Toplum yaşamında giderek yoğunlaşan karşılıklı saygı ve güven yitimi, insanlık ilişkilerine önem ve değer veren herkesi üzmektedir. Özellikle siyasal nedenlere dayanan ayrılıklar sertleşmekte, geçici yönetim hizmeti bir karşıtlık ve koyu ayrılık gereğiymiş gibi sakıncalı girişimlere yol açmaktadır. Uygarlıkla taban tabana zıt olan bu anlayış ve tutum kötülüğü toplumsal yaşamı da çekilmez duruma getirmektedir. Anlamsız sataşmalar, kavgalar, çirkin söylem ve tutumlar hukuksuzluğun, terbiye ve kişilik yoksunluğunun belirtileri olarak karşılanmaktadır. Tutum ve davranışlarda, hattâ giyimde bile ölçü kaçmış görünüyor. İnsan söylemekten kendini alıkoyamıyor: Adam olmadıktan sonra âlim olsa ne yazar.

Başta yöneticiler, çok kimse konuşmasına özen göstermiyor. Sözünün nereye gittiğini bilmiyor. Ulusal birliğe gösterilmesi gereken özen, siyasal amaçlarla yıkıma uğruyor. Öyleki, yargı kararlarına saygı duymadığını açıklayan yöneticinin son konuşmalarında yargının bağımsızlık ve yansızlığına vurgu yapması, tutum ve davranışları karşısında inandırıcı ve güven verici olmuyor. Bunun gibi, emekliliğe hak kazanmış yargıç ve savcılar başta, kimi üst düzey yöneticilerin hukuksuzlukları belirgin bu iktidarla çalışmayı sürdürmeleri düşündürüyor.

19 Mayıs’ta ki içtenliksiz Samsun buluşması siyasal bir gösteri olarak karşılandı. ATATÜRK’ümüze ilişkin sözleri ve yaklaşımı bilinen iktidar başının örnek olması gereken konulardaki kişisel ve partizan tutumu, ulusal dayanışmanın, toplumsal barışın gerisinde kalmaktadır. Atatürk’e saldırılara işlem yok, AKP genel başkanına eleştiriye katlanma yok, hemen yargıya taşıma var. Onursuzluğu sırıtan yazıların sahipleri bir tür yargı korumasında. Yazık! Çok yazık!