Mektup çok ağırdı…
Diplomatik dilde “ültimatom” içeriği taşıdığı söylenebilirdi, ancak gündelik dilde tek bir karşılığı vardı:
-Tehdit!..
ABD Başkanı Lyndon B. Johnson imzalı mektup, diplomatik geleneğin tüm saygı sınırlarını aşıyor, Türkiye Cumhuriyeti’ni Başbakanı nezdinde alenen tehdit ediyordu!..
Tarihler 5 Haziran 1964’ü gösterirken Başbakan İsmet İnönü’ye ulaşan şifreli mektupta, Johnson “Sayın Bay Başbakan” diye başladığı mektubunda şöyle diyordu:
-Türkiye, NATO üyesi bir ülke olan Yunanistan ile arasında bir gerilim yaratacak, Kıbrıs’a müdahale gibi bir hareketlilik içine girecek olması durumunda, Sovyetler Birliği’nin Türkiye’ye yönelik olası bir işgali karşısında, NATO’nun bu işgale müdahalede çekimser kalabilecektir. Ayrıca böyle bir girişimde Türkiye, Amerikan silahlarını kullanamaz!..
1963 yılından itibaren Kıbrıs’ta Türklerin “boyunduruk altına alınması” için bir dizi kanlı proje hayata geçirilmeye başlanmış, Türkiye bir yandan protesto girişimlerini sürdürürken diğer yandan Kıbrıs’a askeri müdahale seçeceğini masaya yatırmıştı; 16 Mart 1964’te ise TBMM oybirliği ile hükümete Kıbrıs’a çıkarma yetkisini vermişti…
Vermişti ancak Türkiye’nin müdahale için elinde bir tek çıkarma gemisi dahi yoktu, iyi mi!.. O kadar ki, MGK toplantılarında “acaba yolcu gemileriyle çıkarma yapabilir miyiz” tartışmaları dahi yapılmıştı!.. Genelkurmay’ın Başbakan’a sunduğu raporda” böyle bir müdahaleye askeri bakımdan imkan yoktur” deniliyordu!.. Zaten o tarihlerde CIA raporları başta olmak üzere, tüm dünya Türkiye’nin askeri açıdan zayıf, ekonomik açıdan ise Amerikan yardımlarına bağlı olduğunu biliyordu…
İşte Johnson, o mektubu tüm bu şartları bilerek, Türkiye’yi dize getireceğine son derece emin olarak yazmıştı!..

“Yeni bir dünya kurulur...”


Herkes İnönü’nün bu mektuba karşı verdiği cevapta şu müthiş karşılığı verdiğini bilir:
-Yeni bir dünya düzeni kurulur, Türkiye’de orada yerini alır!..
Evet, bu sözler İnönü’ye aittir, ancak o mektuba karşılık söylenmemiştir!.. Batı’nın baskılarından bıkan, bu büyük bunalımda Türkiye’nin değil, Yunanistan’ın yanında yer alacağının farkında olan İnönü 16 Nisan 1964’de, yani mektuptan 1.5 ay önce Time Dergisi’ne verdiği röportajda aynen şu sözleri kullanmıştı:
-Müttefikler tutumlarını değiştirmezlerse, Batı ittifakı yıkılabilir… Yeni şartlarda yeni bir dünya düzeni kurulur ve Türkiye de bu dünyada yerini alır!..
Bu sözler, özellikle ABD’ye çok ciddi bir mesajdı!.. Johnson’u mektubuna verdiği uzun karşılıkta ise daha yumuşak ancak kesin kararlılığını belirten bir dil kullanmış “Mektubunuz hayal kırıcı olmuş ve önemli görüş ayrılıkları belirmiştir” diye başlayarak “bu saldırıları durdurmak elinizdedir” mesajını vermişti…
Bu karşılıklı mektupların sonrasında İnönü, ABD Başkanı Johnson’u gönderdiği “Air Force 1” başkanlık uçağı ile Amerika’ya gidecek, orada görüşmeler yaparken İnönü Hükümeti TBMM’de yapılan bir oylama ile düşürülecekti!..
-Görünürde ABD başarmıştı!..
Ama öyle olmadı; Türkiye İnönü sayesinde bu bunalımdan çıkardığı dersle, on yıl boyunca büyük atılımlar yaptı. 1974’de 10 yıl önce yapamadığını başardı, Kıbrıs’a çıkarma yaptı… Amerikan ambargosu sayesinde Aselsan, Havelsan gibi dev projeleri hayata geçirdi… Güçlü bir ordu yaratmanın önündeki tüm engelleri yıktı, geçti!.. ve ABD Türk ilişkileri hep aynı şekilde anıldı:
Johnson mektubundan önce, Johnson mektubundan sonra!..

Shanahan mektubu!..


O mektuptan tam 55 yıl 1 gün sonra…
ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan, Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’a bir mektup yazdı… 6 Haziran 2019 tarihli mektubun, çirkinlik, terbiyesizlik ve tehdit açısından 55 yıl önceki mektuptan aşağı kalır yanı yoktu!..
Neler yoktu ki mektupta; örneğin Türkiye Rusya’dan S400 füzeleri alırsa, F35 uçaklarını alamayacaktı, ABD’de bu uçakların eğitimini alan Türk subaylar, 31 Temmuz itibarıyla geri gönderilecekti, Türkiye 12 Haziran’da yani yarın yapılacak F35 İcra Kurulu Başkanları Toplantısı’na katılamayacaktı!..
Mesela, Türkiye S400’leri alırsa CAATSA( Amerika’nın Düşmanlarına Yaptırımlarla Karşı Koyma Yasası) yaptırımları uygulanacaktı!..
Yine mesela, Türkiye milli gelirinde ve uluslararası ticarette telafi edilmesi zor büyük kayıplara uğrayacaktı!..
Bütün bunları alt alta sıralayan ABD’li Bakan Vekili, mektubun sonunda hiç utanıp sıkılmadan şöyle diyordu:
-S400 tutumunuzu değiştirme seçeneğiniz halen bulunmaktadır!..
Türkiye’nin dört bir yanı fokur fokur kaynarken, Doğu Akdeniz’de resmen çıkarları tehdit altındayken, Kıbrıs Rum Yönetimi henüz bir Amerikan şirketiyle enerji anlaşması imzalamışken ne kadar iki yüzlü, Türkiye’yi tam anlamıyla yokluğa mahkum edecek bir seçenek değil mi!..
Yolun sonunda istediği gayet açık Vekil efendinin; Türkiye, Doğu Akdeniz’deki haklarından tamamen vazgeçsin, Kıbrıs açıklarındaki sondaj faaliyetleri hemen durdurulsun… Haa, bu arada şu Kıbrıs’ı da verin artık!.. Yani sorun yalnızca S400 değil!.. Bu isteklerinin ne denli ciddi olduğunu da şu bayağı tehditle taçlandırıyor:
-Bölgede 10 savaş gemimiz ve 130 savaş uçağımız var!..
Ne demişti o büyük devlet adamı İnönü?
-Büyük devletlerle ilişkiye girmek, ayıyla yatağa girmeye benzer!..
Pekii, bu tehditlere, terbiyesizce tavırlara karşı sayın yetkililerimiz ne yapıyor sorularını duyar gibiyim… Yanıtım üç sözcük:
-Bilmiyoruz, bilmiyorsunuz, bilmiyorlar!..