30 Ağustos Zafer Bayramı vatanın düşman işgalinden kurtuluşunun, 29 Ekim ise coğrafyamızın kutsal topraklarına bir güneş gibi doğan Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun simgeleridir.

İkisi de şehit kanıyla yazılmış, sahip olduğumuz her şeyi hatta aldığımız nefesi bile borçlu olduğumuz destanlardır.

Gerçek böyle iken, Diyanet İşleri Başkanlığı bu yıl tesadüfen cuma gününe rastlayan 30 Ağustos’un yıl dönümündeki hutbelerde, Başkomutanlık Meydan Muharebesi’ni zaferle kazanan ve Cumhuriyetimizi kuran Atatürk’ün adını anmadı!

Bugün ise 29 Ekim’den önceki son cuma...

Atatürk’ün kurduğu Diyanet, her zaman olduğu gibi Atatürksüz bir hutbe mi okutacak, göreceğiz!..

Başkan Ali Erbaş ve onun gibi düşünenler, Atatürk’ü unutturmaya çabaladıkça, Büyük Önderimize ve onun eşsiz eseri Cumhuriyet’e sahip çıkanların sayısının çığ gibi arttığını acaba ne zaman anlayacaklar?..

★★★

“29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamaları için, ilkokula giden oğluma etkinliklerde kullanacakları yazı ve görsellerin hazırlanmasında yardımcı olacaktım.

Bunun için Atatürk ve Cumhuriyet ile ilgili en az 10 anlamlı deyiş ve onlarla bağlantılı görselleri bulmam gerekiyordu. Aslında bu kolayca tamamlanacak bir veli ödeviydi. Aklımdakilerle yetinmeyip internete girdim ve bir çırpıda onlarcasını buldum.

Görsel anlatımda çerçevenin bir yanına Atatürk’ü, diğer yanına da bayrağımızı yerleştirecek, böylece muhteşem bir tablo oluşturacaktım. Cumhuriyet’in kurulması için verilen büyük mücadeleyi anlatan her yazıyı, içeriğine uygun görsellerle bütünleştirip, ödevi tamamlayacaktım...

★★★

Daha iyisini nasıl yapabilirim diye düşünürken, Atatürk sevgisi ve tarih bilgisine güvendiğim bir arkadaşımı arayıp yardım istedim. İlk önce benim seçtiğim sözlerden bazılarını eledi! Sonra görsellerin bir bölümünü çıkardı! Oysa bunlar bana göre en güzelleriydi. Geriye sadece Cumhuriyet, demokrasi, millet ve halk gibi kavramları ansiklopedik dille anlatan yalın, deyim yerindeyse suya sabuna hiç dokunmayan ifadeler kalmıştı.

29 Ekim’den ve Cumhuriyet Bayramı’nın yıl dönümünden hiç söz edilmiyordu! Arkadaşım düşündüğüm görsellerin tümünün kullanılamaz olduğu kanısındaydı!..

★★★

Aramızdaki samimiyete ve birbirimizde yarattığımız güvene dayanarak bu elemeye neden gerek duyduğunu sorup şaka yollu şunları söyledim:

‘Ben de senin her şeyden anladığını düşünüyordum. Zira bu ödevle çocuklara Cumhuriyet’in önemini, bu muhteşem kazanımı korumanın üstlendikleri en büyük görev olduğunu anlatmayı planlamıştım. Oysa sen geriye kupkuru sözcükler bıraktın!.. Buna neden gerek gördün?..’

Beni çok sevdiğinden hiç kuşku duymadığım arkadaşımın yüzünde acı bir gülümseme belirdi. Sonra kaygılarını tek tek anlatmaya başladı:

‘Canım arkadaşım; görselde Atatürk resmi kullanırsan bazıları seni ve okuldaki kimi öğretmenleri ‘Atatürkçü’ diye ötekileştirirler. Sadece bayrağımızı alırsan, bu kez ‘Atatürkçü olmamakla’ suçlanırsın! Her şeyi öylesine özenle seçmelisin ki kimse ötekileştirildiğini düşünmemeli!..’

★★★

Arkadaşımı dinlerken öğrenciliğimdeki coşkulu Cumhuriyet Bayramı kutlamaları... Törenlerde Atatürk ve milli mücadeleyi inançla anlatırken döktüğümüz sevinç gözyaşları... Cumhuriyet’i yaşatmak için Büyük Önderimize verdiğimiz sözler... Okuduğumuz marşlar... Adeta bir film şeridi gibi gözlerimin önünden geçti...

Çok sıkılmıştım. Başıma dayanılmaz ağrılar saplanmıştı. Arkadaşımdan özür dileyerek ara vermek istediğimi söyledim. Halimi fark etmiş olmalı ki ‘İstersen bugün dinlen, daha sonra da yardımcı olurum’ dedi.

★★★

Yatağıma uzanıp hiçbir şey düşünmeden uyumak istiyordum. Uyumak ve her şeyi unutmak!.. Uyandığımda da arkadaşımın o sözleri gerçekte değil de kabuslu rüyamda söylediğini anlamak!.. ‘Oh, çok şükür rüyaymış’ diyebilmek!..

Oysa ne mümkün? Katran gibi kapkaranlık bir gerçekle yüz yüzeydim!..

Bize ne olmuştu? İnsanlar niçin bu kadar değişmişti? Aynı vatanda, tek bayrağın altında, etnik kökenimiz, mezhebimiz ne olursa olsun hiç ayırım yapmaksızın ortak değerlere sımsıkı sarılan, huzur ve güven içinde insana yaraşır bir yaşam sürmekten başka bir tutkusu olmayan bizler değil miydik?

Niçin tanınmayacak hale gelmiş, birbirimize düşman gibi bakar olmuştuk?..

★★★

Sonra birden silkindim.

Gerçekle yüzleşmekten korkmak yerine, gözümü karartıp korkunun üzerine gitmeye karar verdim.

Atatürk ve bayrağımızı yan yana getirdiğim görselin altına şunları yazdım:

‘Cumhuriyet’i bekleyen tehlikelerle mücadele edebilmenin tek yolu, Cumhuriyet’e ve onun kuruluş felsefesine daha sıkı bağlanmaktır. Yaşasın Cumhuriyet, yaşasın Atatürk’ün ilke ve devrimleri...’

Ödevi tamamladığımda her şeyini Cumhuriyet Türkiye’sine borçlu olan bir annenin iç huzurunu duydum ve çok rahatladım...”

★★★

Çocuğunun Cumhuriyet Bayramı ödevine yardımcı olurken yaşadığı duyguları vaktiyle bana yazdığı mektubunda içtenlikle paylaşan değerli annenin satırları, sarsıcı bir manifesto niteliğinde.

Bu yürekli anneler ve yetiştirdikleri evlatları yaşadıkça, hiç kuşkunuz olmasın ki Cumhuriyet, ilelebet payidar kalacak.

Ülkemizi yönetenler de yanlış politikalar sonucu içine sürüklendiğimiz sarmaldan çıkış yolunun Amerika veya Rusya’ya yaslanmaktan değil, Cumhuriyet’in kuruluş felsefesine sıkı sıkıya sarılmaktan geçtiğini er geç anlayacaklar!..