Esved ül-Ansi...
Yemenli idi.
Asıl adı, Abhala bin Kaab bin Avf. Kimileri “Zul’l-Hımar”, kimileri “Zu’l-Hımar” derdi; biri “peçeli” diğeri “eşekli” demek.
Her daim peçeli gezmesi sebebiyle bu lakabı almıştı. Ya “eşekli” lakabı?
Yok, tahmin ettiğiniz gibi eşekle dolaşması değil...
Hz. Muhammet hasta yatağında iken Esved ül-Ansi birden ortaya çıkıp “asıl peygamber benim” demeye başladı! Kendine “Rahman ül-Yemen” adını verdi!
Güya maharetleri vardı. Neydi bu?
Eşeğinin kulağına eğilip, “Rabbine secde et” dediği vakit eşek çöküyor; “kalk” dediğinde eşek kalkıyordu.
Esved’in yaptığı basit sirk gösterisiydi. Ama ne oldu? Esved’in “peygamber” olduğuna inananlar çıktı! “Ne aptallarmış” demeyin sakın... Meselenin ekonomi-politik sebepleri vardı:
- Habeş boyunduruğundan kurtulmak isteyen Yemenliler güç kazanacağını düşünüp “eşek gösterisine” inandı. Asıl inandığı... Esved’in, “Ey yabancılar ilimizden aldığınız toprakları geri verin” demesiydi!
- Akrabaları Ans ve Mezhiç kabileleri Esved sayesinde zenginleşeceklerini sandı.
- Hıristiyanların yoğun yaşadığı Necran şehri, Müslüman egemenliğinden kurtulmak için Esved’e destek vermeyi taktik olarak benimsedi.
25 gün gibi kısa zamanda 600-700 atlı askere ulaşan Esved’in isyanı Güney Arabistan’a yayıldı.
Sonuçta:
Hz. Muhammet’in uyarı mektuplarını dikkate almayan Esved boynu kırılarak öldürüldü...
Bunu neden yazdım?

Kalıpları kırmak


Hokkabazlığa, kehanete yüz vermeyen Hz. Muhammet akılcı bir din inşa etti.
Her “devrim” gibi önceki/cahiliye devrinin yozlaşmış değerlerini-anlayışlarını yıktı geçti.
Bu olağanüstü durum/ büyük yenilik, kimilerini memnun etmedi. Sadece Esved değil Tuleyha ya da Secah gibi yalancı peygamberler de çıktı...
Sakın insanı küçümsemeyin; “eşek” sadece işin bahanesi; derinde yatan başka...
İşte...
Bu köşede ısrarla ekonomi politik bakış açısını kavratmaya çalışıyorum. Farklı pencereden bakmayı öğrenmelisiniz. Bu yazıyı kaleme almanın sebebi de bu:
Alev Alatlı’nın “Nasihatname” adlı iki cilt kitabı çıktı. Her kitabı gibi hemen okudum.
Diyor ki:
- “Öğrenme alışkanlıklarımızı değiştirmek kolay olmayacaktır. Bireysel idrak bugünden yarına oluşmuyor. Sistemleştirilmiş malumatı kılçıklarından ayırmak sabır, ‘gerçek’e ulaşmak cesaret ve zaman istiyor...
- “Korkak, ‘gerçek’le yüzleşmeyi reddediyor, hırçınlaşıyor. Cahil, ‘gerçek’i idrar edemiyor, küçümsüyor. Hain, kendi çıkarının peşinde ‘gerçek’i tahrif ediyor, saptırıyor...”
- “Bilin ki çözümü olmayan ‘mesele’ olmaz. ‘Mesele’ varsa, çözüm mutlaka vardır; mesele ‘mesele’yi tanımak. Teşhisi doğru koyarsanız mutlaka çözersiniz. Farklı pencerelerden bakmayı öğrenmeli, ‘mesele’yi onu oluşturan düşünce biçimlerinizi kullanarak çözemeyeceğinizi idrak etmelisiniz...”
Alatlı, bu sözlerini yukarıda yazdığım örnek olay için söylemiyor; Avrupa merkezli tarih bilincinin- küresel resmi söylemin kodlarını çözüyor kitaplarında...

Benim Üniversitelerim


Kimi okur sorar:
“Ne okuyalım?”
Bu soruyla karşılaştığımda aklıma büyük edebiyatçı Maksim Gorki’nin “Benim Üniversitelerim” adlı otobiyografik romanı gelir. Gorki, Kazan’a üniversiteye giderken yaşadıklarını “gerçek üniversite” olarak belirtir.
Alev Alatlı yeni çıkan kitabının birinci cildi “Fesüphanallah” eserinde diyor ki:
- “Öğrenmek için resmi eğitimin şart olduğu günler geride kaldı. Eğitim sistemi iyiymiş kötüymüş, bunlarla vakit kaybetmeyin, siz işinize bakın. Öğrenmenin sırrı niyettir, kolayı fikr-i takip. İlgilendiğiniz olayın bir ucundan tutmaya göresiniz, izleyen hadiseler çorap söküğü gibi akar gider...
- “İsterim ki, elinizden geleni değil, yapılması gerekeni yapın, dünyaya bir de benim penceremden bakın. İstemediklerinizi kapatın, yenilerini açın...”
Yok Erdoğan...
Yok AKP...
Bu tür yüzeysel sözlerle meseleye dar bakmayın; mutlak okuyun derim.
Şu nitelikli Türkiye tanımına bakar mısınız:
- “Aziz ülkemize gelince, ille de bir şeye benzetecekseniz, her budağında sürgün atan salkım saçak bir böğürtlen çalısına benzeteceksiniz Türkiye’yi. Bir sürgünü çiçeğe dururken, diğerinin kurumakta, ötekisinin meyve vermekte olduğunu görün. Tek bir sürgüne takılıp kalmayın, bütüne bakmayı âdet edinin. Unutmayın ki, düz akılla anlaşılmaz, pergele, cetvele gelmez, kendine has bir kimliği vardı Türkiye’nin. Batmaz. Batarsa, okyanuslar taşar...”