Yapılan bilimsel çalışmalara göre, ülkemizde yer altında 6 bin 500 ton altın potansiyeli bulunuyor. Bunun parasal değeri de yaklaşık 250 milyar dolar olarak hesaplanıyor. Geçen yıl  27 ton altın çıkarıldı. Ülkemizin altın ithalatı ise 160 tona ulaşıyor.

Gazetemizde yayımlanan görüntüler için Altın Madencileri Derneği (AMD) Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Yücel, “En son söylenecek şeyi ilk başta söyleyeyim: Çanakkale- Kirazlı’da sizin gündeme getirdiğiniz o görüntü kimi rahatsız etmez ki. Hatta burada sektörümüz adına özeleştiri yapmak gerekirse, orada uygulama sırasında bazı stratejik planlama hataları yapılmış da olabilir. Bize düşen de bu hataları düzeltmektir” diyor. Yücel, şöyle devam ediyor:

YANLIŞ YAPMIŞ OLURUZ

“Fotoğrafın bütününü görmek zorundayız. Aksi durumda Türkiye kaybeder. Sonuçta madencilik geçici bir faaliyettir. Bu bilinçle olaya yaklaşmamız gerekiyor. Eğer biz sadece madenciliğin yapıldığı ana odaklanarak (Bitki örtüsünün sıyrılması, toprağın kazılması vb.) hüküm verirsek yanlış yapmış oluruz. Günümüzde maden faaliyetinin bitmesi beklenmeden, eşzamanlı rehabilitasyon çalışmaları yapılmakta, maden çıkarılan alanlarda doğaya yeniden kazandırma işlemleri en iyi şekilde gerçekleştirilmektedir. Dünyada ve ülkemizde bu konuda pek çok başarılı örnekler bulunmaktadır.”

Yücel, “Önce İnsan, sonra çevre, sonra madencilik” bilinciyle hareket ettiklerini, işletilen maden sahalarının üretimden sonra rehabilite ederek bırakmayı ilke edindiklerine ilişkin örnekleri fotoğraflarla anlatıyor. Kimsenin devletin belirlediği kurallar dışında hareket edemeyeceğini kaydeden Yücel, “Bilimsel verilere dayanmayan eylem ve karşı çıkışlar, topyekûn bir madencilik karşıtı harekete dönüşürse kaybeden ülkemiz olur. ‘Maden hayattır, üretim de lokomotifidir’. Madencilik insanın konforlu yaşamasının, ülkemizin büyümesinin lokomotifidir; kalkınmasının teminatıdır” diyor.

SİYANÜR NEREDE KULLANILIYOR?

Madencilerin de şikayeti var. Devlet diğer alanlarda yatırım yapanlara bedelsiz arazi verirken, yol, su elektrik vb. altyapı hizmetlerini yaparken, madencilerin diğer yatırımcılardan farklı olarak, ruhsat, orman, arazi, altyapı hizmet, kamulaştırma, maden kapama ve rehabilitasyon, devlet hakkı bedellerinin ağır olduğunu öne sürüyorlar. Yakın zamana kadar üretilen altının yüzde 4’ü devlete veriliyordu. Bunun yüzde 6’a çıkarıldığı belirtiliyor.

Hasan Yücel, ülkemizde siyanür kimyasallarının yaklaşık yüzde 3’ünün altın üretiminde, yüzde 97’sinin de başka alanlarda kullanıldığını belirtiyor, “Siyanürün yüzde 97’sinin kullanıldığı diğer alanlarda ‘siyanür’ üzerinden herhangi bir tartışma yaşanmazken, sadece  yüzde 3’nün kullanıldığı altın üretimindeki siyanürün tartışılması bu konudaki istismarın ve art niyetin en iyi göstergesidir” diyor.

Siyanürün, altının aranması aşamasında değil, altının üretimi aşamasında, üretim tesislerinde gözle görülemeyecek kadar küçük katı haldeki altın zerreciklerini çözüp sıvı hale getirmek için kullanıldığını kaydeden Hasan Yücel sözlerini şöyle sürdürüyor:

“Altın üretiminde kullanılan siyanür daha sonra arıtmadan geçirilerek yüzde 99,9 oranında yok edilmektedir. O kadar ki çevreyi tehdit edileceği ileri sürülen atık depolama havuzlarındaki siyanür miktarı Amerika’da içme sularında müsaade edilen siyanür miktarına eşittir. Nasıl oluyor da Amerika’da içme suyunda müsaade edilen miktardaki siyanür, Türkiye’de çevre ve insan sağlığı için çevrecilik adına felaketlere neden olabilecek bir tehdit olarak gösteriliyor? Bugün başta Avrupa olmak üzere dünyada yaklaşık 875 altın ve gümüş madeninde siyanür kullanılarak altın ve gümüş üretilmektedir.”

160 TON İTHALAT

Yücel, Türkiye’de altın üretiminde kullanılan teknolojinin, ABD, Kanada, Avustralya ve İsveç’te kullanılan teknolojinin aynısı hatta daha da ilerisinde olduğunu öne sürüyor ve şunları ekliyor:

“O ülkelerde altın üretimine karşı toplumsal bir tepki yaşanmazken; ülkemizde altın üretimine karşı reaksiyon gösterilmesi manidardır. Acaba bunun nedeni Türkiye’nin altın ithalatında önemli bir oyuncu olmasından mıdır? Türkiye yılda ortalama 160 ton altın ithal eden bir ülke konumundadır. Unutulmamalıdır ki, üretmeden hiçbir sorunumuzu çözemeyiz.”

Madem tahrip edilen alanların eski haline getirilmesi için çalışma yapılıyorsa, yapılanlar anlatılmalı. Hasan Yücel, “Bizim bu noktada herkese kapımız sonuna kadar açıktır” diyor. Diyor ama Kirazlı’da arama bölgesine milletvekillerinin bile sokulmadığını da hatırlaması gerekir. Aslında şirketler maden bölgesine insanları götürüp ne yapıldığını, ne yapılacağını anlatmalı, uzmanların sorularını cevaplandırmalı. Bunlar yapılmadıkça ne söylenirse hepsi boş...