Onunla son olarak, 7 Kasım 2017’de görülen SÖZCÜ duruşmasında yan yana gelmiştik.
Gazetenin sahibi oğlu Burak Akbay ve çalışanlarının uğradığı haksızlık karşısında çok üzüntülüydü.
Öyle ki ifadesini verirken gözyaşlarını tutamamış ve “SÖZCÜ bağımsız, Atatürkçü bir gazetedir. Biz de Atatürkçü bir aileyiz. Ne benim, ne oğlumun, ne de ailemde bir ferdin, FETÖ ile en ufak bir ilgisi olamaz. Zaten SÖZCÜ Gazetesi ilk gün, Atatürk’ün mavi gözleriyle çıkmıştır. FETÖ iddiasını şiddetle reddediyorum” demişti.
O gün Gökmen Ulu kardeşim tahliye edilince, hepimiz davanın sonuna gelindiğini düşünüp sevinmiştik.
Ben de yaşadığım kent İzmir’e sevinç ve umutla dönmüştüm.

★★★

Ama sonra ek bir iddianame daha hazırlandı ve dava uzadı.
Metin Yılmaz, Emin Çölaşan, Necati Doğru, Mustafa Çetin ve Yücel Arı gibi mesleğimizin yüz akı arkadaşlarımız da yargılananlar arasına dahil edildiler.
Bu arada yandaş bir yayın kuruluşunun tetikçileri iftiralarla hepimize yaylım ateşine başladılar.
Ertuğrul’u, Ergenekon ve Balyoz gibi FETÖ kumpaslarındaki yöntemleri kullanarak, firari  FETÖ’cülerle  sosyal medyada iletişim halindeymiş gibi gösteren sahte yazışmalarla vurmaya kalktılar!
Hemen savcılığa suç duyurusunda bulundu, Türkiye’nin en saygın bilirkişilerinden kumpası ve sahteciliği belgeleyen raporlar aldı, davalar açtı ama bunların sonucunu göremeden ansızın aramızdan ayrıldı.

★★★

Kendine özgü, benzeri bulunmayan bir gazeteciydi.
Çalıştığı Günaydın Gazetesi’nin tirajının 1 milyona vurmasında büyük payı olan çok çarpıcı röportajlar yapmıştı.
En umulmadık yerlere gider, saraylara ve devlet başkanlarının yanlarına kolayca girer, konuşturulması çok zor insanlara, çarşaf çarşaf yayımlanan laflar söyletirdi.
Bir bakardınız Ertuğrul, Afrika’da Pigme’lerin arasında, onların bilinmeyen yönlerini anlatıyor, bir başka günde ise Kafkasya’da 100 yaşını aşan insanlarla birlikte, uzun yaşamın sırlarını çözmeye çalışıyor!..
Ya da yurt dışına kaçan bir bankere, kimlerden hangi vaatler ve garantilerle ne kadar para topladığını ve onları hiç beklemedikleri bir anda yüzüstü bırakıp kayıplara nasıl karıştığını tüm içtenliğiyle itiraf ettiriyor!..
Hiçbiri olmazsa, günlük gelişmelerde meslektaşlarına haber atlatıyor ama kendisi asla haber atlamıyor!..

★★★

Ertuğrul spordan hiç kopmadı.
Askerliğini Trakya’da Lüleburgaz’ın bir köyünde Yedeksubay Öğretmen olarak yapmıştı. O dönemde bile okulda kendi üretimi halterler kullanmıştı. Galiba “Ekşisözlük”te, onların yakın zamana kadar orada durduklarını ve köylülerin hâlâ yararlandıklarını okumuştum.
Hayatının son 20-25 yılını spora ve sağlıklı yaşama adamıştı.
Kendi adını taşıyan gıda takviyelerini, insanların sağlıklı yaşam arzularına katkıda bulunmak amacıyla üretiyordu.

★★★

Görünürde hiçbir sağlık sorunu yoktu.
Spor yaparken kendisini ayaklarından sarkıtıp dakikalarca sallanacak kadar güçlü ve sağlıklıydı.
Ama insanı içten içe yiyip bitiren bu kahır var ya bu kahır...
Kabuslarda bile görülemeyecek bir iftirayla karşı karşıya kalmak...
Tek evladının hasretini çekmek, oğlunun neredeyse duvarlara tırnaklarıyla tırmanarak sıfırdan bugünlere getirdiği Türkiye’nin en büyük gazetesi SÖZCÜ’nün başında duramayıp, adeta sürgün hayatıyla yurt dışında yaşamasına katlanmak, onu kahrediyordu...
Tetikçiler hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunduktan iki gün sonra ameliyat olmak zorunda kaldığını yazarsam, yaşadıklarını anlatmak için başka söze gerek kalmaz sanırım.
Allah rahmet eylesin, mekanın cennet olsun, geride bıraktığın acılı yakınlarına ve SÖZCÜ ailesine de sabır versin sevgili Ertuğrul...