Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan Başkan Trump’ın kararları ve Barış Pınarı Harekatı konularında çarpıcı uyarılar: 2

Sevgili okurlarım,

Barış Planı Harekatı’nı sürdüren Mehmetçiğin moralinin yüksek olduğunu ve operasyonun başarılı bir şekilde geliştiğini öğrenmek, heyecan içinde haberleri takip eden tüm yurttaşlarımızı sevindiriyor. Dileriz harekat hep böyle başarıyla devam eder.

Bilge diplomat Şükrü Elekdağ, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Barış Pınarı Harekatı’nı ve Türkiye-ABD ilişkilerini analiz etti.


Söyleşimizin dünkü  bölümünün sonunda Sayın Elekdağ’a Ortadoğu’daki stratejik dengeler açısından büyük önem taşıyan şu soruyu sormuştum: “Başkan Trump, ABD’deki “müesses nizamın” (buna derin devlet de diyebilirsiniz) ve siyasi koşulların baskısıyla, bundan on ay önce yaptığı gibi yine ABD’nin  Suriye’den çekilmesi yolundaki kararını değiştirebilir mi?” Soruma aldığım yanıt şöyleydi: “Kanımca değiştirmek zorunda kalacak... Zira, Trump on ay önceye nazaran daha zayıf, üstündeki Kongre ve medya baskısı da çok daha ağır. Bunlara bir de müesses nizamın etkisi eklenirse, Trump’ın direnci kırılır ve ABD askeri ve siyasi varlığının Suriye’de kalmasını kabul eder...”

★★★

UĞUR DÜNDAR (UD): Sayın Elekdağ, söyleşimizin bugünkü bölümüne “ABD’nin Suriye’den çekilme ve kalma seçenekleri Türkiye açısından ne gibi sonuçlar doğurur” sorusuyla başlayalım.

ABD Suriye’den çekilirse PKK’ya kurdurulacak devlet projesi çöker

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): ABD’nin Suriye’den çekilmesi, PKK/PYD/YPG’nin hakimiyetinde bir garnizon devlet kurulması projesinin çökmesine yol açar. ABD’nin korumasından ve mali desteğinden eskisi gibi yararlanamayan ve Türkiye’nin kendisini tasfiye edeceğinden  korkan PKK/PYD/YPG örgütü, Şam Hükümeti ile anlaşarak onun himayesine girer. Fazla müzakere gücü olamayacağı için de Suriye’nin siyasi sistemi içinde özerk bir yapıyı kabul eder. Silahlı kuvvetlerinin  Suriye ordusuna entegre olmasına ve onun komutası altına girmesine de razı olur.

(UD): Örgütün Rusya’nın himayesine girme ihtimali var mı?

ABD Suriye’deki varlığını sürdürürse garnizon devlet kaçınılmaz olur


(ŞE): Zannetmiyorum. Veli nimeti konumunda olduğu Şam rejiminin kuvvetlenmesi Putin’in işine gelir. Moskova esasen terör örgütüyle temas halinde ve onun ABD’den koparak Şam rejiminin himayesine girmesi için çaba sarfediyor. Sorunuzun yanıtlamadığım bölümüne, yani ABD’nin Suriye’de mevcudiyetini muhafaza etmesi seçeneğine gelince, bu takdirde, garnizon devlet projesinin gerçekleşmesi kaçınılmaz olur.

(UD): Şimdi Barış Pınarı Harekâtı’na gelelim... Sizce harekâtın nihai hedefi nedir?

(ŞE): Bu harekâtın hedefi, 6 Ekim gecesi Trump ile Erdoğan arasında  yapılan pazarlıkta tanımlanmıştır. Harekât iznini veren Trump olduğuna göre; hedefin tespitinde de onun etkili olduğu kuşkusuzdur.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bugüne kadar yaptığı açıklamalarda Türkiye’nin karşılaştığı ulusal beka tehdidinin ortadan kaldırılması için, PKK/PYD/YPG  örgütünün tümden temizlenmesi gerektiğini ve ABD desteğiyle bu örgüt tarafından inşa edilmekte olan garnizon devletin imha edilmesinin icap ettiğini  vurgulamıştır. Ancak 6 Ekim pazarlığında son sözü Trump söylediği için harekât hedefinin, Erdoğan’ın görüşüne uygun şekilde tanımlandığı düşünülemez. Tahminimce hedef konusunda taraflar arasında temeli şu üç noktaya dayanan bir mutabakat hasıl olmuştur:

Trump’ın dayatmaları PKK/YPG/PYD’yi korumayı amaçlıyor


- Birincisi, PKK/PYD/YPG örgütü Türkiye sınırlarından mümkün mertebe uzak tutulmak suretiyle, tehdidin etkisiz hale getirilmesine çalışılacaktır.
- İkincisi, güvenli bölge olarak oluşturulacak alan örgütten arındırılacaktır.
- Üçüncüsü, TSK da örgütün kontrolünde olan alana geçmeyecek, buraya yönelik bir operasyon yapmayacaktır. Hemen belirteyim ki ABD açısından mutabakatın “olmazsa olmazı” olan bu son şart, Türkiye açısından son derece rahatsız edicidir. Çünkü, bu şartın kabulüyle Türkiye örgütün garnizon devlet inşa etme projesini kabul etmiş oluyor.

(UD): Son derece önemli bir noktayı vurguladınız. Birazdan, Erdoğan-Trump mutabakatının bir muhasebesini yaptığımızda bu noktaya tekrar eğileceğiz. Şimdi, Beyaz Saray açılamasında söz konusu edilen Türkiye’nin IŞİD sorumluğunu ele alalım.

(ŞE): Trump bu konuda Avrupalılara son derece öfkeli. ABD’nin tutuklu IŞİD militanlarını ve onların ailelerini beslemesinin pahalıya mal olduğunu ve bunların geri alınması için, Almanya, Fransa ve diğer Avrupalı ülkelere aylardır çağrıda bulunduğunu fakat bir sonuç alamadığını belirtiyor. Ayrıca “Bundan böyle geride kalan iki yıl boyunca yakalanmış olan IŞİD savaşçılarından Türkiye sorumlu olacak” diyor. Yapılan açıklamalardan Ankara’nın bu  sorumluluğu hafife aldığı anlaşılıyor. Güvenli bölgeyi kapsayan alanda 1500 IŞİD savaşçısının olduğu, ABD’nin tutukluların sayısını da abarttığı belirtiliyor.  Bu vesileyle güvenli bölge derinliğinin de 30 kilometre ile sınırlı kalacağının artık belli olduğunu da belirtmeliyim. Zira, IŞİD’li tutsaklar Türkiye’nin sorumluluğunda olacağına göre bu tutsakların bulunduğu kampın ve cezaevlerinin güvenli bölge arazisinde bulunması  gerekiyor. Bu açıdan bakılınca da güvenli bölgenin derinliğinin 30 km. olması icap ediyor. Ayrıca, uçaklarımızın Suriye topraklarında 30 kilometre derinliğe girmelerine izin verilmesi de bu hususu teyit ediyor.
(UD): IŞİD konusuna dönersek, Türkiye tarafından bu konuda üstlenilecek  sorumluk, taşınması çok ağır bir yük değil mi?

Trump’ın IŞİD’in sorumluluğunu Türkiye’ye yüklemesi çok tehlikeli


(ŞE): Evet, Trump Türkiye’den hem IŞİD’li teröristlerle mücadele etmesini,  hem de tutuklu olanların ve ailelerinin sorumluluğunu üstlenmesini istiyor. Pentagon tarafından kısa bir süre önce yayınlanan bir rapora göre, şu anda  Suriye’nin kuzeyindeki kamplarda yaşayan IŞİD militanları ile ailelerin sayısı 45 bini buluyormuş. Ayrıca cezaevlerinde de 10 bin tutuklu militan varmış. İngiltere’de yayınlanan The Guardian Gazetesi’nden Martin Chulov kuzey Suriye’de kamp ve cezaevlerindeki IŞİD militanları ve destekçilerinin sayısının 90 bin civarında olduğunu yazıyor. Bunlar arasında serbest bırakıldıkları takdirde IŞİD’i canlandıracak lider nitelikli kişiler olduğu da söyleniyor. Chulov, Trump’a öfkelenen Kürtlerin bu tutsakları serbest bırakabileceklerine işaret ediyor. Türkiye’nin bu sorumluluğu üstlenmesinin çok tehlikeli yönleri var. Bir kere, hiçbir devlet çağdaş cüzzamlılar olarak baktığı tutsak IŞİD militanları  ile ailelerini ülkesine kabul etmeyecek ve bu nedenle bunlar tümüyle Türkiye’nin başına bela olacak. Bela olacak, çünkü bölgemizde hâlâ aktif IŞİD örgütleri var ve bunlar tutuklu olanları kurtarmak isteyeceklerdir. Türkiye de buna karşı koyunca dehşet verici eylemlere başvurma ihtimali ortaya çıkacaktır. Emniyet raporlarına göre “70 vilayetimizde IŞİD yapılanması varmış.” Bu doğruysa, ülkemizde yüzlerce uyuyan IŞİD hücresi var demektir. Unutmayalım yakın geçmişte ülkemizde çoğu kendini patlatan canlı bomba olmak üzere 17 bombalı terör saldırısı olmuş ve 200’den fazla vatandaşımız can vermişti. IŞİD terörünün ülkemizde yeniden canlanması ihtimali beni çok endişelendiriyor. Trump’ın Türkiye’nin üstüne yıkmak istediği sorumluluğa kesinlikle karşıyım.

TRUMP'A KENDİ PİSLİĞİNİ KENDİ TEMİZLE DENİLMELİ


(UD): Bu durumda Türkiye ne yapmalı?

(ŞE): Rusya, nasıl İdlib’de pis işlerini Türkiye’ye yaptırmak istiyorsa, Trump”da  ayni şekilde hareket etmek istiyor. Bu bakımdan önerim Trump’a “ kendi pişliğini kendin temizle” denmesidir. Kanımca 7 Ekim tarihinde Beyaz Saray tarafından esasları açıklanan Trump-Erdoğan mutabakatı Türkiye’nin ulusal çıkarlarını dinamitleyecek bir nitelik taşıyor. Zira bu mutabakatın uygulanmaya konmasıyla Türkiye sadece garnizon devletin meşruiyetini tanımış olmuyor, aynı zamanda bu devletin kurulmasına bizzat yardım ediyor. Daha önceki röportajlarımızda ayrıntılı  şekilde savunduğum görüşlerimi burada tekrar etmeyeceğim. Ancak şu kadarını söyleyeyim. Eğer Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi Fırat’ın doğusundaki terör yuvaları temizlenmek isteniyor ve Türkiye için ulusal beka tehdidi yaratan garnizon devlet çökertilmek isteniyorsa, bunun yolu Şam ile ilişki kurmaktan ve bölgede Türkiye, Suriye, Irak ve İran arasında bir işbirliği çatısı oluşturmaktan geçer.

BİTTİ