Üzerinden tam bir ay geçti...

Emekli general AKP İstanbul Milletvekili Şirin Ünal’ın Ankara’daki evinde 23 Eylül gecesi Ünal’ın tabancası ile intihar ettiği öne sürülen bakıcı Nadira Kadirova ile ilgili şüpheler katlanarak artıyor...

23 yaşındaki genç kız, ölümünün ardından süratle Adli Tıp Kurumu’na kaldırılmış, olaydan haberdar olup hastaneye koşan ağabeyi Muhammed Ali’ye teşhis için bile gösterilmemiş, hemen ertesi günü de Nadira’nın naaşı ile ağabey Muhammed Ali, parası Şirin Ünal’ın şöförü tarafından ödenen uçak biletleri ile acilen Özbekistan’a gönderilmiş ve orada toprağa verilmişti...

Ancak, olayın ardından ortaya bir çok iddia atılmış, bizzat ağabeyi, “Nadira’nın intihar etmek için hiçbir nedeni yoktu, üniversite kursuna başlayacaktı” demişti... Ardından Nadira’nın Özbek asıllı arkadaşı Leyla ile telefonda görüştüğü “Ben abimin yüzüne nasıl bakarım. Ben mektup yazarım, evi de yakarım, kendimi de öldürürüm” diye ağladığı, arkadaşı tarafından açıklanmıştı.

Ağabey Muhammed Ali ise bu konuşmanın telefon kayıtlarına polisin rahatlıkla ulaşacağını söylemişti... Polis bu kayıtlara ulaştı mı, soruşturma hangi aşamada, Adli Tıp’ta son derece hızlı bir şekilde yapılan otopside hangi sonuçlar çıktı bilmiyorum ama, Nadira’nın ağabeyinin Özbekistan’dan seslenişini biliyorum:

-Bu bir intihar değil, kızkardeşim öldürüldü!..

O fotoğraflar ve sorular


Tam, olay küllendi, soruşturma çıkmazda galiba diye düşünürken, çok önemli bir gelişme yaşandı...

Nadira Kadirova’nın avukatı Birol Öztürk, RS FM’de “Atilla Güner’in Akşam Postası” programına canlı yayında bağlanarak çok önemli bir iddia ortaya attı... Öztürk’e göre, Nadira İstanbul’da Şirin’e ait bir rezidansta zaman zaman kalmış, TBMM’de milletvekilinin odasında fotoğraflar çektirmişti!.. Bu fotoğraflar Nadira’nın ağabeyi Muhammed Ali tarafından avukata ulaştırılmıştı...

Size de tuhaf gelmedi mi; Şirin Ünal’ın hasta eşine bakıcılık yapan, üstelik kaçak çalıştırıldığı ortaya çıkan bir genç kız, İstanbul’a gidip milletvekilinin rezidansında kalıyor, orada fotoğraflar çektiriyor, Meclis’e  rahatlıkla girip Ünal’ın odasında da fotoğraflar çektiriyor?..

Avukat Öztürk, “Bazı kuşkular var ki, soruşturma devam ediyor” dedikten sonra bakın hangi hususlara dikkat çekiyor:

-İntihar vakası varsa, bunun geçmişi olmalı. Nadira olay günü kayıt olduğu dershaneye gidip, kurs sahibine “Patronlarım izin vermediği için gelemiyorum” diyor. Durum böyleyken ne oldu da intihar etti?..

Bitmedi; olaydan yalnızca birkaç saat önce Nadira ile Şirin Ünal’ın yemek yediklerini de anlatan Avukat Öztürk haklı olarak şu soruyu soruyor:

-İntihar edecek kişi böyle bir yemek masasına oturur mu?!.

Avukat Adli Tıp raporunun henüz tamamlanmamış olduğunu belirterek, amaçlarının kimseyi zan altında bırakmak olmadığını, gerçeklerin ortaya çıkmasını istediklerini belirttikten sonra şu can alıcı değerlendirmeyi yapıyor:

-Hasta eşe bakmakla görevli bir çalışanın İstanbul’da rezidansta, Meclis’te vekil odasında çektirdiği fotoğraflar, olay günü yaşananlar hayatın olağan akışına uygun değil bize göre!..

Valla açıkçası bana göre de değil!.. Soruşturmanın gayet titizlikle yürütülüp, neler olduğunu kamuoyu vicdanını yatıştıracak bir şekilde ortaya çıkarmak tabii ki savcıların görevi...

-Bizim görevimiz de izleyip, kamuoyunu bilgilendirmek...


Hoşgörü ve diyalog vardı hani?!.


Konya’da, duraklarda ve kimbilir başka nerelerde asılmış afişlerden biri... Üzerinde şöyle yazıyor:

-Yahudileri ve Hıristiyanları DOST edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu doğru yola eriştirmez... Maide Süresi: 51. ayet...

Alt sol köşede AGD ve logosu, alt sağ köşede de MGV logosu yer alıyor. Afiş ve bilboardlar Konya Büyükşehir Belediyesi’nin denetiminde bildiğim kadarıyla...

Bu iktidarla geçirdiğimiz 18 yıl içinde en çok duyduğum şeylerden biri de “Dinlerarası hoşgörü ve diyalog” oldu... Asrın liderimiz ABD’de Yahudi nişanı aldı örneğin... Papa ile Vatikan’daki görüşmesi unutulmaz kareler arasındadır mesela... Avrupa Birliği ile adaylık başvurusunu da Papa Pius’un heykeli altında imzalamışlardı Abdullah Gül ile birlikte!

Peki bu afiş nedir o zaman? Hangi hoşgörü ve diyaloğun eseridir? Hele ki şu son harekat sırasında, yalnızlığımız tescillenmişken...

-Bu tutum misliyle geri döndüğünde, özellikle Avrupa’daki insanlarımıza yansıdığında ne olacak peki?!.