Mustafa Kemal hakkındaki idam fetvasını, Mustafa Sabri kaleme almıştı.
Vahdettin’in şeyhülislamıydı.
Sarıklı İngiliz kuklasıydı.
Sevr’in imzalanması için özel çaba harcadı. İngiliz Muhipleri Cemiyeti’nin kurucularındandı. Anadolu’daki direnişi kırmak için İngilizler tarafından icat edilen İslam Teali Cemiyeti’nin kurucularındandı.
Kuvayi Milliye’den nefret ediyordu. “Mustafa Kemal ve Ankara hükümeti kahpedir” diyordu. “Kudurmuş haydutlar, caniler” diyordu. “Eyy Allah’tan korkmayan, eyy peygamberden haya etmeyen mahluklar” diyordu. “Bunların dinsizlik derecesi tasavvur edilemez, cenabı hakkın gazabı ve laneti bunların üzerine olsun” diyordu. Milli mücadelenin moralini bozmak için elinden geleni yapıyordu, “İngilizlerin, Fransızların ve sair devletlerin, iki paralık Mustafa Kemal kuvvetinin baskısına boyun eğerek İstanbul’dan çekip gitmelerini, ancak Kemalist Türk aklı kabul edebilir” diyordu. “Yunanlılara fazla zayiat verdirmek bizim için hayırlı ve menfaatli olamaz, İngilizleri kızdırırız, İngiliz gibi muazzam devlete karşı katiyen kazanma ihtimali yoktur” diyordu. “Yunan ordusu halifenin ordusudur, asıl kafası koparılacak mahlukat Ankara’dadır” diyordu. “Eyy askerler, Mustafa Kemal’in gayrimeşru emirlerine uyduğunuz yeter, bunların vücudlarını külliyen dünyadan kaldırmak beşeriyet için, müslümanlık için farz olmuştur, sizin bu hainlere itaatiniz mescitlerimizi mabetlerimizi harap eyleyecek, bu zalimlere, bu katil canavarlara alet olduğunuz yeter, padişahımız halifemiz efendimiz hazretlerinin merhamet kucağı size açılmıştır, Allahını peygamberini seven bu tarafa gelsin” diyordu.
Bu ruh haliyle Mustafa Kemal hakkındaki idam fetvasını yazdı.
Kendisinden sonraki şeyhülislam Dürrizade Abdullah efendi tarafından yayınlanan fetvaya göre, Mustafa Kemal... “Padişahın sadık tebasını yalanlarla aldatıyor”du. “Dinimizin emirlerine aykırı olarak maddi çıkar sağlıyor”du. “Masum kulların mallarını gasp ediyor”du. “Hilafet makamının gücünü zayıflatmaya çalışıyor”du. “Yüce İslam hilafetine isyan ediyor”du. “İslam’ın yüce kuralları gereğince öldürülmesi meşru ve farz”dı. “Müslümanların adaletli imamı halifemiz Vahdettin han hazretlerinin etrafında toplanıp, Mustafa Kemal’le savaşmak vacip”ti.
Yani...
Kuvayı Milliye’ye karşı cihat ilan edilmişti!
Bu vatan haini fetva onbinlerce kopya çoğaltılarak, Yunan ve İngiliz uçakları tarafından Anadolu şehirlerine atıldı. İngiliz zırhlıları tarafından Karadeniz limanlarında sandık sandık dağıtıldı.
Mustafa Sabri sadece bununla yetinmedi.
Kuvayi Milliye’nin yanında saf tutan Denizli, Isparta, Uşak, Antalya, Sinop müftülerini görevden azletti, Ankara müftüsü Börekçizade Rıfat için idam fermanı çıkarttı.
İzmir’deki Yunan Yüksek Komiserliği’ne teklifte bulundu, “Mustafa Kemal’in pençesinden kurtulmak için Batı Anadolu’da sizin kontrolünüzde özerk hükümet kuralım” dedi. Bu teklifi Atina’ya iletildi. Yunan başbakanı Gunaris teklifi inceledi, “kendi milletini satan bu tür hainlere ihtiyacımız yok” dedi, reddetti.
Bu haysiyetsiz yobaz, Kurtuluş Savaşı zaferle sonuçlanınca, İngiliz gemisiyle kaçtı, Yunanistan’a sığındı.
Atina’da “Yarın” adıyla gazete çıkardı. 1927 senesinde o gazeteye “Allah’ın huzurunda Türklükten istifa ediyorum, tövbe yarabbi tövbe Türklüğüme, beni Türk milletinden addetme” diye makale yazdı!
“Elimden gelse bütün Türkleri Arap yaparım, bunların vaktiyle Araplaşmadığına eseflenirim” diye yazdı!
Hilafetin yeniden kurulması için Papa’ya mektup gönderdi, İslamiyet adına Vatikan’dan yardım istedi.
Yunanistan bu şerefsizi kovdu. Önce Suudi Arabistan’a geçti, en son Mısır’a yerleşti.



1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
1924’te hilafet kaldırıldı.



1926’da Mekke’de uluslararası İslam Kongresi toplandı.
Türkiye Cumhuriyeti de katıldı.
Nüfusu Müslüman ülkelerin tamamı temsil ediliyordu.
Hilafet makamının geleceği konuşuldu.
Neticede, böyle bir makama gerek olmadığı görüşü ağır bastı, hilafet makamına dair herhangi bir karar alınmadı.



İngiliz istihbaratı böyle düşünmüyordu!
Hilafet makamı, Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim tarafından Kahire’den alınıp, İstanbul’a getirilmişti.
Gene Kahire’ye taşımak için fıştıklamalar başladı.



1928’de, İhvan hareketi, Müslüman Kardeşler örgütü kuruldu.



Gayet netti...
Müslüman Kardeşler örgütü, Türkiye’de hilafeti kaldıran Atatürk Devrimi’ne karşı, bizatihi Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı kurulmuştu.



Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna, örgütünün kongresinde bunu açıkça dile getiriyor, “hilafeti sembolize ediyoruz” diyordu.
Türkiye’de hilafetin kaldırılmasından söz ederken gözyaşlarını tutamıyor, mendiliyle gözlerini sile sile ağlıyor, “hilafetin kaldırıldığı gün, her Müslüman ailede matem tutuldu, küçük yaşında babası ölmüş de yetim kalmış çocuklar gibi olduk” diyordu.



Türkiye Cumhuriyeti’yle karşı cephede yeralan Müslüman Kardeşler örgütünün kuruluşunda en büyük destekçilerinden biri kimdi?
Elbette, Mustafa Sabri’ydi.



Müslüman Kardeşler’in kurucusu Hasan el Benna, Mustafa Sabri’ye para verdi, kitaplarını yayınladı, hatta kitaplarının ismini bile koydu.



Mustafa Sabri, İstanbul’la Kahire arasında mekik dokuyan öğrencileri aracılığıyla, Müslüman Kardeşler’in Türkiye’ye taşınmasında köprü vazifesi gördü.



(Müslüman Kardeşler’in fikriyatını anlatan ve bizzat yöneticileri tarafından kaleme alınan kitaplar, CIA yönlendirmesiyle, güya komünizmle mücadele ayaklarıyla, bizzat sayın Milli İstihbarat Teşkilatımız tarafından tercüme ettirilerek, Türkiye’ye sokuldu.)



(Mustafa Sabri’nin hilafeti savunan ve TBMM tarafından hilafetin kaldırılmasını “küfür” olarak gören kitabı ise, Akp iktidarında, 2013’te Türkçe’ye çevrilerek basıldı, Türkiye’de piyasaya sürüldü.)



(Mustafa Sabri’nin ismi, Akp iktidarında imam hatip lisesine verildi.)



Hasan el Benna’yla başlayan Müslüman Kardeşler’in liderlik koltuğuna 2011’de Mursi oturdu.



Neredeyse bütün dinci siyasetçiler gibi, akademik yolu ABD’den geçmişti, doktorasını “burs”la Güney Kaliforniya Üniversitesi’nde yapmıştı, Kaliforniya Eyalet Üniversitesi’nde de doçent olmuştu.
2012’de Mısır cumhurbaşkanı seçildi.



Hüsnü Mübarek’in darbeyle indirilmesinden hemen sonra yapılan o seçim, Mısır halkı tarafından boykot edilmişti.
Kayıtlı 50 milyon seçmen varken...
Mursi ilk turda 5 milyon oy alabildi.
İkinci turda 13 milyon oy alabildi.
Seçmenlerin yarısı boykot edip sandığa gitmediği için, Mursi 50 milyon seçmenin sadece 13 milyonundan oy alıp, yüzde 51’le seçildim dedi!



Halk karpuz gibi bölündü.



Bismillah ilk iş, Anayasa’yı değiştirdi.
Dinci diktatörlüğe gidiliyordu.



Şak... Darbe oldu.
Tutuklandı.
Müebbet hapisle yargılanırken, mahkeme salonunda öldü.



Ve...
Atatürk’ü hutbelerinden çıkaran, camilerimizde Atatürk’ün adını bile anmayan, Atatürk tarafından kurulmasına rağmen Atatürk’ü yok sayan diyanet işleri başkanlığı, Mursi’yi “şehit” ilan etti, camilerimize talimat verdi, Türkiye genelinde gıyabi cenaze namazı kıldırdı.



Mursi’nin vefatına elbette insan olarak üzüldük, hiç kimse böyle bir ölümü hak etmez, Allah rahmet eylesin.



Ama bir kez daha ibretle görülmüştür ki...
Bu diyanet, Mustafa Sabri’nin diyanetidir.