Terör kurbanı minikler Nupelda ve Ayaz...


Tunceli-Ovacık’ın Çakılyayla Mezrası’nda yaşayan dünyalar güzeli Nupelda henüz 4 yaşındaydı.
Ayaz da 8’inde.
Elele oynamaya giderken, PKK’lı teröristlerin döşediği mayına basıp cennete gittiler!..

★★★

Onlarla ilgili haberleri yaşlı gözlerle okurken, anaların yitip giden yavrularının ardından attıkları çığlıklar ve yaktıkları ağıtlarla dolu, hayatım boyunca kabusum olan o kapkara gün, korkunç sahnelerin peş peşe aktığı bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı.

★★★

Merhum Turgut Özal Başbakan...
Aralarında benim de bulunduğum gazetecilere GAP bölgesini, oradaki dev yatırımları gezdiriyor.
Şanlıurfa’da, Atatürk Barajı’nda başlayan turumuz, Diyarbakır’da sona eriyor.
Programa göre Özal, Diyarbakırlılara bir konuşma yapacak ve sonra yaşadığımız şehirlere döneceğiz.
Miting saati yaklaşırken İdil’e bağlı Yuvalı Köyü’nün PKK baskınına uğradığı ve çok sayıda yurttaşımızın hayatını kaybettiği haberi geliyor.
Özal ve beraberindekiler hemen helikoptere atlayıp, olay yerine uçuyorlar.
Ben de son dakikada helikopterlerden birine binmeyi başarıyorum.
Köye geldiğimizde korkunç bir durumla karşılaşıyoruz.
Evler bombalanmış, yakılıp yıkılmış, deyim yerindeyse taş taş üstüne bırakılmamış! Bombalardan kurtulan kim varsa kadın, erkek, yaşlı, çocuk demeden kurşuna dizilmiş. Her tarafa cesetler saçılmış. Hayvanlar, hatta tavuklar bile öldürülmüş!..

★★★

Evlatlarının cesetleri üzerine kapanmış anaların feryatları gökyüzüne yükselirken, iki özel harekat polisi yanıma geliyor. Ellerindeki gazeteye sarılı bir şeyi gösterip “Bakar mısın abi?” diyorlar.
Açıyorum, açıyorum... Sonunda ne göreyim?
Küçük parmağım büyüklüğünde, en fazla birkaç aylık bir bebeğin bombalarla kopmuş ayağı değil mi?..
O ana kadar yay gibi gerilmesine karşın güçlükle tuttuğumuz sinirlerimiz boşalıyor, hıçkırıklarımız ağıtlara karışıyor.

★★★

Terör cellatlarının olduğu her ülkede analar, yitip giden yavrularının ardından ağıtlar yakar.
Örneğin, 1982’deki iç savaş sırasında Orta Amerika ülkelerinden yoksul El Salvador’a gitmiştim.
Uçaktan inip, başkent San Salvador’un merkezindeki otelimize gelinceye kadar 7-8 yerde, anaların Amerikancı faşist yönetim güçlerince öldürülüp yol kenarına atılmış çocuklarının cesetlerine kapanıp feryat ettiklerini gördüm.

★★★

Birçok terör haberi yapmış bir gazeteci olarak bilirim ki bu cellatlara evlatlarını kurban veren analar, çocuklarına bir an önce kavuşmak için yaşarlar. Hiç kuşkusuz babalar, kardeşler, akraba ve dostlar da perişan olurlar ama ana yüreği başkadır.
Hiç unutmam, bir bayram sabahı terör şehidi astsubay evladının mezarını çiçeklerle süslemeye çalışan bir şehit annesi “Canımın parçası yavrum, evladım gitti, yüreğime kor düştü. Bu ateş yaşadığım sürece yüreğimi yakıp duracak. Ancak onunla buluştuğumda sönecek” demişti!..

★★★

Emperyalizme karşı unutulmaz direniş sergileyen büyük devrimci Che Guevara, şu sözleri sanki dün, minik Nupelda ve Ayaz’ın ardından söylemiş gibi:
“Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar,
Ya ölmeli cellatlar, ya da hiç doğmamalı çocuklar!..”