8 Temmuz 1920’de Bursa işgal edildi. 10 Temmuz 1920’de meclis kürsüsü “puşide-i siyah”la kaplandı. 2 yıl 2 ay 2 gün meclis kürsüsünde kalan o siyah örtü, sadece Bursa’nın değil, tüm Türkiye’nin üstüne çöken işgal karanlığını simgeliyordu.

Bursa’nın kurtulduğu haberini alan Ankaralılar Namazgah’ta şükür duası ediyor. (11 Eylül 1922)


Bugün 26 Ağustos...  Bu toprakları yeniden vatan yapan “Büyük Taarruz”un 97. yıl dönümü.
İngiliz destekli işgalci Yunan orduları, Temmuz 1921’de Ankara’nın 50 km. yakınına kadar geldiler. Osmanlı üç başkentini; İstanbul, Edirne, Bursa’yı bile kaybetti. 1918-1922 arasındaki işgal yıllarında Türk milleti büyük acılar yaşadı.
İşte 26-30 Ağustos 1922’de Atatürk’ün başkomutanlığında kazanılan Büyük Zafer ile Osmanlı’nın üç başkenti; İstanbul, Edirne ve Bursa işgalden kurtarıldı. Türkiye yeniden Türk’e vatan yapıldı.
Gelin görün ki, “Büyük Zafer”den 97 yıl sonra bugün, bir Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı çıktı ve milletin gözünün içine bakarak “30 Ağustos halkın genelini ilgilendiren bir bayram değildir” diyebildi.
Büyük Taarruz’un 97. yıl dönümü nedeniyle Bursa’nın işgalinden ve bu işgalin simgesi durumundaki “Puşide-i Siyah”tan söz edeceğim.

BURSA’NIN İŞGALİ

20 Haziran 1920’de İtilaf devletleri temsilcileri, Hythe Konferansı’nda, Yunanların Anadolu içlerine doğru ilerlemesine karar verdiler.
Yunan orduları, 22 Haziran 1920’de Milne Hattı’nı geçerek 6 tümenle Uşak ve Bursa yönünde ilerlemeye başladı. Bu sırada Anadolu’da Türk kuvvetlerinin sayısı çok azdı ve bu kuvvetlerin çoğu da iç ayaklanmaları bastırmakla uğraşıyordu.
Yunan orduları, 22-30 Haziran 1920 arasında Akhisar’ı, Kırkağaç’ı, Soma’yı, Salihli’yi, Alaşehir’i, Kula’yı, Eşme’yi, Sındırgı’yı, Nazilli’yi, Edremit’i, Susurluk’u, Bandırma’yı, Balıkesir’i ve Karacabey’i işgal etti.
Bu sırada Yunan yayılmasına yardım etmek isteyen İngilizler, 25 Haziran’da Bandırma’ya asker çıkardılar. 26 Haziran’da Mudanya’ya çıkmak istediler. Ancak ateşle karşılandıkları için bundan vazgeçtiler. 6 Temmuz’da bir İngiliz filosu Mudanya’yı tam 3 saat bombaladı. 7 Temmuz’da Mudanya İngilizlerce işgal edildi.
7 Temmuz’da Yunan Başbakanı Venizelos şu açıklamayı yaptı: “Türkleri akıllandıracak en iyi yol, Mustafa Kemal’i her cephede mağlup etmektir.”
8 Temmuz 1920’de Yunan orduları Bursa’yı işgal ettiler.

Bursa’nın işgaline meclis tepkisi
Atatürk: Gerekirse Bir tepeye çıkıp vatanı savunacağız


Bursa’nın işgali mecliste derin bir üzüntüye, büyük bir kaygıya, milli bir öfkeye neden oldu.
8 Temmuz 1920’de İsmet Paşa, TBMM’de Bursa’nın işgal edildiğini açıklar açıklamaz meclis öfkeyle çalkalandı. İsmet Paşa sözlerinin sonunda Azerbaycan’dan bize yardım için bir kuvvetin yola çıktığını belirtti.
Bunun üzerine İzmir Mebusu Sırrı Bey, “Beklediğimiz ışık doğudan doğmuştur” diyerek Bolşevikliğe sarıldı.
Bursa Mebusu Şeyh Servet Efendi, biraz daha ileri giderek “İslamiyetin aslında Bolşevik esaslardan ilham aldığını” anlattı.
Kütahya Mebusu Besim Atalay umutsuz konuştu: “Memlekette maneviyat yok, servet yok, bilmem ne yok. Bugün gördüğümüz cephelerden kadın çocuk, sırtına yorganını yüklenen göç ediyor. Daha düşman gelmeden kaçan kaçana...” dedi.
Sonra TBMM Başkanı ve Ankara Mebusu Atatürk söz aldı. Umutsuzluk bulutlarını dağıtan şu konuşmayı yaptı: “Efendiler; biz bir maksat takip ediyoruz: Milletin, devletin istiklâlini muhafaza etmek. Bunun içinde namus ve şeref tamamen saklı olacaktır. Bağımsız olarak milletimizin belirli sınırlar içindeki birliğini muhafaza etmek için savaşıyoruz. Efendiler; memleketimizin ellide biri değil, tamamı tahrip edilse, tamamı ateşler içinde bırakılsa; biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan müdafaa ile meşgul olacağız.” (Gayet şiddetli alkışlar)
Bununla birlikte iki karış yer işgal edilmiş, üç beş köy tahrip edilmiş diye burada feryada lüzum yoktur. (Alkışlar) Ben size açık söyleyeyim; efendiler bazı yerler işgal edilmiştir ve bunun üç misli daha işgal olunabilir. Fakat bu işgal hiçbir vakitte bizim imanımızı sarsmayacaktır. (Alkışlar)”
Atatürk’ün bu konuşmasına rağmen meclis, Bursa’nın işgalini kabul edemiyor, işgale izin verenlerin cezalandırılmasını istiyordu. O sırada Bursa Valisi Hacim Muhiddin Bey, Bursa’da 56. Fırka Komutanı ise Albay Bekir Sami Bey’di. 13 Temmuz 1920’deki meclis görüşmelerinde bu iki kişi hedef alındı. Bunun üzerine Atatürk araya girdi. Düşman karşısında fazla kayıp vermemek için bazen geri çekilmek gerektiğini, bir zamanlar Medine’den çekilmeme ısrarı yüzünden Şam’ın kaybedildiğini belirterek meclisi yatıştırmak istedi. Ancak Batı Cephesi Komutanlığı’na soruşturma açıldı. Soruşturma sonunda Albay Bekir Sami Bey, önce Antalya ve Havalisi Komutanlığı’na atandı. Sonra Kuzey Kafkasya Askeri Murahhaslığı’na gönderildi. Sonra da askerlikten alınıp emekli edildi.
Bursa’nın işgali karşısında meclisin öfkesi dinmek bilmedi. Meclis, bir an önce Bursa’nın geri alınmasını istedi. Bunun için iç isyanları bastırmakla uğraşan bütün kuvvetlerin toplanıp Bursa’ya gönderilmesi için meclise önergeler verildi.
O günlerde Atatürk, özel bir sohbette Yunus Nadi Bey’e şöyle dedi: “Meseleleri olaylara göre değil gerçeğe göre değerlendirmek gerekir. Bize lazım olan Bursa değil, vatandır ve bütün vatandan düşmanın defolup gitmesidir ve bu günü geldiğinde böyle olacaktır. Ancak koşulların gelişmesi lazımdır. İhtiyatla ve basiretle hareket etmek gerekir...
Belli ki Atatürk, bir yıl sonra, Sakarya Savaşı’nda uygulayacağı “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” stratejisini Bursa’nın işgal edildiği günlerde düşünmeye başlamıştı.
Atatürk duygularına kapılmadı. Milli heyecanı doğru yönetmeyi bildi. Akıl ve stratejiden asla vazgeçmedi. Kurtuluş Savaşı böyle kazanıldı.

Yunan Komutan Sofokles,
Osman Gazi’nin türbesinde poz veriyor.

Karalar bağlayan meclis Kürsüdeki siyah örtü


10 Temmuz 1920’de TBMM’nin 31. toplantısının 1. oturumunda 31 imzalı şu önerge okundu:
Birinci hükümet merkezimiz olan Bursa’nın sefil Yunanlar tarafından işgali ve bu işgal neticesiyle orada din ve vatan kardeşlerimizin uğradıkları zulümlerin üzüntülerine iştirak ettiğimizin bir nişanesi olarak celsenin 20 dakika kapatılması ile başkanlık kürsüsünün puşide-i siyah (siyah örtü) ile örtülmesini teklif eyleriz.”
Teklif derhal kabul edildi. Kürsü siyah bir örtüyle kaplandı. Böylece Bursa’nın işgali üzerine meclis, yani millet “karalar bağlamış” oldu. O siyah örtü sadece Bursa’nın değil, tüm Türkiye’nin üstüne çöken işgal karanlığını simgeliyordu.
Yunan işgali, tüm Türkiye’de olduğu gibi Bursa’da olanca çirkinliğiyle kendini gösterdi.
10 Temmuz 1920’de meclisin 31. toplantısının 2. oturumunda işgal karanlığı olanca açıklığıyla gözler önüne serildi:
Önce Burdur Mebusu İsmail Suphi Bey meclise verdiği öneride, “Bursa’ya giren ve ne yazık ki Osmanlı bayrağını taşıyan Halife Ordusu altındaki hainler yığını ile birlik olan Yunanların, oradaki mukaddes mabetlerimizi, sanat eserlerimizi tahrip ve tahkir ettikleri ve Müslüman Türk kızlarının ırzlarını kirlettikleri işitilmiştir” dedi.
İstanbul Hükümeti, Osmanlı sancağı verdiği Anzavur’u bir avuç vatanseverin üstüne yolladı. Osmanlı bayrağı önde olarak Bursa’ya giriliyor. Asıl felaket buradadır efendiler...” dedi.
İsmail Suphi Bey sözlerine şöyle devam etti: “Bizim dini Kâbemiz geçen sene İngilizlerin ayakları altında çiğnenirken, şimdi milli Kâbemiz olan Bursa, dünyada en müthiş düşmanımız olan İngilizlerle Yunanların ayakları altında çiğneniyor. Şu dakika teneffüs ettiğimiz hava belki zehirlidir. Çünkü orada bulunan yüzlerce hemşirelerimizin, kızlarımızın, ablalarımızın temiz kanı dökülmüş bulunuyor. Feryatları havayı titretiyor...”
İsmail Suphi Bey Bursa’ya giren Yunanların, kızlarımızı alıp götürdüklerini, en mukaddes mabedimizi bombalarla tahrip ettiklerini, Nilüfer Sultan’ın kabrini bomba ile yıktıklarını anlattı.
Sonra Antalya Mebusu Rasih Efendi söz alıp şunları söyledi: “Evet arkadaşlar; bugün Yeşil Camii’de o güzel seda (ezan) sustu, cemaat namazını eda edemiyor. Cemaat çil yavrusu gibi dağıldı. (...) Can, namus, mal hepsi yok edildi.”
Hoca Rasih Efendi, Allah ile aldatan yerli iş birlikçilere de şöyle yüklendi: “Bursa’ya giren Hilafet Ordusu acaba Yunanların süngüleriyle, İngilizlerin toplarıyla dini yaşatmaya mı geliyor? Acaba vaktiyle ‘Din gitti’ diye bağıran o İstanbul’daki Şeyhülislam, Anadolu’yu velveleye veren o Mustafa Sabrı denilen (Kahrolsun sedaları), alçak, Anadolu’yu ‘dinimiz gidiyor’ diye velveleye veren, ayaklanan Türkler, ne durursunuz? ‘Diminiz gidiyor’ diyen o Zeynel Âbidin, Bursa’da Yunan askerleriyle saltanat kuracak! Keşke ordunun başında gelse idiler. Şu millette görseydi ki onlar Yunanlardan daha alçaktırlar...
Bu konuşmalar sırasında birçok milletvekili ağlıyordu. Mendillerini çıkarıp gözyaşlarını silen milletvekillerinin sayısı öylesine çoktu ki Siverek Mebusu Mustafa Lütfi Efendi, “Efendiler, rica ederim mendillerinizi cebinize koyunuz, ağlamayınız” demek zorunda kaldı.

‘Kahraman ordumuz, yeşil Bursamızı da düşmandan tahlis etmiştir (kurtarmıştır)’ Vakit, 12 Eylül 1922.

Siyah örtüden al bayrağa


Yunanlar Bursa’da Osman Gazi Türbesi’ne Kral Konstantin’in resmini astılar. Şehzade mezarlarına insan dışkısı bıraktılar. Muradiye’deki sultan kabirlerini tahrip ettiler. İşgal Kuvvetleri Komutanı Sofokles, Osman Gazi’nin ve Orhan Gazi’nin sandukalarını tekmeledi, türbelerine dayanıp hatıra pozu verdi.
Ruşen Eşref, 7 Ağustos 1921’de Hâkimiyet-i Milliye’deki “Azim ve İman” başlıklı yazısında  “Orhan Gazi’nin mezarının başı ucunda Venizelos’un veledi, hem de sandukasına dayanarak resim çektirdi” diye yazdı.
Yunan orduları Bursa’ya yaklaşırken, Yalova, Gemlik civarında Müslüman köyleri yakılırken Mehmed Akif,Bülbül” adlı şiirini yazdı; “Şena’atlerle çiğnensin muazzam kabri Orhan’ın” diye sitem etti kadere.
12 Temmuz 1920’de Hâkimiyet-i Milliye’de “Bahtsız Bursa” başlıklı yazıda Bursa’daki Yunan zulmü şöyle anlatıldı:
Bahtsız Bursa artık 600 senedir gönül verdiği Türk’ün sesinden uzak yabancı bayrakların gölgesinde sıtmalı bir halde kurtuluş yolunu bekliyor... Minarelerinde cihat hutbeleri okunan camiler belki eğlence için atılan bomba ve silah seslerinin aksiyle inliyor. Nilüfer Sultan’ın asırlardır sönmeyen aşk fısıldayan türbesi, şimdi harap bir mezarlıktan başka bir şey değil...
1925 tarihli “Bursa Vilayetinde Yunan Fecaiyi” adlı esere göre Yunan işgali sırasında Bursa merkezde 822 kişi şehit edildi. 383 kişi yaralandı. 5617 kişiye işkence edildi. 128 kadının ırzına geçildi. 5617 kişi hapsedildi. 455 kişi esir alındı, sürgün edildi. Bursa merkezde mezalime uğrayan Türklerin sayısı 7974 kişiyi buldu.
30 Ağustos 1922’de Başkomutan Meydan Muharebesi kazanıldıktan sonra 3. Kolordu kuzeyden, Kocaeli Grubu ise güney doğudan Bursa’ya ilerledi. Yunan orduları, 10 Eylül 1922 akşamı Bursa’yı terk etti. 11 Eylül 1922 sabahı 3. Kolordu Komutanı Şükrü Naili (Gökberk) Paşa Bursa’ya girdi. Böylece 2 yıl 2 ay 2 günlük esaret sona erdi. Bursa yeniden vatan yapıldı. TBMM kürsüsündeki o kara örtü kaldırıldı. Bursa’nın kurtuluşu nedeniyle Ankara’da kurbanlar kesildi, şükür namazları kılındı.
11 Eylül 1922’de Bursa’dan Ankara’ya çekilen telgrafta şöyle deniliyordu: “Yeşil Bursa al sancağına kavuştu.”
Hepimizin bayramı 30 Ağustos kutlu olsun!