II. Dünya Savaşı sonrasındaki soğuk savaş döneminde İran’dan Guatemala’ya Endonezya’dan Şili’ye birçok ülkede Amerikancı darbe yapıldı. Musaddık’tan Arbenz’e Sukarno’dan Allende’ye kadar pek çok devlet başkanı Amerikancı darbeyle devrildi.

23 Ocak’ta Venezuela’da ABD destekli muhalefet lideri Juan Guaido kendisini geçici devlet başkanı ilan etti. ABD, Guaido’yu geçici devlet başkanı olarak tanıdı. ABD Başkanı Donald Trump, “ABD’nin ekonomik ve diplomatik gücünü Venezuela’da demokrasi sağlanması için kullanacağını” söyledi.

Tarihsel yönden bakınca durum şu: ABD, soğuk savaş döneminden itibaren, “petrol zengini” veya “ABD karşıtı” ülkeleri, darbelerle kendi çıkarına göre şekillendirdi. Bugün Venezuela’da yaşanan da budur.

ABD’nin derdi, Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun “diktatörlüğü” veya Venezuela’da “halkın perişanlığı” değildir; ABD’nin derdi, kendi emperyal çıkarlarıdır.

ABD’nin yakın geçmişte “demokrasi götürme” bahanesiyle gerçekleştirdiği belli başlı darbeler, bu yargıyı doğrulamaktadır.

Muhammed Musaddık, 1951’de ‘Yılın Adamı’ olarak Time dergisine kapak olmuştu. Muhammed Musaddık, 1951’de ‘Yılın Adamı’ olarak Time dergisine kapak olmuştu.


İRAN’DA MUSADDIK’A DARBE: (OPERASYON AJAX)

İran’da, Muhammed Musaddık, 20 Mart 1951’de meclis kararıyla İran petrollerimi millileştirdi. Böylece İngilizlerin İran petrolü üzerindeki ayrıcalıkları sona erdi. Daha önce İran’ın petrol üretimi İngiltere-İran ortaklığındaki Anglo-İran Oil Company’ın elindeydi. (Bu şirket daha sonra British Petroleum’a -BP- dönüşecektir). Anglo-İran Oil Company, İran petrol gelirinin yüzde 84’ünü kendisi alıyor, yüzde 16’sını İran’a bırakıyordu. İngilizler, İran petrolüyle zenginleşirken İranlılar yoksulluk içinde yaşıyordu.

İran petrollerinin millileştirilmesi, İngiltere ile ABD’yi çok endişelendirdi.

Öyle ki İngiltere, önce İran’ı işgal etmeyi bile düşündü, ama daha sonra bu düşünceden vazgeçti.

İngiltere, İran’ı işgal etmek yerine İran’a karşı “ekonomik savaş” başlattı. İran petrolüne ve mallarına ambargo koydu. İran’la ticareti durdurdu. Hatta İran’da darbe planladı.

İngilizlerin İran’da darbe planladıklarını öğrenen Musaddık, İran’daki İngiliz Büyükelçiliği’ni kapattı, çalışanlarını sınır dışı etti.

Mart 1953’te CIA,Operasyon Ajax” adlı bir darbe planı için çalışmaya başladı. Operasyona İngiliz istihbaratı MI6 da destek verdi. Operasyonun amacı, bir halk ayaklanmasıyla Musaddık’ı devirmekti. ABD, CIA ajanı Kermin Roosevelt’i İran’a gönderdi. Roosevelt, İranlı gazetecileri, aydınları, vaizleri, polis memurlarını satın aldı. Başkent Tahran’da olaylar çıkardı. Musaddık’ın aslında bir Yahudi ve komünist olduğu söylentisini yaydı. CIA güdümündeki İranlı çeteler, mollalara saldırdılar.

Musaddık, İran Şahı Muhammed Rıza Pehlevi’nin darbecilerle iş birliği yaptığını öğrendi. Şahı, ülkeden kaçmaya mecbur etti.

İran’da ilk darbe başarısız oldu.

Bunun üzerine Kermin Roosevelt, General Fazlollah Zahedi’yi saklandığı yerden çıkardı. O sırada İtalya’da bulunan Şah Muhammed Rıza Pehlevi, Zahedi’yi İran’ın yeni başbakanı olarak atadı.

İran’daki ikinci darbeden sonra darbeciler Musaddık’ı ve on binlerce destekçisini tutukladılar. Bazıları idam edildi. Musaddık “vatana ihanetten” yargılandı ve hapsedildi. Şah Muhammed Rıza Pehlevi İran’a geri döndü.

2013’te açıklanan gizli belgeler, 1953 İran darbesindeki CIA parmağını gözler önüne serdi. Öyle ki belgelerden birinde açıkça “Askeri darbe, ABD dış siyasetinin bir parçası olarak CIA yönetiminde gerçekleştirildi” deniliyor. Belgelerde, CIA’nın, Musaddık karşıtı haberleri yayarak darbeye nasıl ortam hazırladığı da anlatılıyor.

Muhammed Musaddık Muhammed Musaddık


Bu nedenledir ki darbeden sonra İran Şahı Pehlevi, İran darbesini hazırlayan Roosevelt’e şöyle demişti: “Tahtımı Tanrı’ya, halkıma, orduma ve size borçluyum!”

İran’da Musaddık’ın bir Amerikancı darbe ile devrilmesinden sonra İran petrollerinin yüzde 40’ı, beş Amerikalı petrol şirketinin kontrolüne bırakıldı. Darbeden sonra ABD, İran’a 68 milyar dolar acil yardım yaptı.

Amerikancı darbeyle iktidara gelen Şah Pehlevi, ABD’nin desteğiyle, hileli seçimlerle ve yeni kurulan istihbarat örgütü SAVAK sayesinde 25 yıldan fazla İran’ı yönetti.

Endonezya’da Sukarno’ya darbe


Endonezya, 1949’da Hollanda sömürgesi olmaktan kurtulup bağımsız oldu. Bağımsızlık hareketinin lideri Ahmet Sukarno da başkan oldu.

Sukarno, antiemperyalist bir liderdi. 1955’te Bandung’da düzenlenen bir konferansta Asya, Afrika ve Ortadoğu’dan tam 29 ülke liderini bir araya getirdi. Burada bağımsızlık hareketlerini destekleme ve milli kaynakları kontrol etme kararı alındı.

Sukarno, SSCB ve Çin ile çok iyi ilişkiler kurdu. Doğu Avrupa’dan silahlar satın aldı.

ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Sukarno’yu ABD çıkarlarına karşı bir tehdit olarak görüyordu.

Ahmet Sukarno Ahmet Sukarno


1957’de ABD Başkanı Eisenhower’in onayıyla CIA, Endonezya’da Sukarno’ya yönelik askeri darbeyi destekledi. CIA, ABD uçaklarıyla darbecilere yardım etti. Buna rağmen Eisenhower, bu darbedeki ABD etkisini reddetti.

1957 darbesi başarısız oldu. Fakat CIA, Sukarno’yu devirme planından hiç vazgeçmedi.

1965’te Sukarno, Endonezya’nın bir atom bombası deneyeceğini duyurdu. Bu arada Endonezya’daki ABD Haber Ajansı Kütüphanesine el koyuldu. Endonezya’daki ABD Konsolosluğu yağmalandı. Amerikalılara ait olan Caltex şirketinin 160 bin dönüm toprağı kamulaştırıldı.

1 Ekim 1965’te Sukarno, CIA desteğiyle kendisini devirmek isteyen 6 generali yakalayıp öldürdü. Ancak Savunma Bakanı ile General Suharto kaçmayı başardı.

1 Ekim 1965’te Suharto liderliğindeki ordu, Amerikancı bir darbeyle Sukarno yandaşlarını etkisiz hale getirdi.

Sukarno karşıtı kışkırtılmış çeteler, Endonezya Komünist Partisi üyelerine saldırdılar. New York Times’daki ifadeyle “Bu saldırılılar, modern tarihin en vahşi toplu katliamlarından biriydi.” Birkaç ay içinde Endonezya’da, çoğu ABD silahlarıyla, 500 bin ile 1 milyon arasında komünist ve solcu vahşice katledildi. 1 milyona yakın komünist ve solcu da hapsedildi.

Endonezya’da, 1967’de Sukarno’nun yerine Suharto başkanlığa getirildi.

ABD’nin adamı Suharto, yabancı sermayeyi yeniden baş tacı yaptı. Kamulaştırmaya son verdi. Yabancı petrol şirketlerine yeni imtiyazlar verdi.

1965 Amerikancı darbesinden sonra Endonezya yıllarca askeri diktatörlerin yönetiminde kaldı. Endonezya halkı, yıllarca yoksullukla ve hatta açlıkla pençeleşti.

Guatemala’da Arbenz’e darbe


1950’de Guatemalalılar, demokratik bir seçim sonunda Albay Jacobo Arbenz Guzman’ı başkan seçtiler. Başkan ilk konuşmasında özellikle sosyal adalete vurgu yaptı.

Arbenz, hiç vakit kaybetmeden Guatemala’da sanayi yatırımları yaptı. Tarımı modernleştirdi. Toprak reformu yaptı.

Guatemala ekonomisini, United Fruit Company adlı bir yabancı şirket kontrol ediyordu. United Fruit, Guatemala’nın demiryollarını, limanlarını, hatta muz bahçelerini bile ele geçirmişti. Arbenz, toprak reformuna, işte bu United Fruit’in 234 bin dönümlük arazisini kamulaştırarak başlamak istedi. Arbenz, ülkesini yabancı şirketlere soydurmak istemiyordu.

Bunun üzerine ABD Başkanı Truman, 1952’de Arbenz’i devirmek için kolları sıvadı.

Albay Jacobo Arbenz Guzman Albay Jacobo Arbenz Guzman


1954 başında ABD’nin, sürgündeki Guatemalalı Albay Castillo Armas’la anlaştığı söylendi. Bunun üzerine Guatemala hükümeti, Çekoslovakya’dan silah istedi. ABD yetkilileri, Arbenz’in bu hamlesini, ABD’ye yönelik büyük bir “komünist tehdit” olarak yorumladılar.

Bu arada CIA, Guatemala’daki Arbenz hükümetini zayıflatmak için büyük bir kara propagandaya başladı.

1954 yazında, Albay Castillo Armas’ın eğittiği paralı askerler, ABD hava desteğiyle Honduras ve Nikaragua’daki üslerinden harekete geçip Guatemala’ya girdiler. Arbenz ilk saldırıyı önleyince ABD Başkanı Eisenhower, Castillo Armas’a yeni savaş uçakları gönderdi. Amerikancı darbeye yenilen Arbenz, 1954 yazında iktidarı askeri cuntaya teslim etti. ABD, darbe içinde darbe yaptı: Cunta başkanını zorla görevden alıp yerine Castillo Armas’ı yeni hükümetin başkanı olarak görevlendirdi.

Kısa bir süre sonra Armas, Washington’u ziyaret etti. ABD Başkanı Nixon’a, “Bana yapmamı istediğiniz şeyi söyleyin hemen yapayım!” dedi. Bunun karşılığında, sonraki iki yılda 90 milyon dolar ABD yardımı aldı. Castillo Armas, Guatemala’da askeri bir diktatörlük kurdu. Toprak reformundan vazgeçti. Yabancı yatırımcılara kolaylıklar sağladı. Muhalifleri hapse attı. United Furit Company’nin topraklarını geri verdi. Armas, 3 yıl sonra bir suikasta kurban gitti.

Sili’de Allende’ye darbe


Şili, dünyanın en önemli bakır üreticilerinden biriydi. Şili’nin bakır üretimi Amerikan sermayeli iki şirketin elindeydi.

ABD, 1964’teki Şili başkanlık seçimlerinde sosyalist Salvador Allende’ye karşı, ılımlı Eduardo Frei’ye yardım etti.

ABD, daha sonra da Şili’deki anti-komünistleri desteklemek için milyonlarca dolar harcadı.

Sosyalist Allende, 1970 başkanlık seçimlerinde yeniden aday oldu. Allende, milli üretim, eşit bölüşüm ve ABD şirketlerini kamulaştırma vaatleriyle seçime girdi.

ABD’nin tüm çabasına rağmen Allende -çok az bir oy farkla- seçimleri kazandı.

Salvador Allende Salvador Allende


Allende 3 Kasım 1970’de göreve başladı.

5 Kasım 1970’de ABD Başkanı Richard Nixon, Ulusal Güvenlik Konseyi’ne “Allende’yi devirme” emri verdi.

Nixon, CIA’nın Şili’de iki yönlü bir operasyon yürütmesini istedi:

1- Allende’yi gözden düşürmek için propaganda yapmak... Allende’nin başkanlığının Şili Kongresi’nde onaylanmasını engellemek için temsilcilere rüşvet verip onları satın almak...

2- Gerekirse bir askeri darbe planlamak...

Birinci yöntem denenip de işe yaramayınca ikinciye geçildi. ABD, Şili’nin ekonomik ve siyasi istikrarını bozmak için çalışmaya başladı. Dünya Bankası, Şili’ye ekonomik yardımı kesti. CIA, Allende muhaliflerine yardım etti. Şili’de Allende karşıtı kara propaganda yürütüldü. Hükümet karşıtı gösteriler ve şiddet eylemleri başlatıldı.

Buna karşı Allende hükümeti, 1971’de Amerikan sermayeli madencilik şirketlerini kamulaştırdı.

4 Aralık 1972’de Allende, Birleşmiş Milletler’de, ABD’nin, seçilmiş bir hükümeti ekonomik yaptırımlarla, devirmeye çalıştığını anlattı. “Biz buna emperyalist küstahlık diyoruz” dedi. Ülkesini sömüren yabancı şirketlerinden açıkça şikâyetçi oldu.

1973’te CIA, Şili ordusundaki bazı generallerle ilişki kurdu. Allende’yi bir askeri darbeyle devirme planını hayata geçirdi.

11 Eylül 1973’te Ordu Komutanı General Augusto Pinochet, Allende’yi devirmek için orduyu harekete geçirdi. Başkanlık sarayı kuşatılırken Allende Şili halkına radyodan son kez şöyle seslendi: “İstifa etmeyeceğim... Yaşasın Şili... Yaşasın halkım!”

Allende, emperyalizme teslim olmak yerine intihar etti.

Şili’de darbeci diktatör Pinochet başa geçti. “Ölüm Kervanı” adı verilen bir terör rejimi kurdu. 3200 muhalifini katletti. On binlerce muhalifine işkence yaptı. Pinochet’in suikast mangaları Şili dışında da 13 binden fazla insanı öldürdü. Yüz binlerce insanı toplama kamplarına attı.

Bu kadar mı? Tabi ki hayır!

Paraguay’da, Brezilya’da, Bolivya’da, Uruguay’da, Arjantin’de, Yunanistan’da, Vietnam’da ve daha pek çok ülkede Amerikancı darbeler oldu.

Türkiye mi?

Maalesef! Amerikancı darbelerle şekillendirilen ülkelerden biri de Türkiye’dir.

(Bakınız: John Perkins, Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları, İstanbul, 2010, Oliver Stone-Peter Kuznıck, ABD’nin Gizli Tarihi, İstanbul, 2015, M. Emin Değer, Oltadaki Balık Türkiye, 14. Bas, İstanbul, 2014, Stephan Kinzer, Şah’ın Bütün Adamları, İstanbul, 2004.)