“Türklerin Karlofça’da başlayan toprak kayıpları Lozan’da durdurulmuştur” diyen 26’ncı Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’dan tarihi tespitler:

Sevgili okurlarım,

Lozan Barış Antlaşması’nın 96’ncı yıl dönümünü kutluyoruz.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) 26’ncı Genelkurmay Başkanı Emekli Orgeneral İlker Başbuğ’la yapacağımız söyleşide, Lozan Barış Antlaşması’nın tüm yönlerini konuşacağız.



UĞUR DÜNDAR: Lozan Barış Konferansı’na sadece Ankara Hükümeti’nin katılmasına ve heyete kimin başkanlık edeceğine, Mustafa Kemal Paşa nasıl karar verdi?
İLKER BAŞBUĞ:  Barış Konferansı’nın toplanacağı haberleri duyulmaya başlanmıştı. İngiltere konferansa İstanbul Hükümeti’nin de çağrılabileceğini düşünüyordu.
Mustafa Kemal Paşa’nın bu konudaki görüşü ise netti: “Barış Konferansı’nda Türkiye Devleti yalnız ve ancak TBMM Hükümeti tarafından temsil olunur.”
30 Ekim 1922’de Meclis’e bir önerge sunuldu. Önergede şu hususlar yer almaktaydı: Türkiye Devleti namıyla genç, dinç, milli halk hükümeti esasları üzerine dayalı Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM)  Hükümeti kurulmuştur.
Yeni Türkiye Hükümeti çöken Osmanlı İmparatorluğu yerine geçmiş olup, onun milli sınır dahilinde yegâne varisidir.
Neticede; 1 Kasım 1922 günü saltanatın kaldırılması TBMM’de kabul edildi. Bana göre, “Türk Devrimi”nin başlangıç günü o gündür. Yani, 1 Kasım 1922’dir. Ortada sadece tek bir güç vardı. O da Ankara’daki TBMM ve onun hükümetidir. Bu sorun çözüldükten sonra, Barış Konferansı heyetine kimin başkanlık edeceği konusuna geçilmiştir.
Rauf (Orbay) Bey o sırada Vekiller Heyeti Başkanı’dır. Başkanlık için önde gelen adaydır.

ATATÜRK NEDEN İSMET İNÖNÜ’YÜ TERCİH ETTİ?

UĞUR DÜNDAR: Rauf Bey’in neden önde gelen aday olduğunu da açar mısınız?
İLKER BAŞBUĞ: Vekiller Heyeti Başkanı olarak bu görevi üstlenmesi doğaldır. Rauf Bey biliyorsunuz, Bahriye Nazırı olarak 30 Ekim 1918 günü imzalanan Mondros Mütarekesi görüşmelerinde, Osmanlı tarafını temsil etmişti. Üzerinde Mondros Mütarekesi’nin ağır yükü vardı. Lozan Barış Konferansı’na heyet başkanı olarak katılıp, bu durumu dengelemek istiyordu. Ancak, Rauf Bey’in heyet başkanlığı konusunda Mustafa Kemal Paşa pek emin değildi. Aslında aklında İsmet Paşa vardı. Çünkü ilk diplomatik görevi olan, Mudanya Konferansı’ndaki görevini başarı ile yürütmüştü.
Mustafa Kemal Paşa bu sorunu büyük bir ustalıkla çözmüştür.

UĞUR DÜNDAR: O halde sorayım. nasıl çözdü?
İLKER BAŞBUĞ: Cevabı “Nutuk”tadır. Mustafa Kemal Paşa bu durumu şöyle anlatır.:
“Rauf Bey’in başkanlığı altındaki heyetin, bizim için hayati önemi olan bu konuda başarı kazanabileceğinden emin olamıyordum. Rauf Bey’in de kendisini zayıf görmekte olduğunu hissediyordum. Müşavir olarak İsmet Paşa’nın yanına verilmesini teklif etti. Görüşümü belirtirken; İsmet Paşa’dan müşavir olarak elde edilecek yarar sınırlıdır. İsmet Paşa, başkan olursa, kendisinden azami ölçüde yararlanabileceğine inanıyorum dedim.”
Mustafa Kemal Paşa, daha sonra İsmet Paşa’ya Barış Konferansı’na heyet başkanı olarak gideceğini söylemiştir. İsmet Paşa, ilk önce asker olduğunu söyleyerek özür dilemiş, ancak sonunda Mustafa Kemal’in emrini yerine getirmiştir.

UĞUR DÜNDAR: Dışişleri Bakanlığı’na getirilen İsmet Paşa 8 Kasım 1922 günü İstanbul’dan Lozan’a hareket etti. Aldığı davet üzerine ilk önce Paris’e gitti. Orada bazı görüşmelerde bulundu. Kimlerle görüştüğü konusuna açıklık getirir misiniz?
İLKER BAŞBUĞ: Daha önce Anadolu’da tanıştığı Franklin Bouillon ile de bir araya geldi. Bu görüşmede Bouillon’un İsmet Paşa’ya yaptığı tavsiyeler gerçekten çok önemlidir.
Bouillon’un İsmet Paşa’ya yaptığı tavsiyeler şöyle:
“Mutlaka zaman kazanmalısınız. Çünkü sizi tanımıyorlar. Anadolu’yu bilmiyorlar. Yaptığınız işi her yerde olan bir askeri ayaklanma gibi görüyorlar. Kendinizi mutlaka onlara öğretmeniz lazım. Bunun için zamana ihtiyacınız var. Konferans’ta uğraşa uğraşa, yıprata yıprata bütün gerçekleri anlatacaksınız
Bu sözler 96 yıl önce söylenmiştir. Neredeyse bir asır once... Peki bugün ne değişti? Bugün dünya bizi gerçekten tanıyor mu?
Bize düşen görev, Türkiye’nin durumunu, düşüncelerini, problemlerini bütün dünyaya etkili ve ikna edici şekilde, bıkmadan anlatmaktır. Bunda da çok başarılı olduğumuzu söyleyemeyiz. Çünkü Türkiye’nin uluslararası ilişkilerdeki durumu ortada.

LOZAN’A GİDEN HEYETİN KIRMIZI ÇİZGİLERİ NELERDİ?

UĞUR DÜNDAR: Lozan’a giderken Ankara’nın üzerinde durduğu önemli konular nelerdi?
İLKER BAŞBUĞ: Ankara’nın iki temel prensibi vardı:
Misak-ı Millî ile tespit edilen ana esaslara ve Vekiller Heyeti tarafından daha önce yapılan anlaşmalara bağlı kalınacaktı.
Mustafa Kemal Paşa, Lozan’da yüzyılların hesabının görüleceğini ve bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmanın kolay ve basit olmayacağını biliyordu. Mustafa Kemal barış taraftarıydı. Asıl başarıyı, bir barış antlaşmasının imzalanması ile elde edileceğine inanıyordu.

UĞUR DÜNDAR: Türkiye’nin karşısındaki asıl güç İngiltere’ydi. İngiltere’nin Barış Konferansı’na genel bakışı nasıldı?
İLKER BAŞBUĞ: İşte bu soru önemli. Lozan Konferansı 20 Kasım 1922’de başladığında İngiltere’de yeni bir hükümet ve yeni bir başbakan vardı. 19 Ekim 1922’de Lloyd George hükümeti devrildi. Bu çok önemli bir gelişmeydi. Mudanya Konferansı sonrasında yaşananlar Lloyd George’un Türkiye’ye isteklerini kabul ettirmek için gerekirse savaşı göze alabileceğini gösteriyordu. Ancak, ne Fransızlarda, ne İtalyanlarda, ne de İngiliz dominyanlarında tekrar savaşa başlama yönünde pek istek yoktu.
İngiltere’de “ömrünün sonuna kadar başbakan kalabilir” denilen Lloyd George’un, bir hiç olmasındaki en büyük pay Mustafa Kemal’e aittir. Lloyd George, azılı bir Türk düşmanıydı. Mustafa Kemal Paşa’ya karşı yürüttüğü mücadeleden mağlup olarak çıktı.

UĞUR DÜNDAR: Peki, Türkiye ve İngiltere’nin Barış Konferansı’nda önem verdiği ana konular nelerdi?
İLKER BAŞBUĞ: Türkiye için önemli konular şunlardı:
Misak-ı Milli ile tespit edilen ana esaslara bağlı kalınması, kapitülasyonların kaldırılması.
İngiltere’nin Konferans’ta önem verdiği iki konu vardı:
Birincisi, Boğazlar meselesi, ikincisi, Musul meselesi.
Mustafa Kemal Paşa ile İsmet Paşa; barışa varmak için evvela İngilizlerle anlaşmaya varılmasının gerekliliğini anlamışlardı.

İSMET PAŞA, RUS HEYETİNİN BAŞKANINA NELER SÖYLEDİ?

UĞUR DÜNDAR: Boğazlar Meselesi, Lozan’da nasıl çözüldü?
İLKER BAŞBUĞ: İngiltere Boğazlar’ın açık olmasını, İngiliz donanmasının Karadeniz’e serbestçe girmesini istiyordu. Lozan’da Boğazlar Meselesi için Rus heyetinin başında Çiçerin bulunmaktaydı. Çiçerin ise Boğazların kapalı tutulmasını savunuyordu.
Türkiye ise Boğazlar’ın açık olup olmaması hususunu, Türkiye’nin harbe iştirak etmesine veya etmemesine göre farklı şekilde düşünüyordu.
İsmet Paşa ile Çiçerin arasında bu konuda geçen konuşma ilginçtir.
İsmet Paşa: “Ben yarın Boğazlar Konferansı’nda Boğazlar’ın kapalı tutulmasını savunursam, öbür gün harp başlar. Hazır mısınız harbe?
Çiçerin: “Moskova’ya gelirsin, bunun devamını orada görüşürüz.”
İsmet Paşa: Ben harbi patlatacağım, sonra görüşeceğiz. Böyle şey olmaz. Hazır değilsiniz. Boğazlar Meselesi zamanla halledilecek bir mesele, bugün harp çıkarma niyetinde değiliz.
Evet Lozan’da Boğazlar Meselesi Türkiye’nin tam istediği şekilde çözülemedi. Ama İsmet Paşa’nın 1923’te söylediği gibi, 13 yıl sonra, 1936’da, Montrö Antlaşması ile Türkiye Boğazlara tam olarak hakim oldu.
İsmet Paşa’nın ileri görüşlülüğü de ne kadar ortada. Boğazlar Meselesi zamanla halledilecek bir mesele diyor ve bu mesele 13 yıl sonra tam olarak çözülüyor. İşte devlet adamlığı. Söylenen sözler, sadece söz olarak kalmıyor.

MUSUL LOZAN’DA DEĞİL, ŞEYH SAİT İSYANI NEDENİYLE KAYBEDİLDİ

UĞUR DÜNDAR: Lozan denilince toplumda en çok tartışılan konulardan birisi de Musul’un kaybedilmesi... Musul ne zaman ve nasıl kaybedildi?
İLKER BAŞBUĞ: Musul, Lozan Barış Antlaşması ile kaybedilmedi.

Türkiye, Musul’u 5 Haziran 1926’da Ankara’da Türkiye, İngiltere ve Irak tarafından imzalanan Ankara antlaşması ile bıraktı.
Türkiye’nin Musul’u kaybetmesindeki en büyük neden, 13 Şubat 1925’te İngilizler’in planlanması ve desteği ile başlayan Şeyh Sait isyanıdır.

EN BÜYÜK ZORLUK ADLİ KAPİTÜLASYONLAR

UĞUR DÜNDAR: Lozan’da diğer önemli bir konu ise kapitülasyonlardı. Bu konuya nasıl çözüm bulundu?
İLKER BAŞBUĞ: Kapitülasyonlar konusu, Türkiye’nin asla geri adım atmayacağı bir konuydu. İngiltere bunu biliyordu. İşin ilginci kapitülasyonlar ile daha çok Fransa’nın uğraşmasıydı.
Bu süreçte en büyük zorluk “adli kapitülasyonlar” konusunda yaşandı.
Nedeni ise yabancı devletlerin, kendi vatandaşlarının Türkiye’de yargılanmaları durumunda, Türk yargı sistemine pek güven duymamalarından kaynaklanıyordu. Yani o andaki hukuki mevzuatın durumu ana sorundu.
Türkiye bu sorunu, beş sene içinde devletin adli reform yapacağını açıklayıp aşabildi.
Neredeyse bir asır geçti. Türkiye’deki “yargı sistemine” duyulan güvenin bugün nerelere geldiğini, getirildiğini, yaşayıp ve üzülerek herkes görüyor. Bugün de, yine iç ve dış baskının etkisiyle gerçekleştirilecek bir adli reform ile çözüm aranıyor.

UĞUR DÜNDAR: Lozan Barış Antlaşması ile ilgili yapacağınız bir genel değerlendirme ile söyleşimize son verelim. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
İLKER BAŞBUĞ: Lozan Barış Konferansı süresince Türkiye, Avrupa’nın büyük devletlerine karşı amansız bir güç mücadelesi vermiştir.
İsmet Paşa bu şartlar altında gücünü iki şeyden alıyordu.
Birincisi Türkiye barış masasına mağlup olarak oturmamıştı. İkincisi her zaman arkasında ve yanında olan Mustafa Kemal Paşa gibi bir lidere sahip olmasıydı.
Lozan Barış Antlaşması bir barış antlaşmasıdır.Tarafların bütün istediklerini karşı tarafa kabul ettirmeleri mümkün değildir.
İsmet Paşa’nın söylediği gibi Lozan Antlaşması ile “Milli Devletin Hudutları” azami imkanda kurtarılmıştır. Azami imkanda çünkü bir memleketin hudutları “fiilen” kurulmadıkça, yalnız müzakere ile temin edilemez. “Fiilen” kurulmak ile kastedilen o toprak parçalarının üzerinde sizin askeri varlığınızın, kontrolünüzün olması demektir.
Lozan’da verilen mücadeleyi ve kazanılan başarıları anlayabilmek için biraz “vizyon sahibi”, en azından yeterli tarih bilgisine sahip olunmasının gereğine inanıyorum.
Lozan Barış Antlaşması, Türkler’in 1699 Karlofça Antlaşması’ndan beri yaşamakta olduğu Avrupa’dan uzaklaştırılması sürecini Doğu Trakya’da durduran ve Anadolu’ya sıçramasını önleyen bir barış antlaşmasıdır.
Lozan Barış Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin bittiği, yerine çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulduğunu tescil eden “uluslararası bir tapu” senedidir.