Çocukluğumun iki unutulmaz tadı vardı.
Birincisi, bisküvilerin arasına lokum sıkıştırıp yemek, diğeri ise çikolata!.. Hele kırılmış olarak satılan Beyoğlu çikolatasına bayılırdım!
Özellikle bayram günleri paraları toplayınca arkadaşlarla ilk işimiz, mahalle bakkalının yolunu tutmak olurdu...
Bakkal Mehmet amca, üç-beş kiloluk kutulardan kepçeyle aldığı bisküvileri kese kağıdına doldurur, lokumu da ayrıca külaha koyup sunardı.

★★★

İlk gençliğimin İstiklal Caddesi’ndeki bir dükkan, sadece Beyoğlu çikolatası satardı.
Küçücük vitrini tepeleme çikolata ile dolup taşardı.
Arkadaşlarla ne zaman önünden geçsek, hepimizin ağzımızın suyu akardı.
Çünkü çok pahalı olduğundan harçlıklarımızla yanına bile yaklaşılmazdı!..

★★★

Televizyonda tanındıktan sonra bir gün İstiklal Caddesi’nde yürüyordum.
Tam o dükkanın önünden geçerken, içeriden kocaman çikolata parçası tutan bir el uzandı.
Sahibi gayet nazik bir şekilde “Uğur Bey afiyetle yiyin” diyerek, bunun bir ikram olduğunu anlattı.
“Teşekkür ederim ama çok geç. Siz bu ikramı bana lise yıllarımda vitrine ağzım sulanarak bakarken yapacaktınız” dedim.
Anılarıma veda edip Taksim’e doğru ilerledim...

★★★

Ah o yıllar...
Henüz kente ihanet edilmemişti, her şey tertemizdi.
İnsanların kalpleriyle birlikte gıdalar da kirlenmemişti!
Köşeyi dönmek için halkın sağlığıyla oynamak, kimsenin aklının ucundan geçmezdi!


★★★

Önce ekmekler bozuldu, sonra her şey!..
İlk büyük hayal kırıklığını, arasına lokum sıkıştırıp afiyetle yediğimiz bisküvilerin üretildiği fabrikada yaşadım.
Bir ihbarı değerlendirmek üzere gittiğimiz tesiste engellemeleri aşıp içeriye girdiğimizde gözlerime inanamadım! Makinelerin tümü kir pas içindeydi. Yoğun pas nedeniyle renkleri kahverengiye dönüşmüştü. Her tarafı örümcek ağları kaplamıştı.
Teneke bisküvi kutularının içi fare doluydu!..
Farelerin bazıları öylesine iriydi ki, içine zor sığdıkları kutularla birlikte tangur tungur sesler çıkararak kaçışıyordu!..
Üretimde kullanılan kuyunun suyu, mazottan daha koyuydu!
Şimdi sıkı durun!
Fabrikanın sahibi, o dönemin Gıda İşverenleri Sendikası ve Milli Prodüktivite Merkezi Başkanı idi!

★★★

Bu şoku atlatmaya çalışırken, daha beterlerini yaşadım!
Bazı çikolata fabrikalarında son tüketim tarihi çoktan geçmiş çeşitlerin piyasadan toplanarak tekrar kullanıldığını, ya da etiket değişikliğiyle, sanki henüz üretilmiş gibi piyasaya sürüldüğünü saptadım!..
Mide bulandırıcı hilelere tanık oldum.
Bunların büyük bölümü merdiven altı tabir edilen kaçak yerlerdi.
Ancak aralarında Tarım Bakanlığı’ndan üretim izni almış olanlar da vardı.
Hatta biri, Amerika’ya bile ihracat yapıyordu!..

★★★

Hiç unutmuyorum.
Denetimlerden birine, İstanbul İl Sağlık Müdürlüğü yetkililerinden İrfan Yılmaz’la birlikte gitmiştik.
İrfan Bey çok dürüst, mevzuatı gayet iyi bilen, titiz ve çalışkan bir bürokrattı.
Çikolata fabrikası sahibinin hazırlattığı “ikram kolilerini’’ almayı reddedince, inanılmaz iftiraların hedefi olmuştu!
Ülkede dürüstlük yılları bitmiş, dürüst olanların cezalandırıldıkları yıllar başlamıştı!..

★★★

Bir gün bu değerli insana “Allah aşkınıza beni, hile hurda yapılmayan, hijyene dikkat edilen, ürünlerini gönül rahatlığıyla yiyebileceğim bir yere götürün. Koskoca İstanbul’da yok mu böyle bir yer” diye sordum.
Olmaz olur mu Uğur Bey çok var! Gelin sizi örnek bir tesise götüreyim!’’ dedi.
Hiç haber vermeden, Esenyurt’taki bir çikolata-pasta fabrikasına gittik.
İçeriyi dolaşmaya başlayınca kendimi sanki çikolata fabrikasını değil de uzay laboratuvarını geziyormuş gibi hissettim.
Her taraf pırıl pırıldı.
Makineler son teknoloji ürünüydü.
Temizlik ve hijyen anlayışı en üst düzeydeydi.

★★★

Bu büyük başarıyı sağlayan kişi, eğitimini ortaokulu birinci sınıfta bırakmış, 13 yaşından bu yana gece gündüz demeden çalışan, Selahattin Ayan adlı mütevazı iş adamı...
Gece- gündüz çalışıyor derken, inanın hiç abartmıyorum.
Fabrikadan gece 23.00’te çıkıyor, sabah gün ışımadan 03.00’te işbaşı yapıyor.
Günde 3-4 saat uyuyor.
Paraya pula değer vermiyor, ödenekleri yetmediğinden resmi tören ikramlarında zorlanan kamu yetkililerine, hazırladığı dev pastalarla karşılıksız yardım ediyor.
Çocukların çikolatayı çok sevdiklerini bildiği için, sık sık okulları davet ediyor.

★★★

Beni en etkileyen yanına gelince...
Öğrencileri fabrikanın girişinde çikolatadan imal ettiği, musluğundan çikolata akan çeşmede karşılıyor.
Onlara bardak dolusu çikolata içiriyor, minik elleriyle pasta yaptırıyor.

★★★

Dün alışveriş yaptığım bir marketin önünde küçük bir çocuk çığlık çığlığa ağlıyor, annesi paralarının kalmadığını söyleyerek çikolata isteyen çocuğunu susturmaya çalışıyordu.
Anne benim almamı da kabul etmiyordu.
Çocuk çığlık attıkça, gözümün önüne çikolata akan o çeşme  geliyordu.
İçimden çikolata alamayan tüm çocukları oraya götürmek, hepsine kana kana içirmek geçiyordu.