Neyyire Hanım, evinin penceresinden, bahçede bir köşede tek başına oynayan oğlu Hasan’a hüzünle bakar.

Onu üzen çocuğunun hiç konuşmaması, ağzını açıp tek kelime dahi etmemesidir.

Bir komşusu çocuğunun padişahın yemeğinin artığını yerse, dilinin çözüleceğini ve sonrasında bülbül gibi şakıyacağını söyler!..

Anne çaresiz bir şekilde Saray’a ulaşır.

Padişah 2’nci Abdülhamit’tir.

Bir görevli durumu ona aktardığında “Olmaz böyle şey” cevabını alır.

Ancak çocuğun Ertuğrul Firkateyni’nin Kaptanı Ali Bey’in torunu olduğunu öğrenince, kabul eder.

★★★

İmparator Meji’nin İstanbul’a gönderdiği armağanlara karşılık, Japonya’ya bir sefer düzenlenir.

Oysa “Ertuğrul”, Haliç’te 11 yıl boyunca bir dubaya bağlı olarak duran, dibi midye bağlamış hurda bir gemidir.

Yine de yelkeni olduğundan tercih edilir.

Hazırlıklar tamamlanır.

Okyanus’a yelken açacak ilk gemimizdir Ertuğrul.

Kaptan Ali Bey ve denizciler, bir yaz günü, Kız Kulesi’nden top atışlarıyla uğurlanırlar.

Ertuğrul, üç ayda alınması gereken yolu bir yılda tamamlar ve Yokohama Limanı’na varır, armağanlar İmparator Meji’ye sunulur.

★★★

Geri dönülecektir ama fırtına mevsimi onları beklemektedir. Limanlardan alınacak yiyeceklerin, İstanbul’a ucu ucuna yeteceği hesaplanır.

Japonya’da 2 ay süreyle fırtına mevsiminin durmasını beklemenin açık denizde 2 ay aç kalmak anlamına geleceğini ve ilk kez bayrak taşıdığımız Okyanus ülkelerinde dilenci konumuna düşüreceğini iyi bilen ve bunu onuruna yediremeyen kaptan, elindeki bir miktar parayla, geri dönüş yolculuğuna çıkar.

★★★

Korkulan olur ve Ertuğrul, 16 Eylül 1890’da, Oşima Adası yakınlarında fırtınaya yakalanır.

Korkunç fırtınada 69 denizci yüzerek kurtulur. 500 denizcimiz hayatını kaybeder.

Ölenlerin arasında Kaptan Ali Bey de vardır.

★★★

Acılı anneanne Ayşe ve kızı Neyyire’nin tek umutları küçük Hasan’dır artık.

Hasan Padişah’ın yemeğinden arta kalanları yer ama yine de konuşamaz.

Aradan günler geçer ve hiç beklenmedik bir anda dili çözülür Hasan’ın.

Ne var ki başka bir sorun çıkmıştır ortaya.

Hasan her gün evdeki terlikleri toplayıp odasına kapanmaktadır.

Kapı deliğinden odayı gözetleyen annesi oğlunun yere dizdiği terliklerin karşısına geçip konuştuğunu görür.

Eyvah der, oğlumun dili açıldı ama bu kez de aklını kaçırdı!..

★★★

Kulağını kapıya iyice dayayıp konuştuklarını dinler ve sözlerinin son derece bilgi dolu olduğunu fark eder.

Hasan, dayısı Rauf’a ders vermek için gelen öğretmenin sözlerini ezberleyerek terliklere tekrar etmektedir.

Çocuğunun “öğretmencilik” oynadığını anlayan Neyyire Hanım’ın o anda yüzüne yayılan gülümseme, yıllar sonra tüm ülke çocuklarının yüzlerine yansıyacaktır.

★★★

Hasan büyüdüğünde halkını bilgisizliğin karanlığından kurtaracak nice öğretmenin yetişeceği Köy Enstitüleri’ni kurar.

Bununla kalmaz, bilgiye ulaşmak isteyen öğrencilere köprü olacak ilk Türkçe Ansiklopedi’yi de hazırlar.

Dünya Edebiyatı’nın klasiklerini Türkçe’ye çevirtir.

Ülkesinde Ankara Devlet Konservatuvarı gibi nice çağdaş eğitim kurumunu açarken UNESCO’nun kuruluşuna imza atanlardan biri olur. 

★★★

Ertuğrul Firkateyni’nin Kaptanı Ali Bey’in torunu Hasan; Cumhuriyet döneminin unutulmaz Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’dir.

Yücel, büyük cesaretle, yılmadan, zorlukların üstüne giden dedesinden miras aldığı yelkenleri, yıllar sonra bilginin rüzgarına açan eğitimci olarak efsaneleşir...

UĞUR DÜNDAR’IN NOTU: Değerli Sunay Akın’ın ASLANLI YOL adlı kitabında bunun gibi bir çok çarpıcı gerçek, çok başarılı anlatımlarla resimli olarak yer alıyor. Okumanızı, özellikle çocuklarınıza okutmanızı öneririm.