Elazığ’da kerkenez yakalandı.

Ayağında metal halka takılıydı.

Metal halkada “Tel Aviv” yazıyordu.

Göç yollarını takip etmek için kullanılan rutin yöntemdi.

Ama sayın ahalimiz yemezdi bu tür numaraları...

“Casus bu” dediler.

Kafese koyup, kaymakama götürdüler.

Kaymakam da derhal Fırat Üniversitesi’ne götürdü.

Çarmıha gerer gibi kanatlarını açtılar, röntgenini çektiler!

Ciğerine böbreğine bakıp, iç organlarına kamera veya dinleme cihazı gizlenip gizlenmediğini kontrol ettiler.

Röntgen filminin üstüne, hasta adı olarak “İsrail ajanı” yazmışlardı!

Bağırsağına kursağına güzelce baktılar, herhangi bir cihaz taşımadığına dair rapor yazdılar, sayın ahalimiz rahat bir nefes aldı.



Bilahare, Konya’da casus pelikan yakalandı.

Ayağındaki bantta alenen “İsrail” yazıyordu.

Demeye kalmadı, Gaziantep’te casus arıkuşu yakalandı.

Ayağında “Tel Aviv” yazıyordu.

Ahalimiz enseledi, emniyete teslim etti.

İpsala’da casus ördek yakaladılar...

Ayağında “Norveç” yazıyordu.

Hatay’da casus atmaca vuruldu.

Finlandiyalı olduğu anlaşıldı.

Ne uçan ne kaçan...

Sayın ahalimizinden kurtulamazdı.



Bizim hükümetin “milli” dediği öso’cular, Suriye topraklarında, İdlib’de casus kızıl akbaba yakaladı... Kuşun her gün aynı bölgede uçmasından şüphelendiler, dürbünle baktılar, ayağında halka gibi bir şey bağlıydı, “kamerayla çekim yapıyor” dediler, drann diye indirdiler. Halbuki, nesli tükenmekte olduğu için, koruma altına alınmıştı, ayağındaki metal ibareyle göç güzergahı takip ediliyordu.



Hal böyleyken...



İngiliz istihbarat teşkilatının casusu, İstanbul’un göbeğinde, Karaköy’de, Kılıç Ali Paşa Camisi’nin hemen bitişindeki, duvarlarla çevrili, üç katlı, evinin bahçesinde ölü/öldürülmüş halde bulundu.

Bosna’da Kosova’da Lübnan’da Irak’ta Filistin’de görev yapan ve İngiltere Kraliçesi tarafından “şövalye” nişanıyla ödüllendirilen bu casusun, Beyoğlu’ndan başka, Büyükada’da evi olduğu anlaşıldı.

Bu casus... Suriye’de algı operasyonları yürüten Beyaz Miğferlileri kurduğu için, Rusya tarafından deşifre edilmişti.

Beyaz Miğferliler, kafalarına beyaz baret takarak, güya kendi hayatlarını tehlikeye atarak, Rusya ve Şam rejiminin bombaladığı bölgelerde hayat kurtaran, gönüllü bir sivil yardım kuruluşu gibi, arama kurtarma derneği gibi gösteriliyordu.

Halbuki, İngiliz ve Amerikan istihbarat teşkilatlarının figüranıydı.

“Kimyasal silah kullanıldı, bebekler öldürüldü, okul bombalandı” gibi, tezgahlanmış yalan haberlerle, Rusya’yı dünya kamuoyunda zor durumda bırakmayı amaçlayan, istihbarat faaliyetiydi.

Karaköy’de ölü/öldürülmüş halde bulunan İngiliz casusu, maşa olarak kullanılan bu örgütü, 2013 yılında İstanbul’da kurdu.

ABD 33 milyon dolar verdi.

İngiltere 39 milyon pound verdi.

Üç bin öso’cudan oluşuyordu.

Dubai merkezli bir güvenlik şirketi tarafından eğitildiler, sonra da Hollanda merkezli bir arama kurtarma şirketi tarafından eğitildiler.

Ölü/öldürülmüş halde bulunan İngiliz casusu, hem Dubai merkezli güvenlik şirketinin direktörü görünüyordu, hem de Hollanda merkezli arama kurtarma şirketinin kurucusuydu!

Batı medyası tarafından öylesine kahramanlaştırıldılar ki, 2016 yılında Nobel Barış Ödülü’ne bile aday gösterildiler!

Belgesellerini çektiler...

2017 yılında en iyi kısa belgesel dalında Oscar ödülü verdiler!

Gel zaman git zaman, Suriye’deki vekalet savaşını Rusya kazanınca, Beyaz Miğferliler bölgede sıkıştı... Bunların binden fazlasını, Mossad aracılığıyla, Golan tepeleri üzerinden Ürdün’e kaçırdılar.

Türkiye’ye gelen beş milyon Suriyeliden bir kişi bile almayan ABD, İngiltere, Almanya ve Kanada, bu Beyaz Miğferlileri kapış kapış aldı.



Bütün bunlar, İstanbul’un göbeğinde yaşanırken, hepimizin gözünün önünde yaşanırken, casus kerkenezin peşindeki sayın ahalimizin ruhu bile duymadı.



Ne diyelim...

Aman ağaç dallarına, havaya filan iyi bakın ha!

Maazallah casus karga marga gelirse kaçırmayalım.