Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ümüzün ulusumuza armağan ettiği en kutsal varlık, en görkemli değerdir. Her zaman, her yönden koruyacağımız en büyük emanettir. Göstereceğimiz özen bizim için yaşamsal bir koşuldur. Kimi olmadık nedenlerle, en başta parti ayrımı ve iktidar tutkusuyla ulusal birliğe yaraşmayan durumlara yol ve yer açmak büyük sorumluluktur. Devlet kurumlarını, özellikle yargı organlarını ve yargıçların görev aldığı kuruluşları tartışma konusu yapmak çok sakıncalıdır. Ulusun güven kapısı, adalet pınarı, yargı organlarıdır. Yerel seçimlerde üzüntüyle izlenen kimi AKP’den belediye başkanı seçilenin amaçlarını ve anlayışlarını açığa çıkaran konuşmaları, teşekkür sunumu ötesinde ayrımcılık ve karşıtlık taşımaktaydı. İktidarı telâşa ve kendilerine göre önlem ve düzenlemelere yönelten sonuçlara ilişkin nedenlerin başında, beklediklerini- umduklarını bulamama kırgınlığı var. İktidardan ayrılınca neler olacağını, ne tür işlemlerle karşılaşacaklarını düşünmek uykularını kaçırıyordur. Dönemlerine ilişkin araştırma, soruşturma ve yargılanma olasılıkları ağırlık taşıyor.

PARTİZAN KULÜBÜ

Konuşmalarında yaşamadıkları, bilmedikleri, öğrenmedikleri tüm cumhuriyet dönemini çekinmeden eleştiriyor, İNÖNÜ üzerinden ATATÜRK’e bile dil uzatıyorlar. Kurtuluşu, kuruluşu, yoksunlukları, olanakları, koşulları, gücü, kadroyu, hiçbir şeyi gözetmeden, uluorta, dillerini silâh gibi kullanıyorlar. RTE, “Osmanlı tokadı” diyor da “Türk gücü” diyemiyor. Zar zor “Mustafa Kemal” diyor da “Atatürk” demiyor. Türklüğü tartışılan, tarihe gömülen Osmanlı’ya öykünüp ona yollama yapıyor.

Rejimin-siyasal düzenin niteliği bozuldu. Dikta düzenini andıran tek adam yönetimi, üstelik partizanlıkla kuruluş felsefesini de gölgeledi, hattâ kararttı. Ulusal birliği bozacak konuşmalar birbirini izledi. Toplumun bir kesimi bir tür düşman gösterildi. İnanç sömürüsü yapıldı. Eğitim bozuldu. İktidar, partizan kulübüne dönüştü. Hukukun üstünlüğü ilkesi yerlebir edildi. Olur olmaz nedenlerle halkın istencine ipotek konulmuşçasına seçim sonuçlarına itiraz ediliyor.

İşte yerel seçimler nedeniyle iktidar yetkililerinin gerçek ve geçerli yanı olmayan konuşmaları, seçim sonuçlarına ilişkin tutarsız ve dayanaksız eleştiri ve istekleri, aklen ve ahlâken uygunsuz sözleri, ilgili kurulların ipe un serercesine tutumları, Bay RTE’nin oyları değerlendirme yanlılığı demokrasinin cılkını çıkarma belirtileri sayılacak durumdadır. Geçersiz ve sakıncalıdır.

Hukuku daha fazla yormaktan ve yaralamaktan vazgeçilmelidir. İstanbul seçimlerinin açık sonucuna ve önceki sözlerine karşın başta Bay RTE olmak üzere AKP’lilerin eleştirilerinin haklı yanı yoktur. Suları iyice ısınan iktidarcıların düştükleri durumu içlerine sindirememeleri ne kadar doğalsa sonuca katlanmaları da o kadar doğal olmalıdır. Ulusal egemenlik ilkesinin değerini bilip kişisel egemenliğe karşı çıkmak her yurtseverin görevidir. Sayıları kendilerine göre değerlendiren RTE’ye böyle ağlamak hiç yakışmıyor. D. Bahçeli’nin yeniden sayım desteği de anlamını yitirmiş bir çürük destek. Çoğunluk sağlamada (1) fazlalık bile yeterlidir ve geçerlidir. Yüksek Seçim Kurulu’nun yandaş gibi duruşu ve YSK’ya baskı sayılacak davranışlarla konuşmalar birer demokrasi ayıbı, hukuka saygısızlıktır. Yöneticilerin buna çok dikkat etmesi gerekir. Seçim kazanılır, yitirilir ama hukuksuzluk yıkımdır.

YAŞAM GÜÇLÜKLERİ

Yandaşlar korundu, zenginleşti, vergi borçları silindi. Toplumsal barış büyük yaralar aldı. Oslo toplantıları ve Habur geçişleriyle PKK şımartıldı. 17/25 Aralık 2013 olaylarının defteri kapanmadı. Üniversitelerin büyük çoğunluğu yandaş- partici rektörlere bırakıldı. Memur, işçi, emeklinin yaşam güçlükleri arttı. Ekonomik çalkantı ve çöküntü yoğunlaştı. Kadınlara saldırı ve öldürme olayları önlenemez duruma geldi. Atatürk ilkeleri ve Türk Devrimi açılımları hafife alındı, hattâ bu yaşamsal değerlere karşı çıkıldı. Suriye politikası iflâs etti, ABD ile ilişkiler FETÖ’yü alamamaya ve onların çizgisinde durmaya karşın gerginleşti. Dış borç arttı. Pensilvenya’ya gidenlerin çektirdikleri fotoğraflara karşın AKP’de bir FETÖ’cü saptayamadılar. İş yeri kapatma, konkordato ve iflâslar hız kesmiyor. En kötüsü, o kadar çok yemlenen var ki dalkavukluk koşturuyor. 500 bin kişiye FETÖ nedeniyle işlem yapıldığı söylenip yazılıyor da bugüne kadar nerede oldukları, neden durdukları açıklanmıyor.

BİR ÖRNEK

Avukat İsmail Sami ÇAKMAK’ın hukuk savaşçısı olarak yaşadıklarını ibret örnekleri olarak ilgilenenlerin paylaşmasını, toplumun bilgisi olmasını yararlı buluyorum. Haksızlıklara, yöntemsizliklere karşı çıkarak kimi yargı organlarındaki kimi görevlilerin yanlış uygulamalarını önlemek ve gidermek için verdiği uğraş, avukatlık mesleğinin toplumsal yerini de önemseterek değer taşıyor. Mesleğin saygınlığı konusunda kimi ilgili ve yetkilinin davranış bozukluğuna karşı etkin çabalarda bulunuyor.