Sosyalist Rosa Luxemburg’un 1900 yılında yazdığı broşürün başlığıydı bu:

Reform mu? Devrim mi?

Soru hâlâ tartışma konusudur.

Peki...

Cumhuriyet ilanı; reform mudur, devrim midir?

Yanıtı Mustafa Kemal “Nutuk” eserinde ayrıntılı veriyor.

Yola çıktığı kurmay kadro ile aralarında “saltanat”, “hilafet” ve “Cumhuriyet” ilanı konusunda fikir ayrılığı olduğunu uzun uzun anlatıyor.

İlk ayrılık saltanat konusundaydı.

İtilaf Devletleri, 28 Ekim 1922’de Lozan’da toplanacak Barış Konferansı’na Ankara Hükümeti ile birlikte İstanbul’daki saltanat temsilcilerini de davet etti. Ankara bunu kabul edemezdi...

Tam o günlerde Ankara’da Mustafa Kemal’in saltanatı kaldıracağı konuşulmaya başlandı.

Sözü Nutuk’a bırakalım; Atatürk anlatıyor:

-“Rauf (Orbay) Bey, bir gün Meclis’teki odama gelerek benimle bazı önemli konuları görüşmek istediğini ve akşam Keçiören’de Refet (Bele) Paşa’nın bağ evine gidersem daha rahat konuşabileceğimizi söyledi.

Rauf Bey’in teklifini kabul ettim. Fuat (Cebesoy) Paşa’nın da orada bulunmasına izin vermemi istedi. Onu da uygun gördüm.

Refet Paşa’nın evinde dört kişi toplandık. Rauf Bey’den dinlediklerimin özeti şuydu: Meclis, saltanat makamının belki de hilafetin ortadan kaldırılması görüşünün benimsenmiş olduğu endişesiyle üzgündür. Sizden ve sizin ileride benimseyeceğiniz tutumdan şüphe etmektedir. Bu bakımdan Meclis’e ve dolayısıyla millet kamuoyuna güven vermeniz gerektiğine inanıyorum.’ 

Rauf Bey’e saltanat ve hilafet konusundaki düşüncesinin ne olduğunu sordum...” 

“NANKÖR DEĞİLİM”


Mustafa Kemal’in sorusunu şu yanıtı verdi Rauf Orbay:

-”Ben,” dedi, “Saltanat ve hilafet makamına vicdanımla ve duygularımla bağlıyım. Çünkü benim babam, padişahın ekmeği ve nimetiyle yetişmiş, Osmanlı Devleti’nin ileri gelen adamları sırasına geçmiştir. Benim de kanımda o nimetin zerreleri vardır. Ben nankör değilim ve olmam. Padişaha bağlılık borcumdur. Halife’ye bağlılığım ise terbiyem gereğidir. Bunlardan başka, genel bir görüşüm de vardır. Bizde milleti ve kamuoyunu elde tutmak güçtür. Bunu ancak, herkesin erişemeyeceği kadar yüksek görülmeye alışılmış bir makam sağlayabilir. O da saltanat ve hilafet makamıdır. Bu makamı ortadan kaldırıp onun yerine başka nitelikte bir makam getirmeye çalışmak felakete ve büyük acılara yol açar. Bu da asla doğru olamaz...”

Atatürk bu sözlerden sonra karşısında oturan Refet Bele’ye fikrini sordu. Şu yanıtı aldı:

- “Rauf Bey’in düşünce ve görüşlerinin hepsine katılırım. Gerçekten de bizde padişahlıktan ve halifelikten başka bir idare şekli söz konusu olamaz...”

Bu kez Atatürk Fuat Paşa’nın düşüncesini öğrenmek istedi. Paşa Moskova’dan yeni döndüğünden durumu, halkın duygu ve düşüncelerini daha yeterince incelemeye vakit bulamadığından söz ederek, görüşülen konu üzerinde kesin bir düşünce ve görüş ileri süremeyeceğini bildirdi ve özür diledi...

MESELENİN ÖZÜ


İstanbul Şişli’de vatanı kurtarmak için yan yana gelen silah arkadaşları Rauf Orbay, Refet Bele, Ali Fuat Cebesoy (ve onlarla birlikte hareket eden Kazım Karabekir) ile Atatürk’ün yolları böyle ayrıldı.

-Atatürk, saltanatı kaldırdı ve bu arkadaşları karşı çıktı.

-Atatürk, Cumhuriyet’i kurdu ve bu arkadaşları karşı çıktı.

-Atatürk, hilafeti kaldırdı ve bu arkadaşları karşı çıktı.

Meselenin özü şuydu:

Atatürk devrimciydi.

Bu silah arkadaşları ise reformcuydu. Mevcut düzeni devirmeksizin, statükoyu geliştirerek politik ve sosyal değişimlere ulaşmaktı amaçları... Osmanlı’nın da sonunu getiren Tanzimat kafasıydı bu! Ve...

Devrimciler ile reformcular arasındaki mücadele 1839 yılında ilan edilen Tanzimat’tan beri sürüyordu!

Atatürk, Tanzimat reformuyla tam kurtuluşun sağlanamayacağını bilecek donanımda gerçekçi bir devlet adamıydı. Savaşta kazandığını masada kaybetmek istemiyordu; hedefi tam bağımsız Türkiye idi...

Cumhuriyet ilanı, Türk tarihinin en büyük devrimi oldu.

Tanzimat reformcuları yenildi.

Cumhuriyet devrimcileri kazandı.

Ne diyor K. Marks:

“Dünyayı anlamak yetmez, onu değiştirmek gerekir.”  

Cumhuriyet Bayramı’nız kutlu olsun.