İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimlerini kaybetti. CHP, 27 yıl sonra iktidardan düştü. İnönü, en çabuk şekilde iktidarı, kazananlara bıraktı. Başbakanı ve yeni cumhurbaşkanını tebrik etti.


[caption id="attachment_4423243" align="alignnone" width="600"] İsmet İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimlerini kaybettikten sonra siyasi, rakiplerini tebrik etmişti.
(Fotoğrafta İnönü ve Menderes birlikte.)[/caption]

31 Mart Yerel Seçimleri’nin üzerinden iki hafta geçti. AKP iktidarı, 25 yıldır yönettiği İstanbul’u kaybetmeyi bir türlü kabullenemedi. İstanbul’da pek çok ilçede seçimlere itiraz etti. Ben bu yazıyı yazarken geçersiz oyların yeniden sayımı devam ediyordu.

25 yıldır yönettiği İstanbul’u, kazananlara teslim edemeyen AKP iktidarına, 69 yıl önce, CHP iktidarının, 27 yıldır yönettiği Türkiye’yi, kazananlara nasıl teslim ettiğini anlatacağım.

TEK PARTİDEN ÇOK PARTİYE

İsmet İnönü, 27 Haziran 1956’da meclis kürsüsünden Demokrat Parti (DP) iktidarına şöyle seslenmişti:“Aramızdaki farkı bilelim: Biz mutlakıyetten bugüne geldik, siz ise mutlakıyete doğru gidiyorsunuz.”

İnönü çok haklıydı. Türkiye’yi adım adım mutlakıyetten demokrasiye taşımışlardı.

İnönü, 2 Mart 1939’da İstanbul Üniversitesi’nde yaptığı konuşmada, yönetim üzerinde “gerçekten milletin denetimi olmadıkça halk iradesi vardır denilmez” demişti.

1 Kasım 1944’te meclis açış konuşmasında ise “demokrasi prensiplerini geliştirmekten” söz etmişti.

İkinci Dünya Savaşı sonlarında CHP içinde bir muhalif hareket belirdi. Mayıs 1945’teki bütçe görüşmelerinde Celal Bayar, Adnan Menderes, Refik Koraltan, Emin Sazak ve Fuat Köprülü bütçeye “ret oyu” verdiler. İlginçtir! O günlerde Toprak Reformu meclis gündemdeydi ve bu muhalif milletvekilleri arasında Adan Menderes ve Emin Sazak gibi toprak sahibi milletvekilleri vardı.

İsmet İnönü, tek parti içindeki bu muhalif hareketten çok partili bir düzen çıkarmayı bilecekti.

Süreç şöyle gelişti:

Faik Ahmet Barutçu’nun aktardığına göre; İkinci Dünya Savaşı sonunda San Francisco Konferansı devam ederken İnönü, bazı milletvekillerini Çankaya’da bir toplantıya çağırdı. Onlara “ikinci bir parti kuracağını” söyledi. İnönü, oradaki herkese ayrı ayrı “Demokrasiye geçiş konusunda ne düşünüyorsunuz?” diye sordu; birçok milletvekili “iyi olur” dedi. Demokrasiye geçişin “şimdilik erken olacağını” söyleyenler de oldu.

İnönü, 3 Mayıs 1945’te Eskişehir Halkevi’nde yine “demokrasiden” söz etti.

19 Mayıs 1945’teki konuşmasında ise “Savaş zamanlarının darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir” dedi.

İnönü’nün bu açıklamalarından sonra yeni partiler kurulmaya başlandı. Önce iş adamı Nuri Demirağ, 18 Temmuz 1945’te Milli Kalkınma Partisi’ni kurdu.

7 Haziran 1945’te de CHP içindeki muhalifler; Bayar, Menderes, Köprülü ve Koraltan hazırladıkları Dörtlü Takrir’i TBMM’ye verdiler. Burada “demokrasiye” vurgu yapmışlardı. CHP Genel Kurulu’nda görüşülen Dörtlü Takrir, 12 Haziran 1945’te reddedildi.  Bunun üzerine Eylül 1945’te önce Celal Bayar milletvekilliğinden istifa etti. Sonra Adnan Menderes, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan -bazı gazetelerdeki yazı ve demeçleriyle CHP’ye açıkça cephe aldıkları için- partiden uzaklaştırıldılar.

İnönü, 1 Kasım 1945’teki meclis açış konuşmasında, 1947 seçimlerinden önce CHP’deki muhaliflerin “yeni bir karşıt parti” kurmalarının iyi olacağını ima etti. İnönü’nün bu konuşmasından bir ay sonra, 1 Aralık 1945’te, Celal Bayar, arkadaşlarıyla birlikte yeni bir parti kuracaklarını açıkladı. 7 Ocak 1946’da da DP kuruldu.

İnönü, 1946’da Antakya’da yaptığı konuşmada “Yakın arkadaşlarım tarafından kurulan DP, tutmuştur” dedi. “Devlet reisi olarak” her iki partiye karşı “tarafsız olacağını” söyledi.

Özetle, İnönü’nün de teşvikleriyle tek partiden çok partiye geçildi. 1945-1950 arasında 5 yıl içinde Türkiye’de tam 23 yeni parti kuruldu.

Hiç kuşkusuz, İnönü’nün demokrasiye geçiş kararında, İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dış dinamiklerin de rolü vardı: Savaşı demokratik ülkelerin kazanması, savaş sonrasında Sovyetler’in Türkiye’ye yönelik saldırgan politikası, Batı desteğini alabilmek için demokrasiye geçiş kararını hızlandırdı. Ancak Prof. Şerafettin Turan’ın ifadesiyle Türkiye’de demokrasiye geçiş kararını yalnızca dış dinamiklere bağlamak “tek yanlı bir değerlendirme” olur.

İnönü’nün demokrasi hazırlığı


10 Mayıs 1946’da toplanan CHP Olağanüstü Kurultayı’nda İnönü, tek dereceli seçim sistemine geçilmesini ve kendisinin “değişmez genel başkan” sıfatının kaldırılmasını istedi. “Seçimi kaybedersek, kazanan partinin başkanının devlet başı olmasını doğal göreceğiz ve onu samimi bir hürmetle karşılayacağız” dedi.

Kurultayda “tek dereceli seçim sistemi” benimsendi. “Partinin Değişmez Genel Başkanı İnönü’dür” ifadesi tüzükten çıkarıldı.

Ayrıca dernek kurma serbestliği getirildi. Üniversitelere özerlik tanıyan Üniversiteler Kanunu çıkarıldı. Basın Yasası değiştirilerek hükümetin gazete ve dergi kapatma yetkisi yargıya devredildi.

Bütün bu demokratikleşme adımlarına karşın “açık oy, gizli sayım” ilkesi değiştirilmedi. Bu ortamda yapılan 21 Temmuz 1946 seçimlerini CHP kazandı. Ancak bu seçimlerde bir takım usulsüzlükler, yolsuzluklar yapıldı. DP, yolsuzlukları protesto etti.

1946 seçimlerinden sonra Recep Peker hükümeti kuruldu.

Seçim sonrasında DP-CHP gerginliği arttı. 1946 bütçe görüşmelerinde Adnan Menderes’in CHP’yi çok ağır bir dille suçlaması üzerine Başbakan Recep Peker, Menderes’e “psikopat” dedi. Bunun üzerine DP’liler topluca meclisi terk ettiler.

CHP ve DP arasındaki gerginliğin iyice tırmanması üzerine Cumhurbaşkanı İnönü arabulucu oldu; Celal Bayar’la ve Recep Peker’le görüştü. İnönü bu görüşmelerden sonra meşhur 12 Temmuz Bildirisi’ni yayımladı. Burada özetle “iktidarın muhalefeti ezmemesi gerektiğini” söyledi.

17 Kasım 1947’de CHP’nin 7. Büyük Kurultayı toplandı. İnönü burada yaptığı konuşmada muhalefet partisinin olmamasını “milli bir eksiklik” olarak adlandırdı. Kurultayda yapılan tüzük değişikliğiyle cumhurbaşkanlığı ve parti başkanlığı birbirinden ayrıldı.

20 Haziran 1948’de toplanan DP İkinci Büyük Kongresi’nde ise Milli Teminat Misakı hazırlandı. Buna göre “adil bir seçim yasası” hazırlanmazsa ve gelecek seçimlerde yine usulsüzlük yapılırsa vatandaşın “direnme hakkının” doğacağı belirtilerek “milli husumetten” söz edildi. CHP’liler buna  “Husumet Andı” dediler.

CHP, 1949’da demokratik bir Seçim Yasası hazırladı. 1950’de kabul edilen bu yasayla gizli oy açık tasnife geçildi. Yargıçların il ve ilçe seçim kurulları başkanlığı yapmasına, Yargıtay ve Danıştay üyelerinden bir Yüksek Seçim Kurulu kurulmasına karar verildi. Menderes’in ifadesiyle bu yasa “Demokrasinin Sakarya Zaferi”ydi.

İnönü seçimi kaybetti, kazananı tebrik etti, iktidardan çekildi


[caption id="attachment_4423278" align="alignnone" width="880"] İsmet İnönü, 14 Mayıs 1950 seçimlerini kaybettikten sonra siyasi, rakiplerini tebrik etmişti.
(Fotoğrafta İnönü ve Menderes birlikte.)[/caption]

İnönü, 1950 seçimlerini kaybetmeyi göze almıştı. İktidarın tüm avantajlarını elinin tersiyle bir kenara itmeye hazırdı.

1950 seçimlerini kaybettiği o gece eşi Mevhibe Hanım’a, “Yarından sonra Çankaya’dan Ankara’ya otobüsle inmeye hazır mısınız?” dedi. Mevhibe Hanım “Hazırız Paşam!” dedi. Bir an önce Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nü boşaltmak istiyordu. “Kaç günde taşınırız?” diye sordu.

Seçim sonucunu demokratik bir olgunlukla kabul eden İnönü, 11 yıl 6 ay 3 gün süren cumhurbaşkanlığından sonra Çankaya’dan ayırılıp Pembe Köşk’e taşındı.

14 Mayıs 1950 seçimlerinde yüzde 53.59 oy alan DP 408 milletvekili, yüzde 39.98 oy alan CHP ise 69 milletvekili çıkardı. CHP, çoğunluk sisteminin azizliğine uğramıştı.

Orhan Birgit’in anlattığına göre seçimin kaybedildiği anlaşılınca İstanbul Sıkıyönetim ve Birinci Ordu Komutanı, “seçime fesat karıştırıldığı” iddiasıyla harekete geçmek için İnönü’den talimat beklemişti. İnönü’nün talimatı şuydu: “Milli irade gerçekleşmiştir. Halkın istediği şekilde iktidar devredilecektir. Bunu herkes içine sindirmelidir.”

İnönü, 22 Mayıs 1950’de yurt dışındaki oğlu Erdal İnönü’ye yazdığı bir mektupta çoğunluk sistemi nedeniyle “fena yenildiklerini” belirtti. “Değişim arzusuna” yenildiklerini yazdı. “Bu da milletlerin hem masum hem de doğal arzularıdır” dedi. “Bu seçim... Memleket için, hepimiz için şeref olmuştur” diye de ekledi.

İnönü, TBMM’nin ilk toplantısını beklemeden iktidarı, kazananlara bırakmak istedi. Ancak DP’liler, henüz hazır olmadıklarını belirterek biraz zaman istediler. İnönü, Menderes’i başbakanlık odasında tebrik etti. 22 Mayıs’ta yeni cumhurbaşkanı seçildi. İnönü aynı gün yeni cumhurbaşkanını da tebrik etti.

İnönü, 12 Ekim 1945’te kabul ettiği ABD Senato Üyesi Claude Papper’e şöyle demişti: “Kendimi Millet Meclisimizde bir muhalefet partisi başkanı olarak gördüğüm gün hayatımın vazifesini yerine getirmiş olacağım.

İnönü,  artık muhalefetteydi. “Hayatının vazifesini yapmanın” iç huzurunu yaşıyordu.

Kısacası İnönü, 27 yıllık uzun tek parti iktidarından sonra yönetimi kansız, kavgasız biçimde sandıktan çıkanlara teslim etmesini bildi.

Bu gerçeği Menderes bile kabul ediyordu. Menderes 4 Mart 1954’te mecliste yaptığı konuşmada şöyle demişti: “Bir iç savaşa gitmemiş olduklarını belki lehlerine kaydetmek yerinde olur. Çünkü ellerinde bir silah ve bir kuvvet vardı...”

“Türk Demokrasi Tarihi”ni yazan Prof. Kemal Karpat’a göre; “CHP’nin bir muhalefet kurulmasına müsaade etmesi, hatta bu muhalefeti ilk sıralarda desteklemesi dünya tarihinde görülmemiş bir olaydır.

İnönü, seçim öncesinde “Kaybetsem de kazansam da şeref benim!” demişti. Seçim sonrasında “Benim en büyük yenilgim en büyük zaferimdir” dedi. İnönü’nün 1950 seçim yenilgisi gerçekten de onun en büyük zaferiydi. İnönü, sandıkta kaybetmişti, ama çok arzuladığı demokrasi kazanmıştı.

Bilmem anlatabildim mi?

KAYNAKLAR:


1- TBMM Zabıt Ceridesi, C. 12.

2- Faik Ahmet Barutçu, Siyasi Anılar (1939-1954), İstanbul, 1977.

3- Şevket Süreyya Aydemir, İkinci Adam, C.II, III, İstanbul, 1999.

4- Şerafettin Turan, İsmet İnönü, Yaşamı, Dönemi, Kişiliği, 2. bas, Ankara, 2003.

5- İnönü’nün Söylev ve Demeçleri, C.1, Ankara, 1946.

6- Mustafa Bilgehan, Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü, İstanbul, 2014.

7- Baba İnönü’den Erdal İnönü’ye Mektuplar, Ankara, 1988.

8- Haldun Derin, Çankaya Özel Kalemini Anımsarken (1933-1951), İstanbul, 1995.

9- Kemal Karpat, Türk Demokrasi Tarihi, İstanbul, 1967.