Değerli Okurlar, ülkem gerçekten ilginç bir hal aldı. Önümüzde Cumhuriyet’in geleceği için çok önemli bir yerel seçim söz konusuyken, siyasetin gündemine bakar mısınız?  Patlıcan, biber, domates! Bize göre seçimler, Cumhuriyet’in geleceği, yönetenlere göre ise BEKA!

Ülkenin içine düştüğü siyasi ve ekonomik sıkıntıların nedenleri araştırılacağına üzülerek söylemeliyim ki sadece sonuçlarla ilgileniliyor. O zaman da insanın “Güzel kardeşim, bu ülkeyi 16 yıldır kim veya kimler yönetiyor?” diye sorası geliyor. Zaten her şeye siz karar vermiyor musunuz? Küçük bir örnek vermek gerekirse sebze konusunda şunlar
suçlu bunlar suçlu diyorsunuz, suçlu dediğinize göre bunların kimler olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Peki neden gereğini yapmıyorsunuz? Dünyanın hangi gelişmiş ülkesinde patlıcan, domates, biber söylemleriyle siyaset yapılıyor veya gündem oluşturuluyor?

Ülkeyi yönetenler artık lütfen ülkemde ciddi bir ekonomik sıkıntı olduğunu kabul edelim. Bu sıkıntının önde geleni de enflasyondur. Haliyle bunun sonucu olarak da kaçınılmaz pahalılık gelmektedir! Peki, bunun sebebi belliyken başka bir neden aramanın gereği var mı? Yukarıda dedim ya nedenlerle değil sonuçlarla ilgilendiğiniz için çözümü bulmakta
zorlanıyorsunuz. Örneğin, sebze fiyatları neden bu kadar arttı? Çiftçiye mikrofon uzatıldığında size pahalılığın nedenlerini açık ve net açıklıyor.

TOHUMA    %85
GÜBREYE   %110
MAZOTA    %85ü
İŞÇİLİĞE     %30
ZİRAİ İLACA %100
NAKLİYEYE  %80
ENERJYE     %85 zam yapılmışken, sebze fiyatları nasıl artmasın? Çiftçiye destek veriyor musunuz?

Hep geçmişteki kuyruklardan söz ediyorsunuz. O dönemde bolluk vardı, bugün sebze yok! (Beton ektik) 82 milyonluk Türkiye’de artık ekili alan azaldığı için üretemiyor, yalnızca tüketiyoruz. Bugünlere gelineceğini yıllardır uzmanlar söylüyor. Ancak yönetenler hiç aldırış etmedi. Onlar duble yollar, köprüler, havaalanları söylemleriyle günümüze geldi. Çiftçi
zarar ettiği için ekmiyor. Borçlu ve tarlası hacizli..  Yandaş olmayan medyaya bakıyorsunuz; konkordatolar, iflaslar, ödenmesi gereken dış borçlar varken konu sebze fiyatları. Hal böyle olunca iktidarda telaş başladı. Bir şeyler yapılmalıydı ve 31 Mart Yerel Seçimlerinden önce bu sorun çözülmeliydi. Ve çözüldü! TANZİM SATIŞLARI! Ama durun o da ne, satışlar 31 Mart 2019 tarihine kadar!

Peki ondan sonra?
Tanzim satışlarını siyasi söylemlerinize o denli güzel uyumladınız ki, hayran kalmamak mümkün değil. Kutluyorum. Şu güzelliğe bakar mısınız, büyüğümüz diyor ki “Milletimi ezdirmem. Gereğini yapar, milletimin ayağına ucuz sebze ( 2 KG) götürürüm.” Getirdiler gerçekten. Nasıl? Üretici fiyatından daha düşük fiyatlarla! Kuyruklar uzadıkça uzadı,
kuyruktaki yurttaş memnun.  “Reis’e helal olsun, bak nasıl fiyatları indirtip gerekenlere de cevabını verdi” diyor. Halktaki karşılığı ne güzel değil mi? Helal olsun sana muhalefet, bu golü de yedin!! Güler misin ağlar mısın? 15 milyonluk İstanbul’a 50 çadır, koca Ankara’ya 30, Balıkesir ve Bursa’da yolda. Nasıl çözüm ama?

Benim güzel yurttaşım, aldığın bu sebzeler nasıl ucuzladı, bir sorsana. Üreticiden alınan sebzeler maliyetinden aşağıya, vergi yok, çalışan belediye mensubu, yer parası yok, enerji parası yok. Sonuç, zararına satış! Peki bu zararı kim ödeyecek? Sen, sevgili yurttaşım, sen ödeyeceksin!

Bu şöyle de yapılabilirdi. A101, BİM, MİGROS gibi büyük marketler davet edilir, tanzimdeki fiyatlarla size sebze sağlayacağım denir ve çözülebilirdi. Bu marketler Türkiye’nin en ücra köşelerinde bile var. Ama o zaman siyasi rant sağlanamazdı. O yüzden gündeme dahi gelmedi. Tabii şöyle de bir gerçek var ki, tüm büyük marketlere dağıtılabilecek
sebze temin edilemezdi.

Tarımda kendi kendine yeten, dünyanın sayılı ülkelerinden biri olan ülkemin geldiği nokta budur. Yönetenler, siz nedenleri değil de sonuçları paylaşırsanız, gelinen nokta bu olur. “Çömez devlet” dediğiniz o “Genç Cumhuriyet” dönemine dönün bir bakın. Sizin sattıklarınız da dahil olmak üzere o dönem yapılan tüm fabrikalar tarımsal gıdalar karşılığında yapılmıştı.

Özü şu; Ey Halkım, sebzeyi bir kaç lira ucuza alacağım diye sevineceğinize ben neden iki saat kuyrukta bekliyorum diye sorgulamadığınız için bu durumlara gelindi.

SON SÖZ: HAYATIN SIRRI, ÇOK ÇOK FENA KANDIRILMANIN ZEVKİNİ TAKDİR ETMEKTİR.
OSCAR WILDE