İçinden geçtiğimiz günler 97 yıl öncesinin zafer günleri…
Mesela bugün, 28 Ağustos, Türk süvarisinin Yunan hatlarını hallaç pamuğu gibi darmadağın ettiği üçüncü güne denk geliyor!.. Mesela dün, 27 Ağustos 1922 sabahı, Miralay Reşat Bey, Başkomutana söz verdiği saatte Çiğiltepe’yi alamadığı için tabancasını şakağına dayayıp tetiği çekmişti… Yunan Ordusu Komutanı askerini ardında bırakmış kaçıyordu!.. Trikupis, Afyon’dan epey uzakta, Uşak önlerinde yakalanacaktı…
Hangi birinden söz edeyim ki; her biri, tarihin yazmadığı bir kahramanlık öyküsüydü… Değerli dostum sayın Önay Alpago’nun gönderdiği mesajı paylaşmak istiyorum sizlerle; başta Büyük Devrimci Mustafa Kemal olmak üzere tüm kahramanlara karşı minnetimizi sevgi ve saygımızı ve tabii özlemimizi anlatabilmek için… Kim yazmış bilmiyorum ama yürekten kutluyorum…

Kutsal savaşın ölümsüz kahramanları


“Bu akşam bir kadeh rakı doldurun kendinize… Ama öyle tek-duble falan değil! Hani şu eski müdavimlerin “domuz sıkısı” dedikleri türden; sadece rakıyı beyazlatacak kadar su, yanına beyaz leblebi, fazla değil 3-5 tane…
27 Ağustos 1927 sabahı Mustafa Kemal Paşa’ya kuşattıkları tepeyi yarım saat sonra alacaklarını bildirmesine rağmen bunu başaramayınca intihar eden Miralay Reşat’a (Çiğiltepe)
Özellikle cephenin biraz gerisinde yüksekçe bir yere oturup tabancalarını dizlerine koyarak “geri çekileni vururum” mesajı vermesi ve birkaç kez geriye kaçan askerler üzerinde bunu bizzat uygulamasıyla “Deli Halit” lakabını alan Mirliva Halit’e (Karsıalan)…
Kütahya’nın Emet İlçesi’nden kendisi, süvarileri ve Emet halkıyla birlikte kaçırdıkları Yunan ordusunu kovalayarak İzmir’e ilk giren süvari birlikleri komutanı Ferik Fahrettin’e (Altay)
İstanbul’dan bizzat kendisine gönderilen ve Mustafa Kemal Paşa’yı tutuklamasını emreden telgrafa rağmen “Ben ve kolordum emrinizdedir Paşam” diyen Birinci Ferik Musa Kazım Bey’e (Karabekir)…
İzmit ve Adapazarı’nı geri alıp, Sakarya Meydan Muharebesi’ne katılarak büyük başarılar kazanan Birinci Ferik Kazım Fikri’ye (Özalp)…
Birlikleri ile İzmit ve Adapazarı üzerinden Bilecik ve Eskişehir istikametine ilerleyen İngiliz kuvvetlerine ateş açarak onları durdurup, geri püskürten ve Türk Kurtuluş Savaşı’nı fiilen başlatan ilk komutan olan Mirliva Ali Fuat’a (Cebesoy)…
Bahriye Nazırlığı’ndan ayrılan ve Anadolu’daki Milli Mücadele hareketine katılan Albay Hüseyin Rauf’a (Orbay)…
İstanbul’dan Anadolu’ya silah ve mühimmat kaçıran, İtalyan işgalindeki Antalya depolarında bulunan silah ve mühimmatı Kuvayı Milliye’ye kazandıran Mirliva Refet Bey’e (Bele)…
İstanbul Hükümeti tarafından ulusal hareketin önderlerinden biri olarak rütbesi kaldırılan, nişanları geri alınan ve idamına karar verilen Müşir Mustafa Fevzi’ye (Çakmak)…
Büyük taarruzdan önce taarruz stratejisinin belirlenmesi için yapılan toplantılarda, tedbirli ve titiz karakteri nedeniyle, taarruz planını çok riskli ve tehlikeli bulduğu için şiddetle itiraz eden, ancak yine de verilen emirleri, biri hariç harfiyen yerine getiren Orgeneral Yakup Şevki’ye (Subaşı)…
Yaptığı konuşmalar ile zihinlerde yer etmiş usta bir hatip olan, Kurtuluş Savaşı’nda cephede Mustafa Kemal’in yanında görev yapan, sivil olmasına rağmen rütbe alıp savaş kahramanı sayılan Onbaşı Halide’ye (Edip Adıvar)…
Kağnıyla cepheye silah taşıyan Fatma Nine’ye…
İnebolu’da bulunan cephanelerin Ankaraya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken, kış şartları nedeniyle cephane ıslanmasın diye battaniyesini saran, bebeğine de sarılıp onun donmaması için uğraş verirken donarak ölen Şerife Bacı’ya…
Neredeyse sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine sızıp bir saldırı düzenleyen ve aralarında bir Yunan subayı dahil 25 esirle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma’ya (Seher Erden)…
Kocayayla baskınında geri çekilen silah arkadaşlarına cesaret vermek için hızla öne atılınca başından vurularak şehit düşen Gördesli Makbule’ye…
Çanakkale’de ölen kocasından kalan tek hatıra elmas küpelerini bozdurup kendine bir tüfek alıp dağa çıkan ve Yörük Ali Efe’ye katılan Emir Ayşe’ye…
Bekir Ağa Bölüğü’ne baskın düzenleyerek tutuklu bulunan vatanseverleri kurtarıp Anadolu’ya geçmelerini sağlayan Yahya Kaptan’a…
Bir Fransız gemisini kaçırmayı başarınca ona layık görülen İstiklal Madalyası’nı “Ben madalya için değil, milletim için savaştım” diyerek geri çeviren İpsiz Recep’e…
Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın gizli örgütü Karakol’un yöneticisi Naciye Faham’a…
İşkence görmesine rağmen Karakol’un adresini vermeyen Topkapılı Ebe Şahende’ye…
Felah Grubu’na saraydan bilgi taşıyan V. Murat’ın kızı Fehime Sultan’a…
İşgal protestolarında on binlere konuşan Şükufe Nihal’e, Sebahat’e, Zeliha’ya…
12 yaşında İnönü Muharebelerinde savaşan Nezahat’e…
“Muharebe bana düğündür” diyen Mustafa Kemal’in askeri Sivaslı Fatma Seher’e…
Çerkez kadınları örgütleyen Hayriye Melek’e…
Alaşehir’deki zulmü dünyaya çektikleri telgrafla duyuran Makbule’ye, Nebile’ye…
Başındaki yırtık örtüsünü erkeklerin yüzüne atıp, “Alın bunları örtünün, verin silahları ben savaşırım” diyen Kezban’a…
Soyadını İnönü Meydanında çarpışa çarpışa alan Mustafa İsmet’e…
“Geldikleri gibi giderler” deyip, geldiklerinden biraz daha hızlı gitmelerini sağlayan  Mustafa Kemal’e…
Zafere, şerefe için… Afiyet olsun!..”
Bu yazıyı okuduktan sonra tepki gösterip “Bu rakı-leblebi meselesi değildir” diyenlere de bir çift lafım var:
-Meseleyi tabii ki bu değil; bir bardak su ile de yapabilirsiniz aynı şeyi!.. Çünkü mesele dibine dek “namus-haysiyet-yurtseverlik” meselesidir!..