Bilimsel anlamı ve değerinden çok siyasal görüşlerle gündemde tutulan “Hukuk devleti” nitelemesi, ulusal yaşamımızın önemli sorunu olarak yerini korumaktadır. Siyasetçilerin dillerinden düşürmedikleri, içtenlikli bilim adamı ve kimi yazarların savundukları yapı, varlığımızı ve geleceğimizi etkileyen özelliğini sürdürmektedir. Yaşamın güvencesi niteliğini taşıyan durumuyla gereken önemin verildiğini savunmak güçtür.

Cumhuriyetin kuruluşunda Atatürk’ün, O’ndan sonra İnönü’nün savunup gerçekleştirmeye çalıştıkları hukuksal düzen, 1950 iktidar değişiminden sonra sözde “demokrasi” çıkışlarıyla, amacına aykırı tutum ve davranışlarla, oy için verilen ödünlerle, rejime aykırı yapılanmalar ve siyasal oyunlarla iyice bozulmuştu. 1960 olayıyla amaçlanan düzenlemeler de sonraki yıllarda izlenen çarpıklıklarla büsbütün yozlaştırılarak bugünkü olumsuzluklara ulaşmıştır.

“Cumhurbaşkanlığı” sistemiyle yürütülmek istenen partizan düzen, cumhuriyetimizin özüne ve amacına aykırılıklarla sürdürülmeye çalışılmaktadır. Kişisel yönetim düzeni demokratik değil, otoktratiktir.

Hukuk devleti, hukukla çalışıp yönetilen devlettir. Hukuku ulusal yaşamın güneşi, varlığın güvencesi bilen devlettir. Yapısını ve gücünü, hukukla kanıtlar. Adaleti, yaşam amacı, ereği ve koşulu bilir. Hukuka dayanır, hukukla örgütlenir. Çalışması ve yönetilmesi hukukla olur. Yaşam damarlarında hukukun kan olarak dolaştığı devlettir. Bu devlet elbet barışçı, özgürlükçü, adaletli, çağdaş, bağımsız devlettir. Pusulası hukuk olan devlettir. Kaynağı ve dayanağı hukuk olan, hukuku bilim bayrağı bilen devlettir. Geçerliğini, gücünü, niteliğini hukuktan alan devlet olarak saygınlığını da hukukla sağlar. Aykırılıklara, ayrılıklara, ayrıcalıklara olanak tanımayan, birleştirici, kaynaştırıcı, “Hak”kı üstün tutan, yararlılığı ve yaraşırlığı öngören devlettir. Kişisel kararlarla değil, ulusal egemenliğin temsilcisi kurullarla alınan kararlar, yürürlüğe konulan yasalarla yönetilen devlettir.

Asla gözardı edilmemeli ve unutulmamalıdır, kuruluşunda “Padişahlık ve halifelik” önerisinin itilip cumhuriyetin çağdaş yapı olarak benimsendiği, kutsal bir yapıdır. Başıboşluğun, gelişigüzelliğin, keyfîliğin, zorbalığın, dayatmaların sözkonusu olmadığı hukuk devletinde yasal ve siyasal hastalıkların, bozukluk, yetersizlik ve aykırılığın en etkin, en uygun, en yararlı ilâcı hukuktur. Gerçek hukukçu, “nabza göre şerbet veren” değil, siyasetin kuklası olan değil, her şeye karşın adaleti amaçlayan ve gerçekleştiren, yaşama geçirendir. Kaynaktır, dayanaktır.

Siyasette görev alan hukukçuların hukuku siyasallaşmaktan uzak tutmaları, siyaseti hukuksallaştırmaları gerekir. Hukuk yerine göre kalkan, yerine göre kılıç, yerine göre kelepçe, yerine göre zincirdir ama gerçek ve öz niteliği haklılıkla haksızlığı ayıran, belirleyen terazidir. Yaşatıcı güven gücüdür Anayasa’nın 2. maddesindeki niteliğiyle cumhuriyeti koruyup yüceltmek kendini yurttaş bilen herkesin başlıca görevidir.