Son 40 yıllık Batı medyası şunu yazıyor:

Yerme amaçlı makalelerde ülke adı “İran”...

Övme amaçlı makalelerde ülke adı “Pers”...

İslam Devrimi’nden Batı’ya kaçanlar, “köktencilik” ile alakaları olmadıklarını göstermek için “İran”ı reddedip “Pers” kimliğini kabul etti! Hollywood da İran’ı yüceltmemek için filmlerinde “Pers” adını kullandı sürekli...

Peki, kim bizim komşumuz?

M.Ö. son binyılın başında –at bolluğuyla meşhur- Zağros Dağları’na yerleşen göçmenler Orta Asya kökenliydi. Keza:

M.Ö. 550 yılında kurulan ve M.Ö. 331 yılında Büyük İskender tarafından yıkılan “Ahameniş Hanedanlığı” gerek hükümet şekli ve gerekse (ondalık yapısı gibi) askeri örgütlenmesi Orta Asya’ya özgüydü...

Komşu topraklarda ikinci büyük devlet “Sasaniler” (224-651) oldu. I. Hüsrev döneminde Sasaniler Türkler ile birleşti. Zaten Hüsrev’in eşi, tahta geçen IV. Hüsrev’in annesi Türk idi.

Gerileme-yozlaşma, Zerdüştlüğün hoşgörüsüz tutumu gibi sebeplerle Sasaniler yıkıldı. Toprakları Orta Asya kökenli Türk hanedanları Karahanlılar ve Gazneliler arasında paylaşıldı.

10’uncu yüzyılda bölgede Selçuklular gibi Oğuz Türk etkisi görülmeye başlandı.

Sonuçta Şamlular, Rumlular, Ustaclular, Takkalular, Afşarlar, Kaçarlar gibi Türk aşiretler “Safevi” iktidarını (1501-1722) inşa etti. Şiilik devlet dini olarak tesis edildi.

Sonra “Kaçarlar” (1796-1926) ve ardından ulus devleti kuran “Pehleviler” (1926-1979) iktidar oldu.

Meselem size İran tarihi okutmak değil; şuraya geleceğim...

Öz Soy


Tarih: 19 Haziran 1934.

Yer: Ankara Halkevi.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk operası “Özsoy” sahnelendi.

Gecenin iki onur konuğu vardı: İran Şahı Rıza Pehlevi ve Atatürk.

Pehlevi’nin nasıl ağırlanacağı toplantısında fikir Atatürk’ten çıktı: Firdevsi’nin Şehname eserinden Türkçe opera uyarlanıp sahnelenecekti! Operanın konusuydu bu isteğin sebebi:

40 bin yıl önce, bir mavi gece...

Orta Asya Baş Beyi Feridun’un bebeği o gece dünyaya gelecektir... Uzun zamandır bugünü bekleyen Beyler ve halk, Feridun’la birlikte Öz Soy’un devamını sağlayacak bebeğin doğumu için dua eder...

Haberci, Feridun’un ikiz iki erkek bebeğinin doğduğunu haber verir... Bu haber çok büyük bir sevinç yaratır...

Feridun’un ikiz oğullarına Tur (Kurt) ile İraç (Aslan) ismi verilir. Ancak... Şeytanın gazabı kardeşleri birbirinden ayırır... Yüzyıllar sonra buluşur kardeşler...

“Özsoy” operasının sonu oldukça etkileyici biter... Sahnede Tur ve İraç yoktur. Feridun bunun üzerine sorar: “Tur ve İraç’ı göremiyorum nerededir?” Bu sorunun ardından ozan locada oturan Şah ve Atatürk’ü göstererek “İşte Tur, işte İraç” der...

Bu sahneden oldukça duygulanan Rıza Pehlevi, Atatürk’e sarılır...

Ya bugün


Bu yazının konusu sanat değil.

“Özsoy” operasının politik yönü...

Liboş tarihçiler “Özsoy” operasını sürekli küçümsedi, aşağıladı. Dönemin Türk tarih ve dil tezlerine uydurmak için zorlama yapıldığı belirtti.

Kimileri ise “iki liderin modernizm zorlaması” gibi temelsiz, İran tarihini hiç bilmeyen değerlendirmelerde bulundu. (Rıza Pehlevi ve Atatürk arasındaki siyasal ve dünyayı algılayış biçimi-vizyonu arasında farklılıklar vardı.)

Hatta... Bazıları Özsoy operasının “yayılmacı” olduğunu bile konu etti! Oysa...  Ne “yayılması” iki ülke savunma amaçlı güç birliği arayışındaydı:

İki büyük dünya savaşı ortasında bağımsız kalmayı, birbiriyle kucaklaşmakta arayan stratejik önemi yüksek iki ülkeydi söz konusu olan! (Atatürk’ün bu dönemdeki Balkan Paktı arayışı da bu amaçladır.)

Mussolini, Asya ve Afrika’da emperyalist saldırılara başlamıştı.

Hitler, tarih sahnesine çıkıyordu. Vs.

Atatürk ve Şah Pehlevi, İngiltere’nin kontrol ettiği sınırlarındaki Kürt aşiretlerin ayaklanmalarının önüne geçmek gibi onlarca sorunu görüştü. Dolayısıyla 27 günlük ziyaretin amacı, yeni oluşan dünya dengeleri içerisinde nasıl tutum geliştireceklerine yanıt aramaktı.

Kardeşliğe mahkûmdular.

Yani... Aynı bugün olduğu gibi...

Çankaya Köşkü’ndeki üçlü zirveyi bu perspektifle değerlendirin...

İran, Türkiye’nin komşusu değil, kardeşidir...