Siz bu yazıyı okurken İBB seçimine yalnızca 2 gün kalmış olacak…
İktidar kanadının şu son haftada verdiği görüntüye bakar mısınız?.. Bir yanda aklın sınırlarını zorlayan iftira ve algı operasyonları… Diğer yandan “denize düşen yılana sarılır” misali, olmadık mahfillerden, odaklardan yardım dilenme atakları!..
AKP’nin inanılırlığına epey acıklı bir darbe vuran “The Marmara otel görüntüleri” ve “gizli görüşme” manşetleri de her geçen gün zayıflayan “güvenirlik” durumunun üzerine gerçekten tüy dikti!.. Bu algı harekatının ardından gündeme oturan kamuoyu anketlerinde Ekrem İmamoğlu ile Binali Yıldırım arasındaki farkın yüzde 6-9 arasında açıldığı görülüyor!.. Bu durumu Türkçe’ye çevirirsek ne görüyoruz peki?..
-Seçmen yalana, dolana doymuş, yemiyor artık!..
Öyle ki, OdaTV’de yer alan bir habere göre iktidar partisinin yöneticilerinden biri, yenilgiyi şöyle yorumluyor:
-Uzun süren, 20-30 yıllık evliler bile boşanıyor. Şimdi seçmen bizi boşarsa yapacak bir şey yok, sonuca rıza gösteririz!..
AKP’nin üç aşağı beş yukarı ruh hali bu… Direnen, “Son bi gayret” diyenler de var tabii; örneğin Sabah Gazetesi Ankara Temsilcisi Okan Müderrisoğlu dünkü yazısında, İmralı’daki terörist başı Abdullah Öcalan’ı yardıma çağırdı!.. Şaka yapmıyorum; “İstanbul… Kürt kökenli seçmenler” başlıklı yazısında aynen şöyle bir çağrı yapıyor muhterem:
-Kararsız olarak tanımlanan ve yakın markaja rağmen renk vermeyen grubun (Kürt seçmen demek istiyor) anlaşılabilir kaygıları ve memnuniyetsizlik nedenleri var…
Müderrisoğlu’na göre bu yönüyle bakıldığında ne yapmak lazım o halde? Hah işte, muhterem yazarın önerisi de tam o noktada geliyor:
-İmralı’nın ne dediği henüz bilinmiyor. Ada’dan dönen avukatlarının, vakit geçirmeden güncel değerlendirmeleri paylaşması gerekiyor. Ki duyumlarımız, seçimde en azından “nötr kalınması” çağrısına denk düşüyor!..
Kısacası iktidar cenahı Kürt asıllı seçmene “Tamam bize verme ama ona da verme” demeye getiriyor, iyi mi!..
-Vah ki vah!..

Hakaret mi dediniz?..


Biliyorsunuz, Binali Bey’in inanılmaz düşüşü, performansının giderek gerilemesi, AKP’li Cumhurbaşkanı’nın son 5 günde sahaya inmesine neden oldu!..
Daha önce açılışı yapılan yerlerin tekrar toplu açılışı görüntüsü altında mitinglere, selamlama turlarına başladı Cumhurbaşkanı… Başlıca hedefi ise, 31 Mart seçimlerinden önce “Kenar ilçe başkanı” sıfatıyla küçümsediği İmamoğlu tabii!..
Önce Ordu Valisi’ne hakaret üzerinden yüklendi, hatta “Özür dilemeden o koltuğa oturamazsın” dedi. Yetinmedi “Valim beni aradı, Başkanım seçim öncesi mahkemeye vermem doğru olur mu diye sordu ben de sabırlı ol seçimlerden sonra açarsın dedim” diye konuştu!..  İmamoğlu anında şu yanıtı verdi:
-23 Haziran’da millet kararını verecek, millet kararını verdikten sonra onun karşısında duracak kişi henüz doğmadı! İşine baksın…
Daha birkaç ay öncesine kadar adını bile bilmediği, küçümsediği, yok saydığı adaydan ciddi yanıtlar gelince sinirlendi doğal olarak tabii partili Cumhurbaşkanı… Yine bir toplu açılışta deyim yerindeyse açtı ağzını, yumdu gözünü öyle ki, AKP’nin çaresizlik içinde unutturmaya çalıştığı Pontus konusunu bile “Yunan” yakıştırmasıyla şöyle kullandı:
-İstanbul zulmün estiği Konstantinopolis’ten kurtularak bize geldi. 31 Mart’ta seçimin neticesine en fazla sevinenlerin arasında Yunanlılar vardı. Yunan gazetelerinde atılan başlıkları hatırlıyorsunuz değil mi?..
İstanbul’da, Trabzon’da, Karadeniz’de yurttaşlar ne düşündü bilemiyorum!.. Ancak seçimden söz ederken İmamoğlu’nu benzettiği kişi ise ilginç ötesiydi:
-Pazar günü Sisi mi diyeceğiz, Binali Yıldırım mı diyeceğiz?..
Sisi dediği, Mısır’ın darbeci Devlet Başkanı Abdülfettah es-Sisi!.. Benzetmedeki alakasızlığı bir tarafa bırakıp soralım:
-İmamoğlu’nun Ordu Valisi’ne söylediği ileri sürülen söz hakaret ise, Cumhurbaşkanı’nın “Yunan”, “Sisi” benzetmeleri nedir?..
Yoksa Cumhurbaşkanı, diğer yurttaşlardan farklı olarak, hakaret içeren söz kullanımında serbest midir?..