Adalet Bakanı Abdulhamit Gül, “yargı etiği”ni açıklamıştı. Perşembe günü Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da katılacağı toplantıda, “Yargı Reformu Strateji Belgesi”ni yani yol haritasını anlatacak. Gül, iz bırakacak önemli adımlar atıyor. Hemen belirtelim hukuk fakültesi mezunlarından hakim, savcı, avukat, noter olmak isteyenler ÖSYM Başkanlığı tarafından “Devlet Sınavı”ndan geçirilecek. 70 ve üstünde puan alanlardan avukat olmak isteyen avukatlık stajına başlayacak. Hakim, savcı ve noter adayları ise bakanlığın açacağı ikinci sınavdan ve mülakattan geçecek.
30 Mayıs’ta yapılacak toplantıya baro başkanları davet edildi edilmesine ama toplantının külliyede yapılmasına karşı olan ve bu yüzden katılmayacak baro başkanının sayısının da az olmayacağını belirtelim. Bunların da katılmama gerekçeleri yine yargı bağımsızlığıyla ilgili bazı kaygılardan kaynaklanıyor.

ZOR GÜNLERDEN GEÇİYOR

Türk yargısını cemaatlerin, tarikatların eline bırakanlar, kumpasların kurulmasına da yıllarca seyirci kaldılar. Sahte belgeler, dijital verilerle hayatlar karartıldığında “yargı bağımsız” dediler. O soruşturmaları yürüten ve kim oldukları yargı camiasında çok iyi bilenenler “kahraman” ilan ediliyordu. Sonunda gerçeği gördüler.
Tamamı için söyleyemeyiz ama, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 4 bin 500 hakim, savcı yasadışı örgüt üyesi oldukları gerekçesiyle meslekten çıkarıldığını da hatırlatalım. Onları mesleğe alan, kritik yerlere getirenler ise görevde. Bakıyorsunuz dönemin HSYK üyelerinden aynı kurulda görev yapan, aynı kararlara imza atanlardan bir-ikisi tutuklu, diğerleri nasıl oluyorsa görevlerine devam ediyor. Şunu da belirtelim yargı, birçok eksiğine rağmen derin yaralarını çabuk sardı. Ancak şimdi de parti yöneticiliği yapanların hakim ve savcı yapılmasından da kaynaklanan sorunlar olduğu ve bu durumun yeni bir güvensizlik kaynağı olduğunu da belirtelim.
1992 yılından bu yana fiilen yargının içinde olan, Cumhuriyet Savcılığı görevinde bulunan ve halen avukatlık yapan Kaan Alp, Balıkesir Yeni Haber gazetesinde yargı konularını da yazıyor. Kaan Alp’in “Yargı hiç bu halde olmamıştı” başlıklı yazısından bir bölüm aktaralım:
“Abartmıyoruz. Abartılmadığını anlamak için de gidin sessizce mahkemeleri izleyin. İşleyişe bakın. Mahkemelerden çıkan ve de çıkmayan kararlara bakın. 1992 yılından bu güne fiilen yargıyla iç içeyiz.
Şimdiye kadar hiç bu kadar şaşkınlık yaşamamıştık. Hiç bu kadar ‘redd-i hakim’ yapıldığını görmemiştik.
Avukatlarla hâkimler hukuksal sebeplerle hiç bu kadar kavgalı olmamıştı.
Hadi avukatlar alıştı artık!.. Ama vatandaşın çektiği bir ıstırap daha var ki, sormayın gitsin!.. Vatandaşa davetiye gönderiyorsunuz, duruşma günü ve saati yazıyor. Saatinde gidiyor vatandaş. Gittiği saatte girmesine imkân yok.

BU EZİYET NİÇİN?

Çünkü elindeki davetiyede duruşma saati 09:05... Gel gelelim o mahkemede hâkim sayısı iki olmuş; dosyalar tek-çift diye bölünmüş, tek numara olan dosyaları ‘sabahtan alalım, çift numara olanları öğleden sonra alalım” demişler.  Vatandaşın duruşma saati 09:05 ama dosya numarası çift... Saatine bakıp erkenden dikiliyor mahkeme kapısına fakat mübaşir diyor ki çift numaralı dosyalar 14:00’te başlayacak.“Başlayacak” diyor, artık kaçta girebilirse! Veya 14:00’te gidiyorsunuz, ne duruşma başlamış ne hâkim var ortada... Bu durumlara, bu keyfiliğe  avukatlar alışmak zorunda bırakıldı. Ama vatandaşa bu eziyet çektirilmez.
Saat veriyorsan o saatte başlarsın duruşmaya. Sabahki duruşma için öğleden sonra “gel” denmez.
Bunlarla yetinmiyor, altını çizerek yargıya eleştirilerini sürdürüyor. Ama biz yine de Perşembe günü külliyeden neler söyleneceğini bekleyelim.”