Ne tuhaf; 12 Mart denilince aklıma önce gözlükler gelir…
-İki kara gözlük!..
Memduh Tağmaç’ın kara gözlükleriyle, Faik Türün’ün kara gözlükleri…
Orgeneral Tağmaç 12 Mart’ın ünlü genelkurmay başkanıydı… Türkiye’deki gençlik hareketlerini, işçi eylemlerini değerlendirirken söylediği “siyasi gelişmeler, ekonomik gelişmenin önüne geçmiştir” sözleriyle meşhurdu…
Ama, bütün uğraşlarına, doğasından gelen sertliğine rağmen 12 Mart’ın simgesi Tağmaç değil de, İstanbul Sıkıyönetim Komutanı orgeneral Faik Türün oldu!..
-O daha sert, o daha şahindi!..
Ben iki kara gözlüklüden de çok korkardım… 12 Mart 1971’de babam devletin Buldan Kaymakamı, amcam ise devletin köşe bucak aradığı bir gençlik lideriydi…
-Ben ise küçük bir çocuktum...
Türün, “Balyoz Harekatı”nın en ateşli uygulayıcısıydı!... Adı “Ziverbey Köşkü” ile özdeşleşti. O köşkten yurtsever aydınlar, bilim insanları hatta askerler bile geçti!. İlhan Selçuk, ifadesinin her cümlesinin sondan ikinci kelimesinin ilk harflerinde “akrostiş” yöntemini kullanarak Ziverbey Köşkü’nün ve Faik Türün’ün tarihteki hak ettikleri yeri almalarına büyük katkıda bulundu!.. Mahkeme esnasında işkencecilerin suratında tokat gibi şaklayan akrostişte İlhan Selçuk şöyle diyordu:
-İşkence altındayım!..

Türkiye’yi karşıdevrime teslim edenler!..


Ama Türün’e haksızlık etmemek gerek...
Ziverbey Köşkü onun tek eseri değildi, o dönem tüm emniyet birimlerinden, Selimiye Kışlası’ndan yükselen feryatlar 12 Mart’ın asıl simgesinin Faik Türün olduğunu hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkla ispatlıyordu!..
Faik Türün yaptığı büyük hizmetlerin karşılığını emekli olduktan sonra da gördü. En yakışacağı parti olan Adalet Partisi’nden milletvekili seçildi. Yetmedi, Demirel tarafından cumhurbaşkanlığına aday bile gösterildi. Yalnızca o mu, Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idam kararını veren general Ali Elverdi ile idam kararı isteyen askeri savcı Baki Tuğ’da AP’den milletvekili seçildiler…
Aslına bakarsanız, Faik Türün ve benzerlerinin en büyük hizmeti, asıl büyük dönüşüm olan 12 Eylül’ün yolunu açmaktı… Bu görevi büyük bir aşkla, tükenmek bilmeyen bir şevkle ve de büyük başarıyla yerine getirdiler!.. Bu başarı sayesinde ülkenin yüz akı aydınları, bilim insanları yok edildi, ülkenin geleceği olan 5 bini aşkın genç katledildi… Sonuçta Türkiye kanırta kanırta karanlığa ve köleliğe teslim oldu.
Bana gelince; o günleri, radyodan ilan edilen bildirileri, arananların isim listelerini, asılan, sokak ortasında, dağ kuytusunda yok edilen gençleri hiç unutmadım…
-12 Mart’tan hep nefret ettim… Kara gözlüklerden de…

Karanlığı biteviye yaşayan ülke!..


12 Eylül karşıdevrimi dünyadaki darbelerin en başarılılarından biri olarak geçti tarihe ne yazık ki!..
Türkiye siyasi, ekonomik, toplumsal alanda bir daha belini doğrultamadı... ABD başta olmak üzere Batı’ya kalın zincirlerle bağlandı... Yüz milyarlarca dolar borçlandırıldı... Ülkeyi çökertecek yasalar birbiri ardına bizzat onların adamları tarafından dikte edildi!..
İlericiler acımasızca biçildi... Çıkarılan anayasa ile ülkenin geleceği ipotek altına alındı... Sol tasfiye edilirken gericilik korundu, kollandı.. Bugünün koyu karanlığı aslında o günlerin eseri!..
Bu karanlıklardan kurtulmak, on yıllardır üzerine bilinçli olarak “ölü toprağı” atılan, korkutulan, aldatılan, açlık ve yoksulluğa mahkum edilen halkın gücü ile olacak... Yıllardır her türlü baskıya karşı direnen halk bin yılların sezgi gücüyle, bilinciyle bu karanlığı boğacak ve geleceği yeniden inşa edecek...
Yukarıdaki yazının başlangıcı uzun yıllar önce bir 12 Mart yıldönümünde yazılmıştı... Sonuna kadar inanıyorum:
-Son bölümü çiçeklerin açtığı, güzel günlerde, güneşli günlerde yazılacak!..