Yaşlanıp yıpranmasına karşın yönetim biçimlerinin en iyisi olan demokrasinin kendine özgü olanlarla, daha çok yönetenlerden kaynaklanan sorunlarının çözümlenmesi için herkese görev düşüyor. Özellikle bilim insanlarının dikkat çeken suskunlukları ortamında umutsuzluk, yönetimin tutumuyla giderek artmaktadır. Kimi siyasetçilerin açıklamaları, yeni düzenleme sözleri, yönetimi ele geçirenlerin amaçları ve tutumları karşısında yetersiz kalmaktan öteye geçememektedir. “Yargıda reform” denilerek toplumun ilgisi çekeceği sanılarak anlatılanların, yargıyı tümüyle ele geçirmek çabasında olanlarla nasıl gerçekleşeceği kuşkusu sürmektedir.

Günümüz iktidarının yargıya olumsuz bakışı, yargının yakınılan işlem ve kararları yurttaşların yaraşır olduğu demokrasi için sert engellerdir. Yetişme durumları, siyasetle kotarmak ve başarıya ulaştırmak istedikleri amaçları demokrasiyle çatışanların bu alanda olumlu sonuçlar kazandırması düş olmaktan öteye geçemez. Konuşmalar, işlemler, oluşumlar, ortada. Bir tür demokrasi aldatmacası içindeyiz.

İnsan hakları, özgürlükler, sosyal adalet, siyasal yapı, yasama ve yönetimin etkinliği, hukukun üstünlüğü içtenlik ve gerçekçilikle ele alınmadıkça hiçbir olumlu gelişme yaşanamaz. Hemen söyleneceklere değinelim: Cumhurbaşkanı, gerektiğinde kendini yargılayacak Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinden 12’sini, çoğunu seçmemelidir. Adalet Bakanı, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun başkanı olmamalıdır. Cumhurbaşkanı bu Kurula üye seçmemeli, seçecek olsa bile bir üyeyle sınırlı kalmalıdır.

Yargıç ve savcı yetiştirmekle staj ve görevlendirme düzenleri bağımsızlık ilkesine göre yeniden ele alınmalıdır.
Adalet Kolluğu etkin ve güçlü biçimde oluşturulmalıdır. Anayasa’nın 2. ve 4. maddesine tam olarak uyulmalıdır. Yargısı bağımsız olmayan ülkede herkes bağımlı sayılır.

Unutmayalım, demokrasi yalnız bir biçim değil, özdür. Sözle demokrat olunamayacağı gibi söz demokrasi de olmaz. İşlem ve eylemler bütününün demokratik niteliği, rejimin sağlıklı, güçlü, doyurucu ve çağdaş olmasının koşuludur. Kişisel yönetimleri, her tür ayrıcalık, baskı ve eşitsizliği bir yıkım nedeni sayan anlayış demokrasinin koruyucusudur. İnsanlık ve yurttaşlık gereklerini taşıyanların bu bilinçle duruşları ulusal yaşamın güvencesidir.

Adalet Bakanı’nın övünmeye çalışarak açıkladığı yeni düzenlemenin delik deşik yapıya yama olup olmayacağı izlenip görülecektir. Yaşanıp anlaşılacaktır. Hukuk devletini gerçek ve geçerli kılmak istiyorsak kişisel ayrıcalık ve ağırlıklara yer vermeyen gerçek demokrasiye çalışmalıyız. Tek kişi yönetimi demokrasi değildir.

Bugün, demokrasinin daha çok adı var. İvedi bir Anayasa değişikliği Türkiye’nin en yaşamsal gereksinimidir. Yargıyı yandaşlık-karşıtlık eleştirisinden kurtarmak gerçek hukukçu ve gerçek siyasetçilerin birincil görevidir.