Tarih: 6 Mayıs 2019.
Saat 14.30
YükseK Seçim Kurulu 11 hakim üyesi ile toplandı.
Gündem, AKP’nin sandık kurullarının oluşumunun usulsüz olduğu iddiasıyla İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali istemiyle yaptığı başvuruydu.
YSK üyelerinden (1 No’lu) hakim dedi ki:
- “Değerli hakim üyeler, seçim takviminde, sandık kurullarının usulsüz oluşturulduğu gerekçesiyle tam kanunsuzluk itirazının ancak 2 Mart 2019 tarihine kadar yapılabileceğini biz belirttik. Bu tarihe kadar sandık kurullarının oluşumuna itiraz edilmediği halde, şimdi seçim gününden sonra yapılan itirazları nasıl kabul edebiliriz? Bunun gerekçesini kimseye anlatamayız...”
Bir diğer YSK üyesi (2 No’lu) hakim Samsun ve Erzurum kararı örneğini verdi:
- “Arkadaşlar, Samsun Atakum İlçe Seçim Kurulu’nun geçen yıl bize görüş sorması üzerine ne karar aldık: ‘Sandık kurullarının öncelikle o yerleşim yerindeki kamu görevlilerinden oluşması gerektiği, sayı yetersiz kalırsa, o ilçedeki diğer kamu görevlilerinden yararlanılması, bu sayı da yetersiz olursa seçim çevresinde görev yapan kamu görevlilerinden oluşturulması gerekir.’ Şimdi ne değişti? Hatta... Erzurum Pasinler’le ilgili kararımızda ne dedik: ‘Sandık kurullarında kamu görevlisi sayısının yetersiz olması durumunda il ve ilçe seçim kurullarının uygun bulduğu isimlere bu görevi verebilir.’ Bu kararlarımız ortada iken bugün bunun tersi karar alabilir miyiz?”
Toplantıda tansiyon yükselmeye başladı...

Üç hafta önce


YSK üyesi (3 No’lu) hakim, bu 31 Mart seçiminden örnek verdi:
- “Değerli hakimler, bu 18 Nisan’da Bursa Mustafakemalpaşa ilçesi için oybirliğiyle verdiğimiz kararı unuttuk mu? İYİ Parti’nin sandık kurulu başkanlarının aynı zamanda Mustafakemalpaşa belediyesinde görevli olduğu gerekçesiyle yaptığı itiraz başvurusunu reddetmedik mi? 13/12/2018 tarih ve 2018/1105 sayılı kararımızı dayanak göstererek, tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine karar vermedik mi? Üç hafta önceki kararımıza bugün nasıl ters düşeriz? Yapmayınız, kurulumuz büyük darbe alır...”
Saatler ilerliyordu...
YSK üyesi (4 No’lu) hakim şunu dedi:
- “Sayın hakimler, YSK’nın yerleşik kararlarında ne var: ‘Seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve hatta suçun oluştuğunun anlaşılması ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz.’ Bunu hepimiz biliyoruz. Şimdi bu yerleşik kararlarımızı unutup ters karar verebilir miyiz? Adalete olan inancı öldürürüz...”
Gözler hiç söz almayan yedi üyeye çevrildi...

“Dilsiz ...”


YSK yedi üyesi ısrarla söz almayınca (1 No’lu) hakim, yüzündeki acı tebessümle tekrar konuştu:
- “Şunu kimseye anlatamayız: Aynı sandıkta büyükşehir belediye başkan adaylarına, ilçe belediye başkan adaylarına, ilçe belediye meclis üyesi adaylarına ve muhtar adaylarına verilen oylar var. Aynı zarfta dört oy! Şimdi biz YSK olarak, hangi hukuki ve mantıki gerekçeyle aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucunu geçerli kabul edip, sadece birinin sonucunu iptal edeceğiz? Bunu halka anlatamayız. Yasacılık mı oynayacağız? Kimi inandırabiliriz? Hukuk leke alır...”
Bakışlar yine hiç konuşmayan yedi üyeye döndü. Başları önde, kimi kağıtlara bir şeyler çiziyor, kimi elindeki hukuk kitabına bakıyordu.
YSK üyesi (4 No’lu) hakim, başkandan tekrar söz istedi:
-“Sayın hakimler son kez söylyorum; sandık kurullarının oluşumuna itiraz süreci iki ay önce tamamlanmış olduğu halde bunun aksi karar alamayız. En önemlisi, sandık kurulu başkanlarının ve sandık kurullarında görev yapacak kamu görevlilerinin belirlenmesi, seçmenin, siyasi partilerin veya adayların iradesine bağlı değildir. Bu kişileri ilçe seçim kurulları belirler. Biz YSK olarak, hangi gerekçeyle hatamızı seçmene, adaya yükleyebiliriz? Hukukun mantığını zorlamayalım, hiç inandırıcı değil...”
YSK yedi üyesi,  beş saattir süren toplantıda tek söz etmedi.
Oylamaya geçildi:
Dört oya karşılık yedi oyla; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal edildi!
Hz. Muhammet haksızlık karşısında susanlara ne dedi?
Nokta.