Mutluluğu doğum, nişan, düğün ve başarılarla sınırlamak yanlıştır. Duygu ve düşünce güzelliğiyle yaşam koşullarındaki kutlanacak aşamalar, sevip saydıklarıyla karşılaşmak ve birliktelikler, değişik kökenli ve nedenli başarılar da mutlu kılan durumlar ve olgulardır. Ulusal günlerin sevinci, gururu ve onuru da bu kapsamda önde gelen kazanmalardır. Geçtiğimiz günlerde kutladığımız 30 Ağustos 1922 Başkomutanlık Meydan Savaşı Zaferi’nin 97’nci yıldönümü, ulusal varlığımız ve yaşamımız için tarihsel bir dönemecin günüdür. Büyük ATATÜRK ve arkadaşlarının Ulusumuza armağanları olan Cumhuriyetimizin temelini oluşturan zaferin ve TBMM’nin açılışına uzanan 4 Eylûl Sivas Kongresi’nin (o evrede Mustafa Kemal’in, özel kalemi görevini yapan Mazhar Müfit Kansu’ya yazdırdığı “Millet Meclisi kurulacaktır. Kadınlar tesettürden kurtarılacaktır. Din ve devlet işleri birbirinden ayrılacaktır” ilkeleri unutulamaz) birbirini izleyen yıldönümlerinde bir Atatürk gencinin mektubunu yayımlayarak günlerin anlamına vurgu yapmayı uygun buldum:

“ATA’m,

Bu mektubu sana, okumaya geldiğim ücra topraklardan, ileriden yazıyorum. Küçüklüğümden beridir içimdeki ses bana buralara gelmemi, eğitimimi buralarda tamamlamamı söylüyordu, kulak verdim geldim Amerika’ya, tiyatro okuyorum şimdi.

Güneşin doğduğu her gün ailemden, dostlarımdan, topraklarımdan uzak olmanın sızısıyla açıyorum gözlerimi güne. Kendimi ve verdiğim kararları sorgularken buluyorum kendimi. “Acaba doğru mu yapıyorum asıl meseleden bu kadar ayrı kalarak; oralarda bir şeyler oluyor, ben nasıl katkı sağlayacağım...?” Özlem ile yanıp tutuşuyorum ama tutuştukça da vazifemi hatırlıyorum.

“Bir gün İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin!” demiştin Ata’m. O gün bugündür, benim de vazifem eğitimimdir. Aldığım eğitim, benim tutkum, arkamda gurur duyduğum ülkem, tesellim ve güvenimdir. İşte arkamdaki destek budur ki, tutuşmuş çırama üflüyor.

Döner dönmez bir oyun oynayacağım Ankara’da. Yazarı Mehmet Baydur diyor ki “Dünyayı değiştirebilirsiniz tiyatroyla. Savaşları önleyebilirsiniz. İnsanları daha iyi, daha güzel insanlar yapabilirsiniz! Tiyatro ile enflasyonu düşürebilir, eğitimi doğrultabilir, adaleti sağlayabilirsiniz. Tiyatro ile insanlar, insan olduklarını hiç unutmamak üzere anlarlar! Ancak tiyatroda mümkündür gerçeği görmek.”