“Washington ekonomi üzerinden ülkemizi tehdit ediyor” diyen emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan F-35 uçağı ve S-400 kriziyle ilgili çarpıcı açıklamalar:

Şükrü Elekdağ


Sevgili okurlarım,

Türkiye’nin, Rusya’dan S-400 olarak tanımlanan hava savunma sistemini alma kararı, ABD ile aramızda derin bir krize dönüşmüş bulunuyor.

ABD Başkan Yardımcısı Mike Pence’in, “Türkiye’nin Rusya’dan S-400 almakla NATO ortaklığı arasında bir seçim yapması gerektiği” ve “Türkiye’nin S-400’leri alması halinde F-35 programından çıkarılacağı” yolundaki tehdit ve şantajına Cumhurbaşkanı Erdoğan şu sert cevabı verdi:

“S-400 füzeleri konusunda geri adım atmayacağız!..”

Restleşme, Ankara ile Washington hattında giderek artan tansiyonun ciddiyetini ortaya koymuş oldu. Bu gerginlik nedeniyle tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile iki bölümlük bir söyleşi yapmaya karar verdim. Söyleşimizin bugünkü birinci bölümünde Türkiye-ABD ilişkilerinin yansıttığı kritik durumun analizini yaparak S-400’lerin alınmasına hangi şartlarda karar verildiğini inceleyecek, ikinci bölümünde ise S-400 ve F-35 krizinin doğuracağı sonuçlarla Pence’in tehdidinin gündeme taşıdığı Türkiye-NATO ilişkilerinin geleceğini ele alacağız.

WASHINGTON, ‘YA F-35 YA DA S-400’ DİYOR

★★★

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Dünyadaki yeri, jeopolitik konumu ve askeri gücüyle coğrafyamızın en büyük devleti ve NATO’nun önemli bir üyesi olan Türkiye’ye karşı Pence’ın bu aşırı saldırgan tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Önce Pence’in tehditkar sözlerinin ABD yönetiminin Türkiye’ye gerçek bakışını yansıttığını vurgulamak isterim!.. Esasen, 9 Nisan tarihli New York Times Gazetesi’nde yayınlanan, ABD Senatosu Silahlı Hizmetler ve Dış İlişkiler komiteleri başkanlarının da aralarında bulunduğu iki Cumhuriyetçi ve iki Demokrat senatörün ortaklaşa kaleme aldıkları makale, bu hususu açıkça ortaya koyuyor. “Ya ABD uçağı, ya Rus füzesi, ikisi  birden olmaz” başlıklı bu makale şu üç noktayı vurguluyor: 1) S-400’leri alması Türkiye’nin F-35 projesinden dışlanmasına yol açacak. 2) Cumhurbaşkanı Erdoğan S-400 sistemini almakta ısrar ederse Türkiye’ye, ABD’nin ‘Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası’nın’ (CAATSA) öngördüğü yaptırımlar uygulanacak. 3) Bu yaptırımlar, Türkiye’nin ekonomisine ağır hasar vereceği gibi, uluslararası piyasaları da olumsuz etkileyecek, doğrudan yabancı yatırımları kaçıracak ve Türkiye’nin havacılık ve savunma sanayisine zarar verecek.

(U.D.): Sizce bu tehditkar makaleyi yazan kişilerin ABD siyasetindeki ağırlıkları nedir?

(Ş.E.): Bu husustaki kesin kanım, makalenin ABD Yönetimi ve Kongresi’nin ortak direktif ve onayıyla yazıldığıdır. Ankara, makalenin içeriğini ABD’nin yasama ve yürütme organlarının ortak mesajı olarak değerlendirmezse, büyük hata yapar. Zira sorun, S-400’lerin alınmasını aşmış durumda. Washington’un Ankara’ya verdiği mesaj şu: “Türkiye, ABD ile Rusya arasında bir seçim yapmalı.”  Bakınız, NATO’nun 70’inci yıl dönümü nedeniyle Washington’da 4-5 Nisan’da yapılan zirvede Rusya, bir numaralı düşman ilan edildi ve Rusya’nın saldırganlığına karşı yeni bir eylem planı üzerinde anlaşma sağlandı. Türkiye’nin de dahil olduğu 29 NATO ülkesi bu konudaki kararları kabul ettiler. Şimdi NATO’yla kendini eşdeğer sayan ABD Ankara’ya soruyor: “Kiminle ortaklık yapacaksın? Kabul ettiğin bu kararlar gereği benimle mi, yoksa Rusya ile mi? Bu konuda kesin kararını ver!..”

(U.D.): Aynı zamanda Türkiye’yi açık açık, “Erdoğan tercihini S-400 sistemi lehine yaparsa Türk ekonomisini mahvederiz!..” diye tehdit ediyorlar. Bu onur kırıcı, hasmane yaklaşımları yetmiyormuş gibi, ABD Senatosu’na bir de Doğu Akdeniz’le ilgili yasa teklifi sunuldu!..

(Ş.E.): Evet, “Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı Yasası- 2019” başlıklı bu yasa tasarısı, Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve İsrail’in oluşturduğu, bölgedeki doğal gaz rezervlerinin Avrupa’ya naklini öngören ittifaka ABD’nin de katılmasını içeriyor. Türkiye’ye karşı hasmane bir üslup, baskı ve tehdit içeren bu yasa tasarısı ülkemizin Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından meşru hakları çerçevesinde yararlanmasını engelleyici önlemler öngörüyor ve S-400’leri alması durumunda Türkiye’ye yaptırımlar uygulanmasını öneriyor.

ABD’DEN TÜRKİYE’YE KARŞI ENERJİ HAMLESİ

(U.D.): Peki Washington bu cüreti nereden buluyor?

(Ş.E.): Bu cüret ekonomimizin durumundan kaynaklanıyor. Sert bir daralma ve kriz sürecindeki Türk ekonomisi, rekor “risk primi” ve ürkütücü boyuttaki dış borcuyla dünyadaki en kırılgan ekonomilerin ön saflarında yer alıyor. Bu durum Washington’daki yöneticilerin, “Ankara eninde sonunda kapımızı çalmaya muhtaç, bu nedenle baskımıza  direnemez, bir noktada  istediğimizi kabule mecbur kalır” diye düşünmelerine yol açıyor. ABD’li yöneticilerin zihinlerinin bir köşesinde ülkemizin içine düştüğü zafiyet ve aczin olduğu muhakkak, ancak, S-400’ler konusundaki ısrarlı tutumlarını teknik güvenlik argümanlarına dayandırıyorlar.

(U.D.) Nedir bu argümanlar?

(Ş.E.): Washington konuya bir ulusal güvenlik meselesi olarak baktığını söylüyor ve S-400’lerin Türkiye’de konuşlanması halinde Rusya’nın F-35’lere yönelik siber- elektronik casusluk yapacağında ısrar ediyor. Pentagon, Rusya’nın, S- 400’lerin önceki modellerine nazaran çok daha hassas olan sensör ve gelişmiş radarlarından yararlanarak F-35’lerin elektronik sistemlerine nüfuz edeceğini ve “bu 5. nesil, radara düşük görünürlü, ultra modern uçağa üstünlük sağlayan eşsiz teknolojik sırları” elde edeceğini öne sürüyor.

S-400 FÜZELERİNİ ALMAYA NASIL KARAR VERDİK?

(U.D.): Şimdi Ankara’nın S-400’leri hangi koşullarda aldığına gelelim...

(Ş.E.): Balistik füzelere karşı savunmanın “yakıcı tehdit” olarak AKP iktidarının gündemine girmesi şöyle oldu: 2012’de Esat rejimi Türkiye’ye ait bir savaş uçağını düşürünce iktidar, buna nasıl cevap vereceğini araştırdı. Bu araştırma Suriye’nin, askeri hedeflerinin vurulması durumunda elindeki çok adetteki Scud balistik füzesiyle Türkiye’ye misilleme yaparak ağır hasar vereceğini ortaya koydu. Özellikle Scud-C füzeleri Ankara’yı ve Ankara’nın doğusunda Anadolu’da her noktayı vurabilecek bir menzile sahipti. Türkiye’nin talebi üzerine NATO, Suriye’den kaynaklanan tehdidi karşılamak üzere Adana’ya Patriot, Kahramanmaraş’a da Sampt-T hava savunma sistemleri konuşlandırdı. Bunları belirtmemin amacı, Türkiye’nin askeri ihtiyacının balistik füze savunması alanında olduğunu vurgulamak içindir. Bu noktaya mim koyunuz!.. AKP hükümeti 2013’te balistik füzelere karşı savunma oluşturmak amacıyla Patriot sistemini almak için ABD’ye başvurdu. Ankara, zaman içinde kendi milli füze-savar sistemini geliştirmek istiyor bu nedenle de böyle bir alımın teknoloji transferi ve ortak üretim şartını da kapsamasına büyük önem atfediyordu. ABD bu şartları kabule yanaşmayınca Patriot’lar alınmadı. Bunun üzerine Ankara, “Yüksek İrtifa Hava ve Füze Savunma İhalesi” açtı. İhaleyi Çin kazandıysa da iki yıl süren pazarlıklar sonuç vermedi.

(U.D.): Ama Çin’in, füze-savar sisteminin Türkiye’de üretilmesine razı olduğu yolunda basında haberler çıkmıştı...

(Ş.E.): Çin teknoloji transferini ve ortak üretimi kabule yanaşmadı... Bu sırada 15 Temmuz 2016 darbe girişimi vuku buldu. Bu dönemde darbe girişimine kuşkuyla bakmaları nedeniyle Ankara’nın ABD ve Avrupa devletleri ile ilişkilerinde gerginlik yaşanırken, Kasım 2015’te Rus jetinin düşürülmesiyle Rusya ile bozulan ilişkiler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Putin’den özür dilemesiyle düzelmeye ve iyileşmeye başladı. Kuzey komşumuzla ilişkiler dostane denebilecek bir seyir izlerken, ABD’nin, modern silahlarla donattığı PKK/PYD kontrolünde Suriye’nin kuzeyinde garnizon bir devlet kurma projesi de Ankara- Washington ilişkilerini geriyordu. Ankara’nın Rusya’dan S-400 sistemini alma kararı böyle bir siyasi ortamda oluştu. Bu karar, rasyonel devlet aklı ile alınan bir karar olmayıp bir kişinin etkisiyle alınan siyasi bir karardı. Çünkü Rusya’dan alınacak S-400 sistemi uçaklara karşı savunmada etkili bir silah olmakla beraber, balistik füzelere karşı tamamen etkisizdir... Yani, S-400 Türkiye’nin karşı koymak istediği tehdidi karşılama kapasitesine kesinlikle sahip değil!.. Türkiye’nin başına bela olan S-400’lerin hikayesi böyle...

RUSLAR TEKNOLOJİ TRANSFERİ YAPMAZ

(U.D.): Ancak, bazı savunma ve strateji uzmanları, S-400’lerin Patriot’lara kıyasla daha üstün niteliklere sahip olduklarını iddia ediyorlar.

(Ş.E.) Bu hatalı bir görüş!.. S-400 sistemi uçaklara karşı savunmada gayet etkili bir silah, ancak NATO radar ağına entegre edilmeden, sadece kendi radar sistemleri ile münferiden (stand alone) kullanıldığından balistik füzeleri durdurma kabiliyeti sıfıra yakın!.. Patriot’lara gelince, bunlar NATO radar ağına entegre bir şekilde çalışıyorlar. NATO’nun, uzun menzilli radarlardan, ABD istihbarat uydularından ve AEGİS gemilerinden (erken uyarı radarları ve balistik füze savunma sistemiyle donatılmış gemiler) yararlanan küresel radar mimarisi erken ihbar (early warning) yeteneğine sahip bulunuyor. Bu  önemli yetenek sayesinde, muhtemel saldırgan tarafından ateşlenen balistik füzeler daha ateşlenme anında tespit ve teşhis edildiği gibi, yörüngeleri de erken saptanıyor. Bu suretle saldırganın ateşlediği balistik füzenin oluşturduğu hedefi imha edecek füze-savar sisteminin tetiğinin zamanında çekilmesi mümkün oluyor. NATO radar ağından ve erken ihbar yeteneğinden yararlanamayan S-400 sisteminin sadece kendi 400 kilometre menzilli radarıyla, kısa, orta ve uzun menzilli balistik füzeleri durdurma kabiliyeti sıfıra indirgeniyor. Sonuç olarak, Rusya’dan S-400’ler alınırsa, bunlar hava savunmamıza bir katkı sağlayacak fakat Türkiye, balistik füzelere karşı hâlâ savunmasız kalacaktır. Bu hususları, “Rusya ile Yapılan S-400 Anlaşması Sakat” (06.09.2017) başlığıyla SÖZCÜ’de yayınlanan söyleşimizde de dile getirmiş ve füze savunma ihtiyacının karşılanması için tercih edilmesi gereken akılcı yolu da izah etmiştim. Arzu eden okurlarımız önerilerimi bu söyleşiden okuyabilir.

(U.D.): Birinci bölümde son sorum Ankara’nın, Rusya’nın S-400 satışı çerçevesinde teknoloji transferini kabul ettiği açıklaması hakkında olacak...

(Ş.E.): Bu kesinlikle doğru değil!.. Putin’in sözcüsü Dimitri Peskov, S-400 satışında teknoloji transferi ile ortak üretimin söz konusu olmadığını açıkladı...

DEVAM EDECEK