Bir kahramanı daha yolcu ettik...

Emekli Tümamiral Soner Polat, yakalandığı menhus hastalığa yenik düştü ve çok daha büyük katkılarda bulunacağı yaşama çok erken veda etti... Tıpkı  diğer “Mavi Vatan” kahramanları gibi!..

Soner Polat da Balyoz kumpasının 3.5 yıl Silivri’de tutsak tuttuğu yurtsever askerlerden biriydi; kansere de büyük olasılıkla o beton ve çelik zindanda yakalanmıştı...

Bu alçakça kumpas sürecinde ve sonrasında  o kahramanlar çok değerli kayıplar verdiler... Mesela, bir kez tutuklanıp serbest bırakıldıktan sonra Balyoz Savcısı Süleyman Pehlivan tarafından yeniden ifadeye çağırılıp tutuklanmak istenen ve şakağına dayadığı silahının tetiğini tereddüt etmeden çeken Deniz Yarbay Ali Tatar’ı nasıl unutabiliriz?.. Kumpas Şehidi Ali Tatar veda mektubunda adeta ders vermişti:

-Belki benim ölümüm bu durumda olan başkalarının aydınlığa çıkışına bir ışık olur, boşu boşuna ölmemiş olurum... Hukuksuzluk sürecine hukuk adına saygı gösterilemez. Bu şekilde giderseniz ne yönetecek bir ordu, ne yaşanacak bir cumhuriyet, ne de bir ülke bulamayacaksınız...

Ne yazık ki dileği çok yıllar sonra yerine gelebildi; başka ölümler, hastalıklar pahasına kumpas yıllarca sürdü gitti... Ali Tatar’ı ardından “kurşuna kafa attı” diye kalem sallayan soysuz gazeteciler, kumpasın tetikçi polisleri, savcıları, hakimleri ise tarihin kara kaplı defterinde layık oldukları yeri buldular!..

Kumpas şehitleri!..


Örneğin bir Kuddisi Okkır’ı anmadan geçebilir miyiz?..

Ergenekon kumpasının kasası suçlamasıyla Silivri’ye gönderildiğinde dağ gibi bir adamdı... İçerdeyken kanser teşhisi konulmasına rağmen iğne ipliğe dönüp, ölümün eşiğine geldikten sonra bırakıldı... Beş ya da altı gün sonra ise yaşama veda etti...

Peki, ya Deniz Kurmay Albay Murat Özenalp unutulabilir mi?.. Cezaevinde ziyaretine gelen kızı ile “yakan top” oynarken aniden yığılıp kaldı. Beyin kanaması geçirmişti. O küçücük kızın “Ne olur kalk babacığım. Vallahi bir daha yakan top oynamamızı istemeyeceğim” yalvarışını yazarken gözyaşlarımı tutamamıştım... Hastanede yaşamını kaybetti...

Ya “Donanmanın Kutup Yıldızı” olarak bilinen Amiral Cem Aziz Çakmak hiç unutulabilir mi? Silivri’de kanser illetine yakalandığı için zor bela tahliye edilebilmişti... Ne yazık ki yakasını bu korkunç hastalıktan kurtaramadı, en verimli yaşında hayata veda etti. Son yolculuğuna çıkalı neredeyse 4 seneyi buldu...

O kadar çok kahraman hikayesi var ki, ardından gözyaşı dökülecek... Soner Polat’ın cenaze töreninde konuşan İlahiyatçı Yazar Ömer Döngeloğlu yürekleri sızlatan konuşmasında şöyle diyordu:

-Bir elmayı çalanın bile kul hakkı olurmuş; ya ömrü çalınanlar ya umudu alınanlar ya hakkı gasp edilenler? Bazen yaşarken küçülür insanlar, bazen ölürken büyür insanlar... Yaşamın küçülttükleri, hayatlarıyla rezilleştikçe rezilleşenler, ölürken ölümsüzleşenler...

Hayatlarıyla rezilleşen soysuzlar!..


Gelelim yaşadıkları hayatı rezilleştiren soysuzlara...

Bir bölümü, 15 Temmuz darbe girişiminden önce ve sonra hayasızca tüydüler!.. Mesela kumpasların “karanlık yüzü” Zekeriya Öz gibileri şu sıralar yurtdışında “her an her şey olabilir” cenderesi içinde istihbarat örgütlerinin kanatları altında yaşıyorlar, şayet buna yaşamak denilebilirse...

Bir bölümü ise yakalandılar, mahkemelerde hesap veriyor, cezalar alıyor, bir zamanlar yurtseverleri tutsak aldıkları Silivri zindanında bedel ödüyorlar!..

Mesela, Ali Tatar’ı göz göre göre intihara “mahkum eden” Balyoz Savcısı Süleyman Pehlivan 13 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırıldı...

Mesela, Balyoz Kumpası’nın gaddar, herkesi azarlayan, savunma hakkını hiçe sayan, hakaretler yağdıran “Balyoz darbe planı davası” Hakimi Ömer Diken 17 Temmuz 2016 tarihinde Uşak’ta yakalanmıştı. Yargılandı ve 13 yıl 4 ay hapis cezasına çarptırıldı...

Mesela Ergenekon Davası’nın tetikçi Savcısı, Zekeriya Öz ile birlikte kumpasın her aşamasında yer alan Mehmet Ali Pekgüzel, daha önce Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nde “FETÖ silahlı terör örgütüne üye olma” suçundan 7 yıl ağır hapse mahkum edilmişti. Bu karar Yargıtay tarafından onandı... Pekgüzel’in ayrıca  Ergenekon davasına bakan diğer hakim ve savcılarla birlikte “suç uydurma ve görevi kötüye kullanma” suçlarından Yargıtay 8. Dairesi’nde yargılanmasına devam ediliyor...

Silivri zindanında ikamet eden, yargılanmalarına devam edilen daha bir çok polis, savcı, hakim, gazeteci sıfatlı “hayatlarıyla rezilleşen soysuz” var...

Bunlar ne kadar ceza alırlarsa alsınlar, çaldıkları ömürlerin, gasp ettikleri hakların, tükettikleri umutların bedelini ödeyemezler!..

-Yaşadıkları hayatlarla rezilleşip, kaybolup gidecekler; Nazım’ın deyişiyle “Tarih Baba’nın kara kaplı defterinde bir dip not, bir eğri virgül bile olamayacaklar!..”