90’lı yıllarda, dönemin önde gelen liderlerinden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adaylığı teklifi aldığımda, 30 saniye bile düşünmeden “Hayır” cevabını vermiştim. Gerekçe olarak da gelecekte toplumun beni, “bilgilenme hakkına yılmadan, cesaretle hizmet eden bir gazeteci” olarak anmasından başka bir şey istemediğimi söylemiştim. Ama doğrusunu isterseniz “Kabul etseydim nasıl bir belediye başkanı olurdum?” sorusunu da kendi kendime sormadan geçememiştim.
Her seferinde kısa bir süre düşündükten sonra da şu cevabı vermiştim:
“Şeffaf olur, tüm önemli kararlarla harcama ve ihaleleri canlı yayınlar, halka hesap verirdim!..”
O zamanlar akıllı telefonlar yoktu. Dönemin teknik imkanlarından yararlanarak kentin çeşitli alanlarına büyük ekranlar yerleştirir, canlı yayınlarla icraatımızın izlenmesine imkan sağlardım.
Kendim aday olmadım ama bu düşüncemi sohbetlerde bazı adaylarla paylaşıp onlara önerdim.
Uygulamaları halinde toplumdan büyük destek alacaklarını söyledim, ama yapmadılar!..

★★★

İnancım odur ki bu şeffaflığı sağlamış olsalardı, pek çok skandal, örneğin SHP/CHP’nin peşinden yıllarca pranga gibi giden İSKİ rezaleti yaşanmazdı. İSKİ, İstanbul’un şehir şebeke suyuna katılan klorun fahiş fiyatla alımından kaynaklanan bir yolsuzluk olarak bilinir. Mahkumiyet kararı da bu dosya üzerinden verilmiş, tek kuruş rüşvet almadığı halde Genel Müdür Ergun Göknel yıllarca cezaevinde bu nedenle yatmış, klorları belediyeyi kazıklayarak sattığını itiraf eden Halil Bezmen ABD’ye, tutuklanma korkusu yüzünden kaçmıştı.
Oysa İSKİ aysberginin ana gövdesini ve asıl büyük skandalı, ihalelerin Ankara’dan gelen telefonlarla yandaş müteahhitlere verilmesi oluşturuyordu. (Rezaletin bu boyutu ayrı bir yazı konusudur.)
ARENA’da bu yönünü de anlattık ama kamuoyunun dikkati, aldatılan eş, onun yerini alan genç bir kadın ve dönemin önde gelen iş adamının adı çevresinde yaşanan klor yolsuzluğuna odaklandığından, üzerinde duran pek olmadı!
Yine de İSKİ skandalı günümüzdeki yolsuzluklarla kıyaslandığında denizdeki bir su zerreciği kadar küçük kalır.

★★★

Tam umudumu kaybetmek üzereydim ki şeffaflık, nihayet bu baharla birlikte geldi.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Meclis’te çoğunluğu elinde bulunduran AKP’li üyeler, halk yararına yapılacak işleri engellemeye başlayınca hemen verdiği sözü tuttu ve canlı yayına geçti. Akıllı telefonlardan Meclis görüşmelerini izleyenlerin sayısı televizyon başındakileri katlayınca AKP’liler çark etmek zorunda kaldı!..
Dün sosyal medyada paylaştığım bir yorumla, uygulamadan duyduğum memnuniyeti belirterek şunları yazdım:
“İhalelerin ve bütçe harcamalarının da halkın denetimine açılmasıyla devrim gibi bir sürecin başlayacağına inanıyorum...”
Kısa süre sonra umudumu arttıran bir mesaj aldım. İYİ Parti’den Belediye Meclis Üyesi seçilen Dr. Taylan Yıldız, “Uğur Bey, çok haklısınız. Şeffaflık demokrasinin olmazsa olmazıdır. Biz katılımcı demokrasiyi daha da ileriye taşıyacağız. Halkımızı Meclisimizde söz sahibi yapacağız...” diyordu.
Tam da yıllardır özlemle beklediğimiz bir paylaşım, değil mi?

★★★

Düşünün sevgili okurlar,
Tüm Millet İttifakı belediyeleri şeffaflığa yelken açmış, harcanan kör kuruşun bile hesabını veriyor ve ihaleleri halkın gözü önünde karara bağlıyorlar... Ayrıca müfettiş terörüne meydan bırakmamak için de iç denetimlerini bağımsız ve dürüst maliye uzmanlarından oluşan kurullara yaptırıyorlar.
Böylesine dürüst, şeffaf ve hesap verebilir anlayışla çalıştıktan sonra onları kim durdurabilir?

★★★

Hakikaten bahar bu yıl, umut saçan güneşli günlerle geldi...