Faili meçhul değildir o.
Faili meşhurdur.



Biz onu Menemen’den tanırız.
6-7 Eylül yağmasından tanırız.
Madımak’tan tanırız.



Nerde görsek tanırız...
Örgütlü cehaletin militanıdır o.



Zırcahildir.
Şuursuzdur.
Mevlana bile başa çıkamamıştır bunlarla...
“Cahille sohbet etmek zordur bilene” demiştir.
“Cahilin yanında kitap gibi sessiz ol” diye nasihat etmiştir.



Yalancıdır.
İkiyüzlüdür.
Hatta binbir surattır.
Bayrağı ezanı dilinden düşürmez ama, aslında kendi çıkarlarını her şeyin üstünde tutar.
Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy sırf bunlar için yazmıştır...
“Aldanma insanların samimiyetine
menfaatleri gelir her şeyden önce
vaad etmeseydi Allah cenneti
O’na bile etmezlerdi secde!”



Ahlaksızdır.
Ahlak bekçisidir.
Tarikat yurtlarında erkek çocuklarına tecavüz edilmesine ses çıkarmaz ama, şort giyen kadına orospu demekten çekinmez.



İki sure ezberler, anlamını bilmez, Arapça bilmez, Türkçesini hiç bilmez, sonra sana din öğretmeye kalkar.
En saygın ilahiyat profesörleri günlerce anlatsın, dinlemez, ketçap şehvet uyandırır diyen meczubun elini eteğini öper.
İmam-ı Azam’ın bile çaresiz kalarak, “cahillerle yaptığım bütün tartışmaları kaybettim” demesi, boşuna değildir.



Düşünmez.
Sorgulamaz.
Gözleri vardır, görmez.
Anadolu imbiğinden süzülen Aşık Veysel’in, gönül gözüyle “cahil insan, gül ise de koklama” diye uyarması, hiç boşuna değildir.



Etrafı kirletir.
Yere tükürür.
Ağaç keser.
Heykel kırar.
Hayvana eziyet eder.
Ankara’nın temel taşı olan Hacı Bayram Veli, hiç eğip bükmeden, gayet net ifade etmiştir, “cahilden sakınınız” demiştir.



Beleş sever.
Avanta kavak ağacı ver, koltuğunun altına sarıp, sırıta sırıta götürür.
Böyle bir zihniyettir.
Memleketi elaleme sat mesela, bana mısın demez, iki tane eski püskü kilim miras kalsın, kaptırmamak için kardeşlerini, ailesini, yedi sülalesini mahkemeye verir, ucu kendine dokunuyorsa babasını tanımaz.



Bilmez ama fikir sahibidir.
Özgüveni hep tavandır.
Sabit fikirlidir.
Nato kafa nato mermerdir.
Hazreti Ali o yüzden “cahilin cahilliğini kanıtlamak kolaydır, fakat ona itiraf ettirmek güçtür” der.



Atasözü bile vardır...
“Cahile laf anlatmak, deveye hendek atlatmaktan zordur.”



Şiddete meyillidir.
Akıl’la bilim’le karşılık veremediği için, yumrukla, sopayla, bıçakla, tabancayla karşılık verir.
Goethe’nin kim olduğunu duymamıştır ama, Goethe’nin kendileri hakkında “eyleme geçmiş cehaletten daha korkunç bir şey yoktur” dediğini duysaydı, eminim Goethe’yi de linç etmeye çalışırdı.



Korkaktır.
Daima güçlüden yanadır.
Tek başınaysa, yalakalık yapar, kalabalıksa, dayılanır.
Cahil cesareti denilen budur.
Çoğunluktan cesaret bulur.



(Maalesef hiç değişmeyen klişedir... Ne zaman bu tür bir saldırı yaşansa, hemen birileri çıkar empati’den bahseder, sağduyu’dan bahseder, hoşgörü çağrıları filan yapılır. Olgun davranışlı insan ayaklarına yatılarak, cahil cühela mazur gösterilir, eleştiriden muaf hale getirilir, adeta sırtı sıvazlanır. Cahile cahil demek, sanki ayıpmış gibi gösterilir. Böylece, cahilin bile bile yaptığı, yanına kâr kalır.)



(Türkiye’nin başına her ne geliyorsa, işte bu kara cehaletin goygoylanmasından, işte bu kara cehaletin yüceltilmesinden gelir.)



Ve, Bugün 23 Nisan...
Mustafa Kemal Atatürk’ün sözleri her kulağa küpedir.
“Biz cahil dediğimiz zaman, mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz, kastettiğimiz ilmi, hakikati bilmektir.
Toplumun düşmanı, cehalettir.
En büyük savaş, cehalete karşı yapılan savaştır!”