“Arkadaşlar, aslında imha edilmek istenen Kubilay değildir, bu Kubilay timsalidir. Caniler, şuurla hareket etmişler; yeniyi, hürriyeti, medeniyeti, gençliği ve Cumhuriyeti imha etmek istemişlerdir...” (Muhiddin Adil Bey, 31 Aralık 1930)


Bugün 23 Aralık... Öğretmen, Asteğmen Kubilay’ın Menemen’de Cumhuriyet düşmanı birkaç yobaz tarafından vahşice katledilmesinin 89. yıl dönümü... Laik Türkiye Cumhuriyeti’ni tarikatlara, cemaatlere teslim edenler, Cumhuriyeti daha doğarken boğmaya çalışan tarikat isyanı Menemen Olayı’nı da unutturmak istiyorlar. Geçmişte, komplo teorileriyle açıklamaya çalıştıkları Menemen Olayı”nı, bu yıl okul kitaplarından da çıkardılar.

Şehit Asteğmen Kubilay


MENEMEN OLAYI

23 Aralık 1930, Salı... Sabahın erken saatlerinde Giritli Derviş Mehmet ve 5 arkadaşı içtikleri esrarlı sigaraların etkisiyle, “dumanlı kafalarla” Menemen’e girdiler. Sabah namazında çarşıdaki Müftü (Gazez) Camisi’ne daldılar. Başı sarıklı Derviş Mehmet, “Ben mehdiyim! Dinimizi korumak için buraya geldim! Beni dinleyin!” diye konuşmaya başladı. Sonra tekbirlerle camiden çıktılar. Menemen halkını “şeriat sancağı” altında toplanmaya çağırdılar. Camiden aldıkları yeşil sancağı Menemen meydanına diktiler. Biriken kalabalığın bakışları arasında zikre başladılar. Derviş Mehmet, olay yerine gelen Yüzbaşı Fahri Bey’e, “Ben mehdiyim! Şeriatı ilan ediyorum! İzmir-Bergama yolu silahlı adamlarım tarafından tutulmuştur!” diye meydan okudu. Bunun üzerine 43. Alay Komutanı Yarbay Nihat Bey, Asteğmen Kubilay’ın olaya müdahale etmesini istedi. Kubilay, silahlarında “manevra mermileri” bulunan bir takımla olay yerine geldi. Takımı meydanın köşesinde bırakıp tek başına gözü dönmüş yobazlara doğru ilerledi. Kalabalığın arasında Derviş Mehmet’in yakasına yapıştı: “Ne yapıyorsunuz? Siz kimsiniz? Hükümete isyan mı ediyorsunuz? Haydi dağılın!” diye bağırdı. Bu sırada başlayan itiş kakış arasında Kubilay vurulup yere düştü. Yaralı Kubilay, biraz doğrulup birkaç adım ötedeki camiye sığınmak istedi. Sendeleyerek cami avlusuna kadar geldi. Çok geçmeden Derviş Mehmet, can çekişen Kubilay’ın başına dikildi. Arkadaşının verdiği, bağ bahçe işlerinde kullanılan kıvrık kör bir bıçakla Kubilay’ın boğazını kesti. Elindeki kesik başı birkaç kere oradaki şimşir taşa vurdu. Daha sonra -bazı kaynaklara göre- Kubilay’ın kanını içti. Sonra yeşil sancağa taktığı kesik başı meydana getirip oradaki bir elektrik direğine bağladı. Bu sırada iki bekçi; Bekçi Şevki ve Bekçi Hasan eli kanlı yobazlara ateş açtı. Ancak her ikisi de oracıkta şehit edildi. Daha sonra Yüzbaşı Ragıp Bey ve Yüzbaşı Bahri Bey iki ayrı kuvvetle olay yerine geldi. Derviş Mehmet, “Mehdi ölmez! Bana kurşun işlemez!” diye bağırıyordu. Başlayan ateş sonunda Derviş Mehmet ile beş arkadaşından ikisi öldü, biri yaralı ele geçirildi, ikisi yaralı olarak kaçtı, ancak kısa süre sonra yakalandı. (1)

Menemen: Cumhuriyet karşıtı bir irtica olayı


Atatürk’ün Menemen Olayı nedeniyle orduya taziye mesajı, (Hakimiyeti Milliye, 29 Aralık 1930)


İrtica: Kelime anlamı “geriye, eskiye dönmek” demektir. Menemen Olayı, başından itibaren “Cumhuriyet karşıtı bir irtica olayı” olarak görüldü.

Atatürk de olayı “irtica teşebbüsü” diye adlandırıp şöyle dedi: “Kubilay Bey’in şehadetine mürtecilerin gösterdiği vahşeti, Menemen’deki ahaliden bazılarının alkışla onaylamaları, bütün Cumhuriyetçi ve vatanperverler için utanılacak bir hadisedir...(2)

1 Ocak 1931’de TBMM’de yapılan oturumda Menemen Olayı “Cumhuriyet karşıtı bir irtica olayı” olarak adlandırıldı. (3) Menemen Türk Ocağı, “bu irtica baskınını unutma!” diye başlayan bir bildiri yayımladı. Bütün okullara Kubilay’ın resmi asıldı. Kubilay’ın Menemen’de öğretmenlik yaptığı “Zafer” okuluna “Kubilay” adı verildi. Kubilay’ın eşine ve çocuklarına “vatana hizmet maaşı” bağlandı. Atatürk’e, olayı kınayan telgraflar çekildi. Pek çok ilde irtica karşıtı mitingler yapıldı. (4) 31 Aralık 1930’da İstanbul Darülfünunu’nda “İrticayı Telin Mitingi” yapıldı. Orada Hukuk Mektebi Müderrisi Muhiddin Adil Bey şunları söyledi: “Arkadaşlar aslında imha edilmek istenen Kubilay değildir, bu Kubilay timsalidir. Caniler, şuurla hareket etmişler, yeniyi, hürriyeti, medeniyeti, gençliği ve Cumhuriyeti imha etmek istemişlerdir...(5) Gazeteler, Menemen Olayı’nı “Cumhuriyet karşıtı bir irtica olayı” olarak okurlarına aktardılar.


Necip Fazıl’ın Menemen tepkisi: Zift ruhlu irtica!


Necip Fazıl’ın Ankara Türk Ocağı’nda yaptığı konuşma, (Hakimiyeti Milliye, 5 Ocak 1931)


Türk basınında Menemen Olayı’na karşı en “devrimci tepki” Necip Fazıl’dan geldi. Necip Fazıl o günlerde Cumhuriyet devriminin yılmaz savunucularından biriydi.

Necip Fazıl, “Kubilay’ın Başı” başlıklı yazısında şunları yazdı:

Vatanımızın kalbimize en yakın bir köşesinde, daha dün düşman bayrağından temizlediğimiz bir meydanı, bugün ‘İnna fetahlaneke’ yazılı ‘zift ruhlu bir irtica’ sancağından temizliyoruz.

(...) İrtica, yatağımızın başucundaki bir bardak suya karıştırılan zehirdir. Kubilay’ın katili Derviş Mehmet’in Menemen kapılarına sokuluşu gibi uykumuzu bekler ve ayaklarının ucuna basa basa gelir. (...)

Fakat bir muallim ve zabit başını yuttuktan sonra sinsi sinsi deliğine çekilen ‘kara yılan’ şöyle ıslık çalıyor: (...) ‘Beni taşla ezmedikçe, gazla yakmadıkça, külümü yere vermedikçe sana rahat haram olsun!’ Onun bu son dileğini olsun yerine getirelim.(6)

Necip Fazıl, “Kubilay’ın Başı” başlıklı yazısında “zift ruhlu” ve “kara yılan” diye adlandırdığı irticayı, “Softa” başlıklı yazısında “ham softa”, “kaba yobaz” diye yerden yere vuruyordu:

Softa; sarıklı, cübbeli, tespihli, yalnız bir şeriat muhafazakârı değildir. (...) Zamanın akışını zorlayan ve bünyesinde kendi iddiasından başka hiçbir yenilik olmayan, delaletler müstesna, her yeni şey karşısında ‘eskinin ısrarı’ softalıktır. İslamlık çıktığı gün putperestlik softaydı. Asırlardır ilmin ve cemiyetin terakkisi karşısında da İslamlık softadır. İslam softalığının hakim günlerinde din ruhunu vecdin yumuşaklığıyla softalıktan kurtaran tarikatlardı. Tarikatlar bu mukabil unsur ve faaliyetten mahrum kaldıkları gün kendileri softa oldular...” (7)

Necip Fazıl, Menemen Olayı’ndan hemen sonra 4 Ocak 1931’de Ankara Türk Ocağı’nda bir konuşma yaptı. Ertesi gün Hakimiyeti Milliye’de “yayınlanan bu konuşmanın bazı bölümleri de şöyle:

“Ne 31 Mart, ne Şeyh Sait İsyanı ruh olarak Menemen hadisesiyle boy ölçüşemez. (...) Bedbin, çürük, hamlesiz zannettiğimiz irtica, kast ve gayzını bir gencin kesilen başına sığdırabiliyor. Bir kaza merkezinin göbeğinde, hükümet meydanının ortasında, kolunu sallaya sallaya mürtecilerin üzerine yürüyen, bir mefkûreyi temsil eden bir genç; halkın, askerin, bütün dünyanın gözü önünde evvela tabanca ile vuruluyor, sonra kafası bıçakla kesiliyor ve sonra başı sicimle irtica mızrağına takılıyor. (...) Bunun sorumlusu Derviş Mehmet ve avenesi değildir. İrtica buz dağları gibi suyun yüzüne sivri bir uç çıkardı. Sorumlu bu uç değil buz dağının tamamıdır. Bu ucu tepelemekle dağı kaldırmış olmayız. O dağı tuzla buz etmek lazım. (...)

Onu tarife hacet yok. Onu tanırız. Yürüyüşünden, duruşundan, bakışından, kaçışından tanırız: O zaten kendisini gizlemiyor. Dün başına sarık sarıyordu. Bugün giydiği kanun nazarında şapka, hüsnü nazarında gene sarıktır. Bugünün sarıklısı dünkünden daha çok, daha yezittir, sorumlu bunlardır. (...)

Gözüme görünen şeyi açıkça, kaidesiz, tertipsiz ve imansız söylüyorum. Eğer inkılabı zayıf tutarsan, eğer inkılabın yüreğini, hassasiyetini ve sinirlerini temsil etmezsen, bıçağın ters tarafı ile 20 dakikada kesilen Kubilay’ın kafasında sana tevcih edilen akıbeti seyredebilirsin.

Türkiye’nin nüfus kütüklerindeki softa ve mürtecilerin yeşil kanını kurutacaksın; bu kadar.” (8)

Necip Fazıl, CHP’den milletvekili olmak için başvurdu. Başvurusu reddedilince DP’ye yöneldi. Menderes’ten sızdırdığı paralarla Büyük Doğu Dergisi’ni CHP’ye karşı bir silah olarak kullanmaya başladı. (9) Nakşi Şeyhi Abdülhakim Arvasi ile tanışınca, “ham softalar” arasına katıldı. Komplo teorileriyle Cumhuriyet tarihine saldırdı. Daha önce “ak” dediğine şimdi “kara” demeye başladı. Daha önce “zift ruhlu irtica” diye adlandırdığı Menemen Olayı’nı şimdi “vicdansız bir tertip” diye adlandırdı. “Son Devrin Din Mazlumları” kitabında şöyle yazdı: “Evet, bütün şahsiyetli Müslümanları, bilhassa Nakşibendi tarikatı büyüklerini ortadan kaldırmak için hükümetçe düzenlenen Menemen Vakası, tertiplerin en vicdansızını teşkil eder...” (10)  Necip Fazıl bu yargıya varabilmek için olaya “çarşaflı kadın kılığında bir gizli ajan” ekledi. Derviş Mehmet’i de “hükümetin görevlendirdiği” yalanını uydurdu. Elinde tek bir belge var mıydı? Yok! Necip Fazıl, Şeyh Esat Efendi’ye “yargılanmadan idam kararı verildiği” yalanını söylemekten de çekinmedi. Oysaki mahkeme zabıtlarında Şeyh Esat Efendi’nin yargılandığı açıkça görülüyor.

Menemen yargılamaları


Menemen iddianamesinde, Menemen Olayı “tarikat ağacının zehirli meyvesi” olarak adlandırıldı. (11)

Soruşturma sonunda olayla ilgili 606 kişi tutuklandı. İstanbul’da Nakşi Şeyhi Erbilli Şeyh Esat Efendi de tutuklananlar arasındaydı. Mustafa Muğlalı Paşa başkanlığındaki Divan-ı Harbi Örfi, Menemen sanıklarını iki grup olarak yargıladı. Ele geçirilen delillerden, İstanbul’da yaşayan Şeyh Esat Efendi’nin, Laz İsmail Hoca aracılığıyla Derviş Mehmet ile ilişki kurduğu anlaşıldı. Tekke ve zaviyelerin kapatılmasından sonra Şeyh Esat Efendi, müritleri köşkünde ağırlamış ve hatta onlarla mektuplaşmıştı. Mahkemede bazı sanıklar deli numarası yaptı. Yargılamalar sırasında -kadın istismarından, esrarkeşliğe kadar-- tarikat, cemaat bataklığı, olanca çirkefliğiyle gözler önüne serildi. (12) Duruşmalar sonunda Menemen Olayı’nın Naşibendi tarikatı ileri gelenlerince planlanan bir irtica olayı olduğu görüldü. Mürteciler, 1930 yerel seçimlerinde SCF’ye oy veren Menemenlilerin kendilerine yardım edeceğini düşünmüştü. (13)

Yargılanan 105 sanıktan 37’sine idam verildi. TBMM, 37 idam kararından 28’ini onayladı. 105 sanıktan 27’si beraat etti. Geride kalanlara ise 24 ile 1 yıl arasında hapis cezası verildi. (14)

Menemen Olayı ile “tarikat ağacının zehirli meyvesi”ni tattık. Cumhuriyeti kuranlar, daha önce de Şeyh Sait İsyanı’nda o “zehirli meyveyi” tatmıştı. Bu nedenle “tarikat ağacını” kurutmak için tekke, zaviye ve türbeleri kapattılar. Ancak gelin görün ki “tarikat ağacı” kurumadı. Atatürk’ten sonra yeni filizler verdi. Gün geldi, “tarikat ağacının zehirli meyvesi” FETÖ olarak karşımıza çıktı. İşin kötüsü, “tarikat ağacı” bugün özenle büyütülüyor.

KAYNAKLAR 


DİPNOTLAR:


1- Osman Selim Kocahanoğlu, Divan-ı Harp Zabıtlarına Göre Menemen ve Kubilay Olayı, İstanbul, 2013, s. 154-180.

2- Hâkimiyeti Milliye, 29 Aralık 1930.

3- TBMM Zabıt Ceridesi, D.3, İ.4, C.24, s.3.

4- Yaşar Şahin Anıl, Mahkeme Tutanaklarına Göre Menemen İrtica Olayı Davası, İstanbul, 2007, s. 20.

5- Kocahanoğlu, s.206, 207.

6- Necip Fazıl, Birkaç Hikâye Birkaç Tahlil, Ankara, 1933, s. 73,74. Kocahanoğlu, s. 218.

7- Necip Fazıl, Birkaç Hikâye, Birkaç Tahlil, Ankara, 1933, s. 75,76. Kocahanoğlu, s. 219.

8- Hâkimiyeti Milliye, 5 Ocak 1931.

9- Sinan Meydan, El-cevap, 11. bas., İstanbul, 2019, s.156-161.

10- Necip Fazıl, Son Devrin Din Mazlumları, 30. bas, İstanbul, 2012, s. 137.

11- Kocahanoğlu, s. 19, 21.

12- Kocahanoğlu, s. 296, 297.

13- Anıl, s.160.

14- Kocahanoğlu, s. 278, 280.