’na 827 bin lira, Korgeneral Hayri Güner’e 850 bin lira ödenecekmiş” deniliyordu. Cezaevinde yatmanın bedeli olur mu? “Eee kardeşim hapiste yattınız. Onun karşılığında devlet de size tazminat ödeyecek” diyenler bile olmuştu.

Mahkemeler, devleti tazminat ödemeye çarptırdı ama iki-üç kişi dışında kimseye tazminat ödenmedi. Bir türlü hüküm kurulup içtihat oluşturulamadı. Yani karar çıkmıyor. Hatırlatalım, onlar “Para peşindeymişler” gibi bir algının yaratılmak istenmesinden rahatsız. O davalar yüzünden genç subaylar terfi edemediler, hep bulundukları rütbede kaldılar. Emekliliği de hak edemedikleri için çoğu ayrıldı. Onlarla ilgili bir düzenleme hiçbir kanunda, kararnamede yer almadı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) açılan davalar, devletle yapılan pazarlıklar da gündeme geliyor. O zaman biraz geriye gidelim.

O HAKİMLER KURTARILDI

AİHM’de ya da ülkemizde açılan davaları devlet kaybettikçe bu tazminatlar milletin sırtına yükleniyor. Oysa bunun bir çözümü vardı. Ergenekon davaları sürecinde ünlü bilim insanı Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın avukatlarından Efsun Ünal, haksız tutuklamalara karşı 9 Ergenekon hakimine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde tazminat davası açtı. Mahkeme, hakimlerin gerekçesiz, haksız ve hukuka aykırı tutuklama kararlarıyla, T.C. Anayasası’nı, AİHM içtihatlarını, Ceza Usul Yasası’nın ilgili hükümlerini ihlal ettikleri, görevlerinde kusurlu davrandıklarını belirterek tazminat ödeme çarptırdı. Yani para ceplerinden çıkacaktı. O dönem yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, ağır kusurlu bulunan hakimlerin bizzat şahsı aleyhine tazminat davası açılmasına olanak sağlıyordu.

Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, tazminat koşullarının oluştuğu gerekçesiyle “Davaların kabulü”ne karar verdi ve aleyhine hüküm kurulan Ergenekon kumpası hakimleri, kararı temyiz ettilerse de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu taleplerini reddetti. Sonuçta “Ağır kusurlu” oldukları gerekçesiyle hakimlerin tazminata ödemeleri onandı.

ONLARIN ARKASINDA DURANLAR

Davaların kaybı üzerine AKP hükümeti, 6110  sayılı Torba Yasa tasarısına “Hakime karşı dava açılamaz; açılan davalar da hükümsüzdür” maddesini ekledi. Bu hüküm yasalaştı. Böylelikle hem Ergenekon hakimleri koruma altına alındı hem de haklarında açılan davalar yasa eliyle düşürüldü. Yasama eliyle yargı kararlarının ortadan kaldırılması, T.C. tarihinde belki de bir ilktir. AİHM’de tazminat talepleri gündeme gelince, avukat Efsun Ünal’a sordum. Şunları söyledi:

“O dönem ağır kusurlu hakimler, Ergenekon kumpasında verdikleri tutuklama kararları sebebiyle tazminat ödemeye mahkum edilseydi ve mahkeme kararları yerine getirilseydi, bugün T.C. devleti bu ağır tablodan kurtulur ve tazminat ödemek zorunda kalmazdı. Bu ağır tazminat sorumluluğu milletin omuzlarına yüklenemez. Vatandaş kusurlu değil. Kusurlu olanlar, bu hakim ve savcıların arkasında duranlardır. Millet, hiç ödememesi gereken bir tazminat sorumluluğu ile karşı karşıya bırakıldı.”

O gün hukukun dışına çıkan hakim ve savcıların kimisi cezaevinde, kimisi yurt dışında kaçak. Onlara emir verenler mi? Rahatları yerindedir.