Tarihçi Prof. Dr. İlber Ortaylı’yla, eğitimin iyi ve kötü her halinde payı olanların şapkalarını önlerine koyacakları bir söyleşi yaptık. Türk eğitim sisteminin, şaklabanlık ve hokkabazlıklarla çok ciddi tehlikede olduğuna dikkat çeken İlber Hoca, “Hiçbir yerde eğitim bu kadar soysuzlaşmış değil’ diyerek, açtı ağzını yumdu gözünü...

DENETİM BAŞLAYINCA

İlber Ortaylı’nın haklılığı, konuşmasının üzerinden üç vakit geçmeden ortaya çıktı. Nasıl mı? YÖK, 78 vakıf üniversitesine denetim yapacaktı. Vakıf Üniversiteleri Kurumları Raporu’nda uluslararası başarılarıyla takdir edilenler çok rahattı. İdari, mali, akademik açıklarıyla kulağı çekilenleri bir telaş sardı. Araştırma bütçesini reklama harcayan, bilim üretmeyen, akademisyen yetiştirmeyenlere ceza yağacaktı. YÖK Denetleme Kurulu Başkanı Prof. Dr. Mehmet Cahit Turan’ın onayıyla müfettişler yola çıktı.

CİBALİ KARAKOLU GİBİ

Adı önemli değil; İstanbul’da 22 yıl önce kurulan, 4 yerleşkede 61 lisans 72 ön lisans bölümünde, 30 bin öğrencinin okuduğu, 650 akademisyenin çalıştığı, sıklıkla etik değer vurgusu yapan bir vakıf üniversitesinde, “Bu kadarı ancak Cibali Karakolu’nda olur” dedirten ilginç bir durum yaşandı. Olay yeri; Maslak Kampüsü İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ydi. Müfettişler gelecekti. Hocalardan ortalıktan kaybolmaları istendi. Telaşla dekanın odası boşaltıldı. Atatürk fotoğrafları kaldırılmış, sandalyeler masalar ters çevrilmiş, bilgisayarlar sökülmüş ve fakülte taşınmış havasına sokulmuştu.

FAKÜLTEYİ SAKLADILAR

“Fakülte, Hadımköy’deki yeni kampüse taşındı” denilen, müfettişler gitti. Bir gün sonra, kürsüler saklandığı yerden çıkarıldı. Dersler, kaldığı yerden başladı. YÖK Başkanı Yekta Saraç, öğrenince Teftiş Başkanı Prof. Turan’a sordu. İhbar eden profesörler haklıydı. Denetim yapılamamıştı. Kaçma kovalamaya dönen teftişten asla vazgeçmediği öğrenilen YÖK, “Müfettişlerimiz, istihbaratçı değil. Bu kadarını biz de beklemiyorduk” diyebilecekti.

KAMPÜSÜN CAFER’İ 

Muammer Karaca’nın, 70 yıl önce Henry Keroul’dan aldğı Nuit De Noces yani Bir Düğün Gecesi adlı eseri Cibali Karakolu adıyla bu kez bir üniversitede sahneleniyordu. Kadın-erkek ilişkileriyle, kurumsal yozlaşmalar trajik komik üslupla anlatılan oyundaki en çarpıcı sahne Çapkın Başkomiser Cafer’in mahalleli fuhuştan şikayet edince randevuevini basmadan önce telefonla aramasıydı. “Esma kız, karakolun çok yakınında bir randevuevi açmışın. Sende, sarışın bir kadın vardı, duruyor mu o?” diye soran Cafer, “Bak haberin olsun, yarın öğleden sonra senin evi basacağım. Kadınları üst kata al, ben alt katı basarım” diyecekti.

SECCADE TOPLANDIĞINDA

Baskın yapıldığında ekipler; seccadesini sermiş, huşu içinde namazını kılan bir kadınla karşılaşacaktı. Seccade topladığında, bu oyuna aldanan mahalleli kadından özür de dileyecekti. ‘Teftiş, haber verdi’ demiyorum, zaten ilan edilmişti. Ama üniversiteden arayan her biri çok değerli akademisyenlerin, “Kendimizi, mamanın sermayeleri gibi hissettik” cümlesi, akademinin ne hallere düştüğünü görmek için çok çarpıcı diyebilirim. ‘Bir varmış bir yokmuş’ gibi 21’i profesör 95 akademisyeni hatta fakülteyi bile saklayan zihniyete, İlber Ortaylı, “Şaklaban, hokkabaz, soysuz” demesin de ne desin?