DP iktidarı, İnönü’ye yönelik saldırılara engel olmadığı gibi, saldırılara bahane bulmaya çalışıyordu. DP’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik, “Bu olayları CHP’liler çıkarıyor!” diyordu. DP’nin kontrolündeki radyodan da bu yönde yayın yapılıyordu...

Geçtiğimiz hafta CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara’nın Çubuk İlçesi’nde katıldığı şehit cenazesinde yumruklu saldırıya uğradı. Kılıçdaroğlu, saldırı sonrası yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Bu koltuğun kaderinde saldırı var! İsmet İnönü’ye taşlı saldırı yapıldı. Bülent Ecevit’e silahlı saldırı düzenlendi.”

Kılıçdaroğlu çok haklı; gerçekten de CHP Genel Başkanları geçmişte de çirkin saldırılara uğradılar.

Bugün, 60-61 yıl önce, CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yapılan çirkin saldırıları anlatacağım. Kim bilir! Belki tarihten ders alırız da hem bu ülkenin, hem de “o koltuğun kaderini” değiştiririz!

ZİLE BÖYLE ZULÜM GÖRMEDİ

Demokrat Parti (DP), CHP lideri İsmet İnönü’nün halkla buluşmasını istemiyordu.

1958 Ekim’inde İnönü, Orta Anadolu gezisine çıktı. Sivas’ta büyük bir coşkuyla karşılandıktan sonra Tokat’a geçti. Oradan da seçimlerde CHP’ye oy vermiş olan Zile’ye uğramaya karar verdi. Ancak Zile’den kötü haberler geliyordu. Metin Toker’in anlatımıyla; “Kaymakam bütün ilçe merkezi halkını evlerine ve dükkanlarına hapsetmişti! Evet! Bayağı hapsetmişti. Herkesi evine, dükkanına veya kahveye kapatmış, bunların önüne süngülü jandarma dikmişti. Adeta sıkıyönetim ilan etmiş, sokağa çıkma yasağı koymuştu. Polis ve jandarma seferber haldeydi... Zilelilerin İsmet Paşa’yı karşılamalarını kaymakam yasaklamıştı.” ( Metin Toker, İsmet Paşa’yla 10 Yıl, 1965, Bölüm, XX1 s. 125,126.)

17 Ekim 1958’de Zile’de İnönü’yü karşılamaya genelen halk zorla dağıtıldı.


Zile halkının İnönü’yü karşılamasını istemeyen Kaymakam Tevfik Kurna, daha önce CHP’den milletvekili olmak istemiş, ancak bu isteği reddedilince DP saflarındaki yerini almıştı.

İnönü, Zile’de CHP İlçe Merkezi önünde arabadan iner inmez, nereden çıktığı bilinmeyen bir kalabalık, “Kurtar bizi baba!” diye haykırarak İnönü’ye doğru gelmeye başladı. İnönü’nün gözleri yaşardı. Metin Toker’in ifadesiyle İnönü, “ellerine sarılanların, başlarını göğsüne koyup hıçkıranların saçlarını, yüzlerini okşuyor, onlara cesaret verici sözler söylüyordu.” (Toker, age, s. 126)

Zile’de İnönü’yü karşılamaya gelen halkı, polisler copla, jandarmalar dipçikle dağıttı. Emniyet müdürü, itfaiye arazözlerini kullanarak halka su sıktı. Halkı dağıtmak için göz yaşartıcı bomba bile atıldı. (Toker, age, s. 126-128)

DP iktidarı, Zile olayının sorumlusu olarak CHP’yi gösterdi. Başbakan Adnan Menderes, Zile’ye o gaz bombalarının CHP döneminde konulduğunu söyleyerek hükümetini savundu. Dahası, Zile olayı nedeniyle 45 CHP’li gözaltına alınıp sorguya çekildi, 6’sı tutuklandı. 4 CHP’li yönetici, “Toplantı ve Gösteri Yürüyüşlerine Aykırı Hareket”ten mahkemeye verildi.

İsmet Paşa, Zile olayından sonra yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Zile hadisesinin neticesi ne oldu? Üzerine gaz bombalarıyla hücum edilen bir halkın masum ve mağrur hali Türkiye ölçüsünde göze çarptı. Kanunsuzlukları savunma gayretiyle idare güç duruma düştü. Hür vatandaşların, ceza, mağduriyet pahasına vatana ve millete güvenleri arttı.”

Zile olayları, sadece partili bir kaymakamın iktidara yaranma dürtüsüyle açıklanamaz. Zile olayları aslında daha büyük olayların; Uşak, Topkapı ve Yeşilhisar olaylarının habercisiydi.

Bir hafta sonra Çankırı’da da benzer bir olay yaşandı. İnönü şehre girerken onu karşılayan halkın önünde polis kordonu oluşturuldu ve toplananlar zorla dağıtıldı.

UŞAK’TAKİ BÜYÜK AYIP: İNÖNÜ, BAŞINA ATILAN BİR TAŞLA YARALANDI


Uşak’ta başına atılan bir taşla yaralanan İnönü’nün demeçlerinin gazetelerde yayımlanması da yasaklandı.


CHP, 1959’da halka gitmeye karar verdi. CHP’liler, kafileler halinde yurt gezileri yapacaktı. Bu gezilere “Bahar Taarruzu” adı verildi. İsmet İnönü’nün Uşak yönündeki gezisi ise “Büyük Taarruz” diye adlandırıldı. CHP lideri İnönü,  bu gezisinde, Türk Ordusu’nun İzmir’e girerken izlediği yolu izleyecekti. Ankara’da başladığı geziyi İstanbul’da bitirecekti.

Ancak “Büyük Taarruz” kavramı ortaya atılır atılmaz özellikle DP’li İçişleri Bakanı Namık Gedik çılgına döndü. Hükümetin, İnönü’yü koruyamayacağını belirterek bu geziden vazgeçilmesini istedi. İnönü, bu geziden vazgeçmeyeceğini söyledi. İçişleri Bakanı’nı görevini yapmaya çağırdı.

DP iktidarı, o günlerde ana muhalefet lideri İnönü’yü bir şekilde etkisizleştirmek istiyordu. Öyle ki, bu geziden 5 gün önce, 24 Nisan’da, İnönü’nün yaptığı bir konuşma nedeniyle dokunulmazlığının kaldırılması için meclise başbakanlık tezkeresi sunuldu.

CHP lideri İnönü, partili 46 milletvekili ve bazı basın mensuplarıyla 29 Nisan 1959’da Ankara’dan yola çıktı. Ankara Garı’nda İnönü lehine gösteri yapanlar vardı. Polis onları dağıtmak isteyince küçük çaplı olaylar çıktı. DP iktidarı, muhalefet liderinin alkışlanmasına bile tahammül edemez hale gelmişti. Ankara’daki rüzgâr, Uşak’taki fırtınanın habercisiydi.

DP’li İçişleri Bakanı Namık Gedik, gezi öncesinde İsmet İnönü’nün gideceği yerlerde bazı hazırlıklar, tertipler yapmıştı. Hükümet olanaklarını kullanıp İnönü’nün halkla buluşmasını engellemek istiyordu.

İnönü, Uşak’a geldi. Kısa bir konuşma yaptı. Uşak’ta DP İl Merkezi’nden atılan bir bardak, yoldan geçen CHP kafilesindeki bir gazeteciyi başından hafifçe yaraladı. Şehirde gerginlik giderek arttı. İnönü’nün, Büyük Taarruz’da kullandığı eve gitmesine izin verilmedi.

O gece Uşak’ta bir evde misafir edilen İnönü, ertesi gün Uşak’tan ayrılmak için istasyona geldiğinde ise taşlı saldırıya uğradı.

DP’liler istasyonda İnönü’nün yolunu kestiler. İnönü, otomobilini öfkeli kalabalığın önünde durdurdu. Kendisine yol açmak isteyen milletvekillerine, “Bırakın! Kendi yolumu ben açarım!” diyerek tek başına kalabalığın üstüne yürüdü. Önüne çıkan bir göstericiyi elinin tersiyle iterek “Ne istiyorsunuz? Yaptığınız ayıp değil mi? Çekilin bakayım!” diye bağırdı. Başı dönmüş kalabalık birden adeta ortadan ikiye yarılıp İnönü’ye yol açtı. Herkes şaşkınlık içinde, kışkırtıcılar bile ne yapacağını bilemiyordu. Öyle ki bir ara İsmet İnönü’yü alkışladılar. Bu sırada 16, 17 yaşlarında gözü dönmüş bir genç, İnönü’nün arkasından bir taş savurdu. İnönü, başından yaralandı. Bir an sendeledi, düşecek gibi oldu. Hemen doğruldu. Yardımı reddederek, tıpkı Milli Mücadele günlerindeki gibi vakur adımlarla vagona kadar gitti. İnönü’nün yarasını trende Dr. Faruk Ayanoğlu sardı.

Metin Toker şöyle diyor: “İsmet Paşa’yı ben Ankara’ya geldiğinde gördüm. Başının arka tarafında bir plaster vardı. Sadece yaranın yeri, muhalefet liderine kalleşçe arkadan saldırıldığını gösteriyordu. Ancak gittiği gün kadar neşeli, azimli ve keyifliydi.”

1922’de Büyük Taarruz’da Uşak’ı kurtaran ordunun cephe komutanı İnönü, kurtardığı bu topraklarda, 37 yıl sonra taşlanıp yaralanmıştı.

Geziyi izleyen basın mensupları bir bildiri yayımladılar. Bildiride, ”Uşak olayları meslek hayatımızda en elemli hadise olarak kalacaktır” diyerek anayasada ve İnsan Hakları Bildirisi’nde yer alan gezi ve haber alma özgürlüklerine karşı bu olayları tertipleyenlerin cezalandırılmalarını istediler.

Uşak’tan Manisa’ya geçen İnönü, 1 Mayıs 1959’da şöyle konuştu:

Uşak’ta himaye altında istasyonda toplanan mütecavizler, benim hayatıma kastetmek için harekete geçmişlerdir. Muhalefet aleyhine ‘Ehli Salip’ isnadı ve ‘muhalefeti karınca gibi ezmek’ tavsiyesi, gece sabaha kadar Ankara’da tertiplenerek tatbikata konmuştur. Azınlıkta olan iktidar, nihayet kaba kuvvetle bir dehşet idaresi kurarak, vatandaşları insan haklarından mahrum yaşatmaya karar vermiş görünüyor.” İnönü sözlerini şöyle bitirdi: “Kanun yolundan çıkmış olanlar, hakları korumak kararında olan hür vatandaşlar karşısında mutlaka mağlup olacaklardır. Vatandaşlarımıza hizmet uğrunda seve seve can vermeyi; hayatımızın yüksek, şerefli son mükâfatı saymaktayız.”

İnönü, Manisa’dan İzmir’e geçti. İçişleri Bakanlığı’nın emriyle İzmir’deki kongrelerinin ertelendiğini öğrendi.

2 Mayıs’ta İzmir’de bazı DP’liler, CHP lehine yayın yapan Demokrat İzmir Gazetesi’ne saldırıp gazete binasını yaktılar. İnönü İzmir’den uçakla İstanbul’a geçti. Topkapı’da İnönü’nün canına kastedilecekti.

TOPKAPI’DA LİNÇ TERTİBİ


İnönü, 4 Mayıs 1959’da Topkapı’da linç edilmek istendi.


İsmet İnönü, İstanbul Yeşilköy’de havalimanına indi. Oradan Beyazıt’taki il başkanlığa gidecekti. Otomobiliyle Topkapı’dan geçerken saldırıya uğradı. Önceden yapılan bir tertiple linç edilmek istendi. Polis saldırganları uzaklaştırmaya çalışmayınca İnönü’nün otomobilinin camları kırıldı. Saldırganlar, “Vurun Makarios’a!” diye bağırıyordu. O sırada orada bulunan bir binbaşı, tabancasını çekip emrindeki askere süngü taktırıp İnönü’yü linçten kurtardı.

Ertesi gün bir basın toplantısı düzenleyen İnönü şöyle dedi:

“Vatandaş hakkına idare tarafından tecavüz edilmektedir. Bir devleti temeline kadar sarsan bundan daha vahim bir arıza olamaz. Devlet kuvvetlerinin müsamahası ile tecavüz, ancak hasta olan bir cemiyet bünyesinde olabilir.”

1959 sonu ve 1960 başlarında İnönü’ye ve CHP’ye yönelik seyahat engellemeleri ve saldırılar devam etti: CHP’nin Göztepe kongresinde polis ateş açtı. Çanakkale Geyikli’de olaylar çıktı. Bu olayı soruşturmaya giden CHP Genel Sekreteri Kasım Gülek başkanlığındaki heyet saldırıya uğradı. Beypazarı’nda CHP milletvekilleri tartaklandı. DP iktidarı, askeri de işe karıştırarak İnönü’yü Kayseri’ye ve Yeşilhisar’a sokmamak istedi.

DP iktidarının sorumsuz tavrı


DP lideri Başbakan Adnan Menderes, 1956 Nisan’ından itibaren yurt gezilerinde muhalefete yüklenmeye başladı. Örneğin Tarsus’ta “Muhalefete hesap soracağız” dedi. Gaziantep’te muhalefetin ve basının “komünistleri himaye ettiğini” söyledi.

DP iktidarı, muhalefete “şer cephesi” adını verdi.

6 Haziran 1956’da İnönü’nün meclis kürsüsünden söylediği gibi “iktidarın en yukarısındakiler” meclis kürsüsünden muhalefet için “profesyonel cani” ve “dünyanın en adi insanları” bile dediler.

Menderes, 1958’den itibaren CHP’yi vatan sathında “nifak tohumları ekmekle”, “fitnecilikle”, “zalimlikle”, “zorbalıkla” ve kendilerine karşı “ihtilal hazırlığı yapmakla” suçladı. 12 Ekim 1958’de Manisa’da “nifak cephesine” karşı” vatan cephesi” kurmaktan söz etti.

DP iktidarı, İnönü’ye yönelik saldırılara engel olmadığı gibi, saldırılara “bahane bulmaya” çalışıyordu...DP’nin İçişleri Bakanı Namık Gedik, “Bu olayları CHP’liler çıkarıyor!” diyordu. DP’nin kontrolündeki radyodan da bu yönde yayın yapılıyordu. CHP, bu olaylar sonrasında Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik hakkında “meclis soruşturması” açılmasını istedi. Verilen önerge DP’lilerce reddedildi.

DP iktidarı, saldırıları önleyip failleri yakalayıp cezalandırmak yerine olaylara “yayın yasağı” getirdi. Türkiye, bu çirkin olayları BBC, Paris, hatta Kıbrıs radyolarından öğrenebildi.

1959’da CHP lideri İsmet İnönü’ye, 60 yıl sonra, 2019’da da CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na saldırıldı. Dönemin iktidarları ise sadece “bahane” ürettiler. Ancak iktidarların görevi bahane üretmek değil, bu saldırıları önlemek ve saldırganları hak ettikleri cezaya çarptırmaktır. Bu ülkenin ve “o koltuğun kaderinin” değişmesi; demokrasimizin gelişmesi buna bağlıdır.